29 Ocak 2011 Cumartesi

Mum

Yararları: Karın (mide) kaslarını ve kalçaları güçlendirir.

Uyarılar: Eğer sırtınızla ilgili problemleriniz varsa, duruşu sonlandırırken bacaklarınızı yere yavaşça indirmeyin. Onun yerine dizlerinizi kırarak göğ­sünüze çekin ve sonra yeniden yere koyun.

Metot: Dizlerinizi göğsünüze doğru çekerek sırt üstü uzanın. Başınızı yer­den kaldırmayın ve ellerinizi birleştirerek başınızın altına yerleştirin. Ne­fes alın ve nefes verirken ayaklarınızı tavana doğru uzatın. Belinizi sert­çe yere doğru bastırın ve göbeğinizi iyice içeri çekin. Belinizi yere ne kadar çok bastırırsanız, bu duruşu o kadar kolay yapabildiğinizi göreceksiniz. Ba­caklarınızı düzleştirin ve sanki tavana basıyormuş gibi ayaklarınızı yukarı doğru iyice uzatın. Nefes almayı bırakmayın. Rahat ettiğiniz sürece bu po­zisyonunuzu koruyun.

Bu duruşu sonlandırmak için nefes verin ve düz duran bacaklarınızı ya­vaşça yere doğru indirin. Eğer bunu yapmakta zorlanıyorsanız, dizlerinizi kı­vırarak göğsünüze çekin ve sonrasında ayaklarınızı yere koyun. Zamanla ka­rın kaslarınız güçlenecek ve bacaklarınızı yavaşça yere indirmeyi başarabile­ceksiniz.

Karşıt-duruş: Apanasana duruşu karın kaslarınız ve beliniz üze­rindeki baskıdan doğan gerginlik hissini yok edecek ve onların gevşemeleri­ni sağlayacaktır.

Çeşitleme 1
Mum duruşuna girin. Nefes alırken bacaklarınızı ya­vaşça açabildiğiniz kadar açın. Nefes verirken onları yeniden birleştiriri. Bacaklarınızı düz tutmaya çalışın ve topuklarınızdan yukarı doğru itmeye devam edin. Belinizi ne kadar sertçe yere doğru bastırırsanız, bu duruşu o kadar kolaylıkla yapabileceğinizi aklınızdan çıkarmayın. Bu egzersizi yapabildiğiniz kadar çok tekrarlayın. Nefes alışverişlerinize yoğunlaşın.

Çeşitleme 2
Mum duruşuna girin. Nefes alın ve bacaklarınızı açın. Ellerinizi başınızın arkasından alın, başınızı ve omuzlarınızı yerden kaldırın ve kollarınızı bacakları­nızın arasından uzatın. Nefes alış-verişlerinize yo­ğunlaşın ve rahat ettiğiniz sürece bu pozisyonunu­zu koruyun. Bu duruşu sonlandırmak için başınızı ve omuzlarınızı yeniden yere yatırırken, bacaklarınızı da indirin.

Yana sallanma

Yararları: Karın kaslarını ve diz arkasındaki kirişleri güçlendirmenin yanı sıra, beli inceltmek için de muhteşem bir egzersizdir.

Metot: Kalçalarınız topuklarınızın üzerinde duracak şe­kilde minderinizin üzerine diz çökün. Nefes alın ve diz çö­ker pozisyonda dik durmak için kendinizi kaldırın. Kollarınızı göğsünüzün üzerinde kavuşturun ve egzersiz bo­yunca o şekilde tutmaya devam edin. Nefes verirken kal­çalarınızı sağ tarafınıza doğru yere indirin. Nefes alın ve yeniden diz çöker pozisyonda dik durmak için kendini­zi kaldırın. Nefes verirken kalçalarınızı sol tarafınıza doğru yere indirin. Nefes alın ve yeniden diz çöker po­zisyonda dik durmak için kendinizi kaldırın. Bu egzersizi her iki tarafınız için 15′er kez tekrarlayın.

Karşıt-duruş: Çocuk Pozu

Küçük baş duruşu

Yararları: Oksijen dolu temiz kanın beyninize, yüzünü­ze ve boğazınıza kolaylıkla ulaşmasını sağlar. İç organları ve fetüsü yerçekiminin etkisinden kurtararak rahatlatır.

Uyarılar: Boynunuzda problem varsa baş duruşlarını yapmayın. Bu duruşu uygularken başınızın tam tepe nok­tasının üzerinde durmanız gerekir. Tepe noktasını bulmak için kulaklarınızın ucunu parmaklarınız ve başparmakları­nız arasında tutun. İşaret parmaklarınızı başınıza doğru döndürdüğünüzde, tam tepe noktasında buluşacaklardır. Küçük Baş Duruşu göründüğünden çok daha kolaydır, ama evde deneme yapmadan önce, kendinizi rahat hissedene kadar yoga eğitmeninizden size yardımcı olmasını isteyin.

Evde ise hareketi kendinize güvenerek yapana kadar partnerinizden destek alın.
Son üç aylık dönemde (30. haftadan sonra) ters duruşları yapmayın. Eğer yogaya hamileliğinizin beşinci ayından iti­baren başladıysanız, bu duruşu yapmaya asla kalkışmayın.

Metot: Minderinizin üzerine katlanmış bir battaniye ko­yun (veya daha güvenli olması için bu hareketi duvara kar­şı yapın). Battaniyeyi koyduğunuz alan başınızı ve ellerini­zi kapsayacak genişlikte olmalıdır. Zaten ellerinizle başını­zın aynı seviyede olmaları gerekir. Battaniyenin önünde diz çökün ve avuç içlerinizi battaniyenin bedeninize en ya­kın duran iki ucuna yerleştirin. Parmaklarınızı sonuna ka­dar açın ve orta parmaklarınızın birbirlerine paralel durma­sını sağlayın. Başınızın tepe noktasını battaniyenin üzeri­ne koyun. Böylelikle başınız ve elleriniz bir üçgen oluştu­racaktır. Bu duruşun en önemli bölümü budur, çünkü güvenli bir temel oluşturmanızı sağlar. Bacaklarınızı düz-leştirerek kalçanızı havaya kaldırın. Ayaklarınızı yavaş adımlarla ellerinize doğru yaklaştırın. Sırtınız yere dik ol­duğunda sağ dizinizi bükün ve ayağınızı yerden kaldırarak sağ dirseğinizin üzerine koyun. Sol dizinizi kıvırın ve ayağınızı yerden kaldırarak sol dirseğinizin üzerine yerleş­tirin. Bacaklarınızın ağırlığının dirseklerinize dağılmasına izin verin. Dirseklerinizin bu ağırlığı taşıyabilmesi için yere tamamen dik durması gerekir. Nefesinizi tutmadığı­nızdan emin olun. Bu duruşu sonlandırmak için ayakları­nızı yeniden yere koyun ve kalçalarınızın topuklarınızın üzerinde ve alnınızın yerde olduğu başlangıçtaki diz çök­me pozisyonuna geri dönün.

Bu duruşu yapmaktan korkmayın. Zor görünmesine rağ­men yapması oldukça kolay bir duruştur.

Karşıt-duruş: Küçük Baş Duruşunu yaptıktan sonra, başınızı kaldırmadan önce Çocuk Duruşu'nda dinlenmeniz çok önemlidir. Aksi takdirde başınız dönebilir ve­ya baygınlık hissi yaşayabilirsiniz.

Sırt üstü omurga burgusu

Yararları: Beldeki gerginlik hissini yok eder, omur­gaya esneklik kazandırır ve beli çalıştırır.

Metot: Dizlerinizi göğsünüze doğru çekerek sırt üstü uzanın ve avuç içleriniz yere dönük duracak şekilde kollarınızı 90 derecelik bir açıyla iki yana uzatın. Ne­fes alın ve nefes verirken dizlerinizi yavaşça sağ. tarafı­nıza doğru indirin. Bu sırada başınızı sol elinize bakmak için sola çevirin. Her iki omzunuz da yerde durmalıdır. Böylelikle göğsünüzü değil omurganızı döndür­müş olursunuz. Nefes alın ve yavaşça başınızı ve dizle­rinizi ortaya getirin. Nefes verin, dizlerinizi solunuza in­dirin ve başınızı sağa çevirin. Nefes alın ve başınızı ve dizlerinizi ortaya getirin. Bu egzersizi iki taraf için de yedişer kez tekrarlayın. Dizlerinizi, ayak bileklerinizi ve ayaklarınızı bitişik tutun ve dizlerinizi olabildiğince kol-tukaltlarınıza yaklaştırın. Bu duruşu burada tanımlan­dığı gibi dinamik ya da dizlerinizi her iki tarafa çevirdi­ğinizde sekizer nefes boyunca yerde tutarak statik bir şekilde uygulamak tercihinize bağlıdır.

Kalça dengeleme

Yararları: Karın (mide) kaslarını güçlendirir.

Uyarılar: Omurganızı düz tutun. Sternumu (göğüs kemiğinizi) kaldırın ve öyle tutun. Aksi takdirde dengenizi kaybedersiniz.

Metot: Dizlerinizi kıvırarak ve ayaklarınızı önünüze yere koyarak minde­rinizin üzerine oturun. Ellerinizi dizlerinizin altına koyun ve sol bileğinizi sağ elinizle tutun. Göğüs kemiğinizi kaldırın. Nefes alın ve ayaklarınızı yaklaşık 20 cm. kadar yerden kaldırın. Nefes verirken bacaklarınızı düzleştirin. Böylelikle bacaklarınızla yer arasında 45 derecelik bir açı olacaktır ve bedeniniz 'V şeklini alacaktır.

Eğer alışkın değilseniz, bu duruşu yaparken nefes almanın zor olduğunu görürsünüz. Bu yüzden nefesinize odaklanın. Nefes verirken ellerinizi diz­lerinizin altından çekin ve önünüze doğru uzatın (4). Rahat ettiğiniz süre­ce bu pozisyonunuzu koruyun. Bu duruşu sonlandırmak için dizlerinizin arkasından bacaklarınızı destekleyin, dizlerinizi kırın ve ayaklarınızı yeniden yere koyun. Bu egzersizi üç ya da dört kez tekrarlayın.

Karşıt-duruş: Sırt üstü düz yatın ve nefes alırken karın kaslarınızı ta­vana doğru genişletin. Yeniden gevşerken ağzınızdan nefes verin. Birkaç kez tekrar yapın.

Çeşitleme
Metot: Kalça Dengeleme (Navasana) pozisyonunun 4 numaralı duru­şunu yapın ve ayaklarınızın üstlerini veya ayak parmaklarınızı elleriniz­le kavrayın. Eğer ayaklarınıza ulaşamıyorsanız, o zaman ayak bilekleri­nizi tutun. Ayaklarınızı tutarken bacaklarınızı düzleştirin ve olabildiğin­ce açın. Göğüs kemiğinizi kalkık ve omurganızı düz tutun. Rahat etti­ğiniz sürece bu pozisyonunuzu koruyun. Bu duruşu sonlandırmak için bacaklarınızı birleştirin, ayaklarınızı serbest bırakın ve yere indirin.

Kobra

Yararları: Sırt kaslarını güçlendirir, omurga esnekliğini artırır, karnı şekillendirir ve böbreklere kan gitmesini sağ­lar. Böbrek üstü bezlerini çalıştırır. Bu nedenle enerji veri­ci ve canlandırıcı bir etkisi vardır.

Uyarılar: Belinizi korumak için kalça kaslarınızı ve dizkapaklarınızı iyice sıkın. Dizkapaklarınız o kadar gergin durmalı ki dizleriniz yerden havalanmalı. Belinizde prob­lem varsa bile Kobra duruşunu yapabilirsiniz ama ayakla­rınızı birleştirmek yerine kalça genişliğinde açmaya dikkat edin, çünkü bacaklarınızı açmak belinizin üzerindeki bas­kıyı azaltacaktır.

Metot: Bacaklarınızı düz uzatarak, burnunuz yere değe­cek şekilde yüz üstü yatın. Parmaklarınız açık ve orta par­maklarınız birbirlerine paralel duracak şekilde ellerinizi omuzlarınızın altına yerleştirin. Bacaklarınız bitişik (bel probleminiz yoksa bitişik, varsa ayaklarınız kalça genişli­ğinde açık olmalıdır) ve gergin bir şekilde arkaya uzatılmış olmalıdır. Dizlerinizi ve kalça kaslarınızı sıkın ve egzersiz boyunca gergin tutmaya çalışın. Bunu yapmak için uzun ve kontrollü nefesler alıp vermelisiniz. Nefes alırken bur­nunuzu yerde ileri doğru kaydırarak yavaşça başınızı kal­dırın ve ileriye bakın. Omuzlarınızı yerden kaldırın. Böylece göğsünüzü de kaldırmış olursunuz. Dirseklerinizi düzleştirmeyin, bükülü ve göğüs kafesinize âdeta yapışık duracak şekilde tutun. Omuzlarınızı gevşetmeye çalışın. Kulaklarınıza doğru çekmediğinizden emin olun.

Bu duruşu nefes alırken, pozisyon alarak ve nefes verir­ken bedeninizi aşağı indirerek dinamik bir biçimde uygu­layabileceğiniz gibi, altı nefes boyunca pozisyonunuzu ko­ruyup nefes verirken bedeninizi aşağı indirerek statik bir biçimde de uygulayabilirsiniz. Eğer dinamik uygulama me­todunu yaparsanız, o zaman egzersizi altı kez tekrar edin.

Karşıt-duruş: Apanasana

Yay

Yararları: Bedenin kıvrılarak kavis yapmasını sağlayan bu duruş, omurgaya esneklik kazandırır. Göğsü açar ve omuzları ve kuadrisepsi (ön uyluk kasları) esnetir. Kanın böbreklere hücum etmesini sağlar ve böbrek üstü bezlerini çalıştırır. Bu neden­le enerji verici ve canlandırıcı bir etkisi vardır.

Uyarılar: Omurganızda veya belinizde problem varsa dikkatli olun. Aynı şekilde sezaryen ameliyatı olduysanız ve karnınız hâlâ hassas durumdaysa da dikkatli olmanızda yarar vardır.

Metot: Yüz üstü yatın ve dizlerinizi kıvırın. Diz­lerinizi kalçalarınıza doğru kaldırın (1). Ellerinizle arkaya doğru uzanın ve ayak bileklerinizi kavrayın (2). Nefes alın ve nefes verirken ayaklarınızı kalça­larınızdan uzaklaştırın, göğsünüzü kaldırın ve başı­nızı kaldırarak ileriye bakın (3). Kollarınızı düz tu­tun. Bu duruşu altı nefes boyunca koruyun ve son­ra ayaklarınızı serbest bırakarak göğüs kemiğinizi (sterinim) yere indirin. Eğer kendinizi fiziksel açı­dan formda ve güçlü hissediyorsanız, o zaman yay pozisyonundayken sallanmayı deneyin. Bu duruşu iki ya da üç kez tekrarlayın.

Karşıt-duruş: Apanasana

Yukarı bakan köpek duruşu

Yararları: Omurgaya esneklik kazandırır, kollan güçlen­dirir, kanın böbreklere hücum etmesini sağlar ve böbrek üstü bezlerini çalıştırır. Bu nedenle enerji verici ve canlan­dırıcı bir etkisi vardır.

Uyarılar: Belinizi korumak için dizlerinizi ve kalça kas­larınızı gergin bir şekilde sıkmanız gerekir. Eğer belinizde problem varsa, ayaklarınızı kalça genişliğinde açın.

Metot: Bacaklarınız bitişik ve yüzünüz yere dönük du­rumdayken düz olarak yüz üstü yere yatın. Parmaklarınız açık ve orta parmaklarınız birbirlerine paralel duracak şe­kilde ellerinizi göğüs hizasına yerleştirin. Ayak parmakları­nızı içe doğru kıvırın. Böylelikle ayaklarınız yere dik dura­caktır (1). Duruş boyunca gergin olmaları için dizlerinizi ve kalça kaslarınızı sıkın. Nefes alın ve başınızı kaldırın (2). Sonra kollarınızı düzleştirerek bedeninizi yerden kaldırın. (3). Sadece elleriniz ve ayak tabanlarınızın üst kısımları yerde olmalıdır. Kalçalarınız yere yakın durmalıdır. Böyle­ce geriye doğru hafif bir kavis oluşabilir. Omuzlarınızı ku­laklarınıza doğru çekmediğinizden emin olun.

Normal nefes alışverişlerinize devam ederek rahat etti­ğiniz sürece duruşunuzu koruyun. Sonra nefes verirken bedeninizi yavaşça yere indirin.

Karşıt-duruş: Apanasana

Yukarı bakan köpek duruşundan aşağı bakan köğek duruşuna geçiş
Metot: Nefes alırken Yukarı Bakan Köpek Duruşuna girin. Nefes verirken ellerinizle kendinizi geriye doğru itin ve kalçalarınızı havaya kaldırın. Böylece yavaşça Aşağı Bakan Köpek Duruşu pozisyonuna girmiş olursunuz. Nefes alın ve ye­niden Yukarı Bakan Köpek Duruşu'nu yapın. Ritmik ve düzenli nefesler alıp vermeye devam ederken, dö­nüşümlü olarak iki farklı köpek duruşunu yapmaya devam edin. Nefesiniz kontrollü ve hareketleriniz yavaş olmalı. Bu egzersize "Karaciğer ve Dalak" adı da verilir, çünkü bu iki organ üzerin­deki yararları son derece büyüktür.

Karşıt-duruş: Çocuk Pozunda dinlenin.

İnek yüzü

Yararları: Kalçaları ve omuz­lan esnetir.

Uyarılar: Bu zor duruş, daha önce varlığını bile hissetmedi­ğiniz kaslarınızın farkına var­manızı sağlayabilir.

Metot: Dik durarak diz çökme pozisyonunda başlayın. Sağ ayağınızı yere önünüze koyun ve sol dizinizin dışından dön­dürün. Bu sırada sol ayağınızı sağa kaydırın ki sağ ayağınızın önüne çıkarak engel yaratmasın. Kalçalarınızı ayaklarınızın arasına yerleştirecek şekilde oturun. Bu hareketi yapar­ken kalçalarınız fazlasıyla esneyecektir. Bu yüzden, zorlanma hissini azaltmak için kalçalarınızın altına bir yastık veya kat­lanmış bir battaniye koyabilirsi­niz. Normal nefes almaya de­vam ederek kalçalarınızı gevşe­tin ve duruşunuzu korurken ra­hatlamaya çalışın. Sağ kolunu­zu sırtınıza götürün ve parmak­larınızı ensenize doğru yukarı çıkarmaya çalışın. Nefes alın ve sol kolunuzu sol kulağınız bo­yunca kaldırarak arkaya uzatın. Nefes verirken sırtınızda duran sol elinizi düşürün ve sol elini­zin parmaklarıyla sağ elinizin parmaklarını yakalayın. Bir kez daha omuzlarınızı ve kalça­larınızı gevşetin. Bedeninizi ne kadar gevşetirseniz, bu duruşu o kadar rahatlıkla yapabilirsiniz. Bu duruşu yapmayı öğrenirken diğer sayfadaki ipuçlarından yararlanabilirsiniz. Eğer esnekseniz ve daha fazla esnemek istiyorsanız, o zaman ellerinizi birleştirdikten sonra nefes alın ve nefes verirken önünüzde duran sağ dizinize doğru eğilin. Rahat ettiğiniz sürece duruşunuzu koruyun. Sonra sağ dirseğinizi ve başını­zı kaldırarak yeniden oturma pozisyonuna dönün. Bu duruşu sonlandırmak için kollarınızı serbest bırakın, ba­caklarınızı çözün ve iyice salla­yın. Aynı hareketi bedeninizin diğer yanı için de tekrarlayın.

Karşıt-duruş: Çocuk Pozu

Çekirge

Yararları: Belinizi güçlendiren ve böb­rekleri ve böbrek üstü bezlerini çalıştıran zor bir duruştur.

Uyarılar: Egzersiz boyunca kalça kasları­nızı iyice kasın. Belinizde problem varsa ayaklarınızı kalça genişliğinde açarak beli­nizin üzerindeki baskıyı azaltın. Sezaryen ameliyatı olduysanız ve karnınız hâlâ has­sas durumdaysa dikkatli olun.

Metot: Alnınız veya çeneniz yere değe­cek şekilde minderinizin üzerine yüz üstü uzanın. Bacaklarınızı sımsıkı birleştirin (eğer belinizde problem yoksa). Ellerinizi yumruk yaparak sıkın ve kalçalarınızın altı­na yerleştirin. Nefes alın, kalça kasları­nızı sıkın ve ayaklarınızı ve bacaklarınızı mümkün olduğunca yerden yukarı kaldırın. Düzenli nefes alıp verirken duruşunuzu bozmadan koruyun. Aynı pozisyonda yete­rince kaldıktan sonra nefes verirken bacak­larınızı yere indirin.

Karşıt-duruş: Apanasana

Sigara yoksunluğu

Sigarayı bırakınca nikotin almamaya bağlı yoksunluk belirtileri, hafif veya şiddetli olarak ortaya çıkmaktadır.
Amerikan Psikiyatri Birliği nikotin kullanımının birden bırakılmasının veya kullanılan nikotin miktarının azaltılmasının ardından 24 saat içinde şu sekiz bulgudan en az dördünün ortaya çıkmasını öngörmüştür:
Disforik veya depresif mizaç (yani ruhsal durumda dalgalanmalar, neşeli ya da hüzünlü hal).
İnsomnia (uykusuzluk).
İrritabilite (hırçınlık), sinirlenme ya da öfkelenme.
Anksiyete (endişeyle karışık sıkıntı hissi).
Düşüncelerini yoğunlaştıramama (konsantrasyon güçlüğü). Dalgınlık ve dikkat dağılması.
Huzursuzluk. Yorgunluk, bitkinlik, isteksizlik.
Kalp hızında azalma (bradikardi).
İştah artması veya kilo alma.

Sigara içen aslında ateşi ağzına almaktadır.

Bunların dışında kişide ağrılar, sızılar ve kramplar ortaya çıkabilir.
Bu belirtilerin hepsinin her insanda olmayacağını bilelim. Belirtilerin çoğu, 3-5 gün gibi bir süre içinde kendiliğinden geçer. Sabır burada önemlidir. O sıradaki sigara içme isteğine kapılıp yaklaşmamak gerekir.
Sigarayı bırakmaya ait şikayetler, sigara kesildikten sonraki birkaç saat içinde başlar. 1-4 gün içinde en yüksek seviyesine ulaşır, 3-4 hafta sürer. İştah artışı ve kilo alma yakınmaları 6 aya kadar devam edebilir.

Dikkat isteyen işlerde performansta azalma yine bu dönemde söz konusu olabilir. 6 ay sonra bile bırakanların yaklaşık yüzde 50′si sigara içme arzusu duyabilirler. Buna tahammül etmek ve sigaradan uzak durmak şarttır.

Bu dönemde yine tatlı yiyeceklere karşı istek olabilir. Asrın başında her Amerikalı, kişi başına 15 kilo şeker tüketiyordu. Şimdi ise bu miktar 60 kiloya çıkmıştır.

Halbuki rafine edilmiş şekerin içinde neredeyse hiç mineral ve vitamin bulunmaz. Oysa vücudumuzun, kan şekerini yakabilmek için B1 vitaminine ihtiyacı vardır. İşte bu yüzden çok şeker tükettiğimiz zaman sinir sistemimizi tutmakla görevli B1 vitamini fazla şekerin yakılmasını üzerine alır. Bu durumda sinir sistemi, insanı daha sinirli, kaprisli ve öfkelenmeye meyilli hale getirir.

Bu yüzden özellikle sigaranın bırakıldığı ilk haftada şeker ve şekerli mamullerden uzak duralım.

Nikotin yoksunluğu için bazen ilaç tavsiye edilmektedir. Ancak en uygunu, doğal yolla, herhangi bir ilaç kullanmadan bu dönemi geçirmektir. Yapılan araştırmalarda bağımlılık şiddetinin fazla olduğu durumlarda tıbbi ilaç yardımlarının faydalı olabileceği gösterilmiştir. Burada tiryakinin kendisini hazırlaması ve azimli, kararlı oluşu önemlidir.

Yoksunlukla nasıl başetmeli ?
Şimdi de yoksunluk sırasında ortaya çıkabilecek problemleri nasıl aşabileceğimizi kaydedelim:
Ağız kuruluğu ve boğaz ağrısına karşı şişe suyu, taze sıkılmış meyve suyu yudumlanmalı ve sakız çiğnenmelidir.
Baş ağrısı için ılık bir banyo veya duş tavsiye edilir. Yine denize ve havuza girmek de uygun olur.
Uyku düzeni bozulduğunda çay, kahve gibi kafeinli içecekleri mümkün olduğunca azaltalım ve yatmadan 4-5 saat önce keselim. Yine her gün en az 1 saat kadar açık havada yürüyelim. Sabah erken kalkalım ve gündüz uykumuz olsa bile yatmayalım.
Alıştığımızdan daha erken bir saatte yatalım ve yatmadan önce ılık bir duş alalım.
Beslenmede düzensizlik olduğunda diyetimize dikkat edelim. Bol su içelim.
Yorgunluk için: Öğle üzeri yarım saat geçmeyecek tarzda şekerleme yapalım. Bedenimizin giderek enerji kazanacağını düşünerek rahatlamaya çalışalım ve sabredelim.
Acıkma halinde: Düşük kalorili şekersiz sıvılar ve bol su içelim. Beyaz un ve şekerden kaçınarak karnımızı doyuralım. Meyve ve sebzeye ağırlık verelim.
Gerginlikte yürüyüş yapalım. Sıcak banyonun gevşetici etkisinden yararlanalım. Zaten gergin olmamız vücutta nikotinin azalmaya başladığını gösterir. Bir müddet sonra kaybolur.
Öksürükte birkaç yudum ılık bitki çayı faydalıdır. Olmazsa bir boğaz pastili kullanabiliriz.
Öksürük, sigaranın, akciğerlerde yapmış olduğu hasarları düzeltmek içindir. Öksürükle birlikte siyah renkli balgam da çıkabilir. Bundan korkulmamalıdır. Ev temizleniyor anlamındadır ve birkaç gün sonra öksürük ve balgam çıkarma biter.
Konsantrasyon zorluğunda, bir süre sonra geçeceğini bilelim. Zaten sigara uzun süre içildiğinde beyin oksijen seviyesini azaltacağından zihnimize çok daha fazla zarar verir.
Kendimize şu cümleyi sık sık tekrarlayalım: Bu aksam artık kesinlikle sigarayı bırakmaya karar verdim.

Sigara içmeyen kişi sabah kalktığında kahvaltıdan zevk ve lezzet aldığı halde, tiryaki sigarasını tellendirmeden rahat edemez.

Sigarayı bıraktıktan sonra içme arzusu oluşursa; ayağa kalkalım, dolaşalım, elimizi meşgul edelim, sevdiğimiz biriyle konuşalım, meyve yiyelim, şekersiz sakız çiğneyelim, su veya taze sıkılmış meyve suyu içelim. Ayrıca diyelim ki:
"Sigarasız hayatı seçtim ve sigarayı kesinlikle bıraktım."

Sigarayı bırakırsak yemekten lezzet alırız

Nikotine bağlılık, yiyeceğe duyduğumuz açlığa benzer. Ancak birbirine zıt, yanıltıcı bir benzerliktir bu:
1) Yiyecek; sağlık, enerji, haz verir ve hayatımızı uzatır. Tütün ise sağlığımızı berbat eder, mutsuzluğa ve hastalıklara yol açarak ömrümüzü kısaltır.

2) Yiyeceklerin tadı güzeldir, açlığımızı doyurmak hoş bir duygudur; ama kanser yapan, iğrenç kokan dumanları içimize çekmek kesinlikle hoş olmayan bir deneyimdir.

3) Yemek yemek açlığa sebep olmaz, tam tersine tatmin eder. Daimi bir tatmin vermemesi, yemek yeme zevkini hayatımız boyunca yaşamamızı sağlar. İlk sigaramızsa tatmin şöyle dursun, yenilere ihtiyaç doğurur.

Her bir sigara paketinin yol açtığı sağlık zararı 45 YTL'dir. Sigarayı parçalayıp atmak en mantıklı ve en akıllı yoldur.

Tiryakilerin hayatında stres hiç azalmaz, çünkü strese sebep olan bizzat sigaradır.

İçilen her sigara, yenilerini arzu ettirir. Tek tatmin yolu, onu bırakmaktır.
Kendi sigara içmemizi inceler ve başkalarını gözlersek sigara içmekten aslında pek bir zevk almadığımızı, son derece zevk alabileceğimiz bir durumdan da sigara içtiğimiz için zevk alamadığımızı görürüz.

Hayattan daha fazla keyif almamız için de sigarayı terk etmemiz gerekir.

Sigarayı bırakmış birçok kişiyle konuştum, inanın önemli bir kesimi, sigarayı kendi tahminlerinden çok daha kolay bırakmışlardı.

46 milyondan fazla Amerikalı yetişkin - Sigara içmekte olanların neredeyse yarısı- sigarayı bırakmayı başarmıştır. Biz de bırakabiliriz.

Sigarayı bırakmada metodlar

Sigarayı bırakmada kesin ve çok etkili bir metot bulunmamaktadır. Ancak kişinin isteği, azmi, kararlı oluşu ve irade gücü çok işe yarar. Buna rağmen bazı metotların faydası olmaktadır.

Hipnoz: Bilincin farkında olma seviyesi düşürüldükten sonra, bilinçaltına telkin vererek (şartlandırılarak) inanç oluşturmaya dayanan yöntemdir. Burada hipnoz verene inanç önemlidir. Etki süresi kısa da sürebilir, uzun da.

Gözler kapatıldıktan sonra, kişinin birkaç defa derin nefes alıp vermesi istenir. Kendisini rahatlamış, gevşemiş ve çok sakin hissetmesi telkin edilir. Daha sonra, "Canın artık hiç sigara içmek istemiyor. Etrafında sigara içenleri görünce onlardan etkilenmiyorsun. Sigaradan ve sigara dumanından iğreniyorsun. Ağzına sigara aldığında fenalaşma hissediyorsun. Miden bulanıyor, nefret ediyor ve içemiyorsun. Sigara içmediğin zamanlarda kendini çok daha rahat ve mutlu hissediyorsun tarzında telkinatta bulunur.

Bu telkinler birkaç seans halinde tekrar edilir.
Akupunktur: Buradaki beklenti, hipnozdakiyle aynıdır. Kişiye yine telkin verilir, fakat akupunktur iğnesiyledir ve uyanıktır. Kulağa iğne takıldığı anda, genellikle kişinin canı sigara içmek istemez. Tiryaki inanırsa, etkili bir yöntemdir.

Nikotin bantları: Sigara içiminin bırakılmasından sonra nikotin yerine koyma tedavisi uygulaması, bağımlılık gelişmiş olanlarda görülen nikotin yoksunluğu belirtilerini azaltır ve sigaranın bırakılmasını, doza bağımlı olmak üzere büyük ölçüde kolaylaştınr. Nikotin yerine koyma tedavisinde nikotin sakızları, nikotin bantları, nikotin spreyleri kullanılmaktadır.

Nikotin bantları sayesinde, farkına varmadan kişinin kanına nikotin karışmaktadır. Bant dört tabakadan oluşmaktadır. En altta koruyucu plastik tabaka, sonradan nikotinin emdirildiği bir kat, onun üzerinde ilacın düzgün akmasını sağlayan delikli koruyucu plaka, en üstte de yapışkan kat vardır. Bantlara cildi nemlendirip gözenekleri açan bir madde konulur. Böylece nikotin çok daha kolay, hızlı ve kontrollü şekilde deriye salınır. Cilt nikotini emer ve böylelikle nikotin az az kana karışır.

Kana karışma hızı bandın vücutta nereye yapıştırıldığına göre değişir. Vücudun her yeri,aynı hızla banttaki nikotini emer. Bandın yapıştırılacağı derinin tüysüz olması da etkisini artırır. Vakaların yüzde 50′sinde görülebilen hafif yerel deri reaksiyonları, bandın her defasında deride başka bir bölgeye uygulanmasıyla ve farklı markalar denenmesiyle azaltılabilir. Ayrıca nikotin bandı kullananların bunu mutlaka doktor gözetiminde yapması ve sigara içmemesi gerekiyor. Çünkü bant, kişinin içeceği miktardaki sigarada bulunan nikotini vücuda verir. Nikotin bağımlılık yaptığından bantları da bağımlılık yapabilir. Bir de kişi, bant takılıyken sigara içerse o zaman vücuduna çok büyük zarar vermiş olur. Nikotin bandı 3 ay süreyle kullanılmalıdır.

Nikotin sakızı: Nikotin sakızının içindeki reçineye 2-4 mg nikotin bağlanmıştır. Sakız hem ağızı çiğneme. esnasında meşgul eder, hem de nikotin eksikliğini giderir.
Nikotin sakızı, şahıs sigarayı kestikten sonra kullanıma girer. Günlük sigara sayısını azaltmak için sigarayla birlikte kullanılması yanlıştır. Talimat şöyledir: Sigara aranmaya başlanınca hemen bir parça sakız alınır ve 20-30 dakika çiğnenir. Böylece günde en fazla 30 parça (her biri 2 mg'lık) olacak şekilde kullanılır. Aşırı bağımlılarda 4 mg'lık sakız tercih edilir. Sakız, kanda sigaranın oluşturduğu nikotin seviyesinin yarısını sağladığı için sigara kadar hızlı doyum sağlayamaz, bu tedricen olur.

Normalde günde 10-15 sakız çiğnenir. Az çiğnendiğinde yeterli nikotin dozu sağlanamaz, tedavi yetersiz kalır. Tedavi periyodu 3 aydır. Sakızın kısa süre kullanılması tedavinin başarı şansını düşürür, 3 aydan fazla kullanılması da fazla bir yarar sağlamaz, üstelik bazı kişilerde nikotin sakızına bağımlılık gelişebilir.
Nikotin sakızının ağız ve boğazda acı (kullananların yüzde 37′sinde), hıçkırık, salya akması, bulantı, kusma, başağrısı, çarpıntı gibi yan etkileri ortaya çıkabilir.
Nikotin sakızı, sigarayı bırakmada az da olsa faydalı olabilmektedir.

Buna rağmen nikotin içeren sakız ve benzerlerinden uzak durmakta fayda vardır. Bunların vücuttaki nikotin miktarını sabit tuttukları ve kullananı nikotinsizliğin kötü etkilerinden korudukları söylenir. Aslında aynı sebeplerden dolayı bırakmayı da güçleştirirler. Nikotinli maddeler kimyasal bağımlılığın devam etmesine yol açarlar, böylelikle psikolojik bağımlılık da uzamış olur.

Nikotin sakızı kullanımında karşılaşılabilecek en önemli problem, bu sakıza karşı bağımlılık gelişmesidir. Yapılan çalışmalar, sigara yoksunluk belirtilerinin önlenmesi amacıyla nikotin sakızı kullanan sigara bağımlılarının yaklaşık yüzde 17-25 kadarında bu defa sakıza karşı bağımlılık geliştiğini ortaya koymaktadır.

Psikoterapi: Çeşitli şekillerde ve sürelerde uygulanabilir. Bireysel ve grup tarzında olabilir. Amaç, kişinin irade ve özgüvenini artırarak, alışkanlığa son verecek güç ve cesarete kavuşmasını sağlamaktır.
İlaçlar: Sigarayı bırakma hapları, kişide nikotin eksikliğinden dolayı ortaya çıkan belirtileri ortadan kaldırdığı gibi, aynı zamanda sigara içen bir kişinin sigaradan tiksinmesini de sağlar. Hap, beyinde salgılattığı hormonlarla kişinin sigaradan yavaş yavaş kopmasına zemin hazırlar.
Bu haplara, sigarayı bıraktıktan sonra 3-7 ay daha doktor denetiminde devam edilmelidir.

Bu tip hapların bazı yan etkileri varsa da sigaranın ölçülecek zararları yanında göze almaya değerdir.

Her yıl, sigara içen 1.3 milyon kişi sigarayı başarıyla bırakmaktadır. Biz de bu gruba dahil olabiliriz.

Light sigara içmek çözüm mü ?

Sigara dumanının çok azının bile sağlık açısından zararlı olduğunu biliyoruz. Light sigaralarda katran ve nikotin oranı düşükse de, bu tip sigaralara geçen tiryakiler, nikotin ihtiyaçlarını karşılamak için, genellikle daha çok sayıda sigara içmeye veya içtiği her sigarayı daha çok içine çekmeye başlamaktadır. Daha derin ve daha sık nefesler çekildiğinde veya sigara sonuna kadar içildiğinde, katran oranı düşük bir sigara, diğerleri kadar zararlı olmaktadır.

Ayrıca sigaradaki tek zararlı madde nikotin değildir. Nikotin, bağımlılığın oluşmasında önemlidir. Oysa sigarada katran ve karbon monoksit gibi zararlı pek çok madde de bulunmaktadır. Light sigara içenler, bunlara da maruz kalmaktadır.

Başarısız olsak dahi sigarayı yerden deneyelim. Israr ve azimle karar verelim. Sonunda başaracağız.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan raporda, düşük katranlı sigaralara geçmenin sağlık açısından hiçbir avantajı bulunmadığı belirtilmektedir.

Bu yüzden sigarayı bırakıyorum diye light sigaraya geçmek aldatıcıdır ve sigara içmeyi bırakmaya yardımcı olmaz. Hedef, hiç sigara içmemek olmalıdır.

Sigara dumanıyla kaplı kapalı ortamlar, sigaranın verdiği diğer zararlar yanında göz rahatsızlıklarına ve ! baş ağrısına sebep olur.

Gençlik ve sigara

Çabuk ulaşılabilir olması sebebiyle gençler arasında sigara içmek oldukça yaygındır. Gelişmiş ülkelerde 12-17 yaş arasındaki her beş ergenden birinin sigara tiryakisi olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizde ise bu oran daha yüksektir.
Sigara kullanımı başlı başına zarardır, genç için adeta mayınlı tarladır. Şu gerçeği de unutmayalım: Sigara içen gençler aynı zamanda alkol ve uyuşturucu bağımlılığına yatkın kişiler haline gelmektedir. Çünkü sigara, kişinin öteki kötü alışkanlıklara karşı direncini de azaltmaktadır. Zaten alkol ve uyuşturucu kullananların hemen hepsinin sigara içen kimseler olması bunu göstermektedir. Üstelik ilk başlanan bağımlılık, sigaradır.
Başlangıçta ister merak, ister akranlarına uyum, isterse başkaldırı sembolü olarak kullanılan sigara, içenlerin çoğunda bağımlılık yapar.

Anne-baba gözetiminin zayıf olduğu,
Dağılmış ve parçalanmış ailelerde yetişen,
Akranlarının olumsuz davranışlarından etkilenen,
Kendine güveni az,
Bu tür maddeleri kolay elde edebilen çocuklarda sigaraya alışkanlık gelişmesi riski büyüktür.

Genç nasıl engellenebilir ?
Çocuklarının sigaraya başlamasını istemeyen anne-babanın en başta kendilerinin sigarayı kullanmaması gerekir. Elinde sigarayla oğluna nasihat eden babanın, vazgeçirici etkisi pek olmaz. Buna rağmen anne-baba sigarayı bırakamıyorsa, yine de çocuklarının sigara içmemesi konusunda açık mesaj vermelidirler. Nikotin bağımlısı isek ve bunu da bırakamıyorsak, bundan dolayı pişman olduğumuzu açık yüreklilikle onlara söyleyelim. Ayrıca çocukların yanında-içmeyelim. Ama sigarayı bırakırsak, kendimiz ve çocuklarımız için en güzelini yaptığımızı bilelim.
Çocuklar sigara almaya gönderilmemelidir.
Sigaranın zararlarından ve bağımlılıktan kurtulmanın zorluğundan bahsetmekte yarar vardır. Özellikle sigaranın ekonomik yükünden, söz edelim ve kötü ağız kokusuna sebep olacağını belirtelim.
Çocuğun sigara içip içmediğini araştırmalı, bu konuda meraklı olunmalıdır. Ancak onu sıkboğaz da etmemek gerekir.
Sigaraya gençlik döneminde alışmayan birinin tiryaki olması zordur. Çünkü sigara içenlerin yüzde 95′i 21 yaşma kadar sigaraya başlamışlardır. Bu yüzden bir genç, bu yaşa kadar sigara içmezse onu tebrik edelim ve sigaraya başlamamakla çok İyi yapmış olduğunu söyleyelim.
Gerektiği yerde sigara hakkında konu açalım. Sözgelimi sigara dumanından rahatsız olunan ortamlarda veya sigaradan dolayı çevremizden biri hastalandığında, ne düşündüğünü sorarak sigaranın ne kadar itici ve iğrenç olduğunu görmesine yardımcı olalım.
Yine anne-baba davranışlarında tutarlı, sevecen, kabul edici, çocuğun düşüncelerine değer verici bir tutuma sahip ise tehlikenin daha kolay atlatılacağını bilelim. Çocuklarımızın korkmadan bizimle her şeyi konuşabileceği bir aile ortamı oluşturalım.

Ya içiyorsa ?
Çocuğumuzun sağlıklı, mutlu ve kendinden emin bir hayata adım atmasını sağlamanın en önemli yolu, ona kendini iyi hissettirecek şeylerden söz etmemizdir. Kendilerini sevmeye başlamaları, onları sağlıklarına kavuşturacaktır. Çocuklarımız, bedenimizin de bir emanet olduğunu, kendimizi seviyorsak onu korumamız gerektiğini bilmelidir.
Bırakması konusunda onu yüreklendirelim. Arkasında olursak ve onu anlayışla karşılarsak daha kolay başaracaktır. Onunla dostça iletişime girelim.
Evde ve yanımızda sigara içmesine kesinlikle müsaade etmeyelim. Aslında büyüklerin yanında sigara içilmemesi bir Anadolu geleneğidir ve çok makul sebeplere dayanır. Bu gelenek çiğnendikçe sigara tüketimi de artmaktadır.
Bazen gence ihtiyacından fazla harçlık verilmesi de sigaraya teşvik olabilir. Bunu araştırmak ve gerekirse harçlığını azaltmak, çözümü kolaylaştırabilir.

Sigara içilen ortamlar çocuklar için çok tehlikelidir.

Sigarayla ilgili bazı sorulara cevaplar

Soru: Sağlığa zararı olmayan sigara var mıdır ?
Cevap: Böyle bir sigara yoktur. Her türlü sigara sağlığa zararlıdır.

Soru: Az sigara içmenin de sağlığa zararı olabilir mi ?
Cevap: Olabilir. Tek sigara dahi insan sağlığı için zararlıdır. Çok az sigara içenlerin bile akciğerlerinde hasar tespit edilmiştir. Kaldı İd, az sigara içen kişiler böyle durmamakta, zamanla içtikleri sigara adedini artırmaktadırlar.

Soru: Sigara içenler neden sabahları ök-sürüp, balgam atarlar ?
Cevap: Sigara dumanı, solunum yollarındaki salgı yapan hücre sayısını artırır. Bundan amaç, içeriye giren zararlı maddeleri sulandırıp, zararsız hale getirmektir. Tıpkı, göze duman kaçınca, gözün sulanması gibi. Öte yandan duman, solunum yollarındaki tüylü hücrelerin, tüylerinin hareketini felç eder. Gece sigara içilmediği için, tüyler tekrar hareket kabiliyetini kazanırlar. Birikmiş bulunan balgamın dışarı atılmasına yardım için öksürük refleksini uyararak onun dışarı atılmasını sağlarlar.

Soru: Sigara içimi ile alınan ilaçlar arasında ilişki olabilir mi ?
Cevap: Sigara bazı ilaçların etkisini azaltabilir, bazılarını ise tamamen etkisiz hale getirir.

Soru: Sigara bırakıldığında vücuda verdiği zararlar ne kadar zamanda geçer ?
Cevap: Bu, sigaranın kaç yıl ve ne miktarda içildiğine bağlı olarak değişir. Ancak hafif sigara içicilerinde 10 yıl sonra kanser ve kalp hastalığı riski, tamamen içmeyen kişilerle aynı boyuta ulaşır. Ama ağır içicilerde bu süre 20 yılı bulur.

Soru: Sigarayı bırakmada en tehlikeli dönem nedir ?
Cevap: İlk 2-3 aydır. Çünkü bırakmaya niyetlenenlerin yüzde 88′i 2 ay içinde sigaraya yeniden başlamaktadır. 2 ay sabredebilen, büyük ihtimalle başarmış sayılabilir. Bu süreyi 6 aya çıkarana ise bırakmış gözüyle bakabiliriz.

Soru: Sigarayı bırakmada en önemli faktör nedir ?
Cevap: Kararlı ve istekli olmaktır. Ayrıca bu gücün kendimizde mevcut olduğunu bilmeliyiz.

Soru: Sigarayı bırakanlar niçin kilo alır ?
CevajS: Sigara ağızı meşgul etmekte, kişi daha az yemektedir. Ayrıca sigara bırakmakla insan daha az kalori harcayacağından bu faaliyetin yakacağı enerji, fazla kilo olarak biriktirilmiş olmaktadır.

Soru: Bu dönemde kilo almamak için ne-lere, dikkat etmeli ?
Cevap: Acıktığımızda meyve yemeli, bol bol .su içmeli ve düzenli egzersiz yapmalıdır.

Soru: Mentollü sigaralar için ne dersiniz ?
Cevap: Mentollü sigaralar daha tehlikeli bile olabilir. Bu sigaralarda, duman içe çekildiğinde boğazda serinlik duygusu oluşturmaya yetecek kadar mentol mevcuttur. Kullanıcıların, mentollü sigaraları başka sigaralara göre daha derin nefes çekerek içtikleri ve daha uzun süre içlerinde tuttukları görülmüştür.

Soru: Nikotine çok bağımlıyım. Acaba sigarayı bırakabilir miyim ?
Cevap: Nikotin bağımlılığı fazla olanlar da sigarayı bırakabilir. İnsanoğlu bu potansiyel güce sahiptir. Yeter ki bu gücü harekete geçirelim. Bu kitabı okuyarak ve kararlı olunarak sigara içimini kesebiliriz. Çünkü nikotin vücut için mutlaka alınması gereken bir madde değildir. Vücut nikotine nasıl alıştıysa, sigarasızlığa da öylece alışabilir.

Soru: Çevremdeki arkadaşlarımdan ve yakınlarımdan sigara içenler bırakmamı kabullenemediler. Beni sigara içmeye zorluyorlar. Ne yapsam ?
Cevap: Bu gibi durumlarda sigara içmeyenlerle daha çok görüşmeye çalışmanız ve çevrenizdeki sigara içenlere sizin yanınızda içmemelerini teklif etmeniz gerekir. Ayrıca içenleri de sizin gibi sigarayı bırakmaya teşvik ediniz. Onlara elinizdeki kitapçığı hediye ederek bu adımı atmalarına yardımcı olabilirsiniz.
Bir de sigaraya tekrar başlamanızı isteyen yakınlarınıza tütünden oluşan hastalıklardan bahsedebilirsiniz. Sigarayı bırakınca nasıl rahatladığınızı da anlatın.

Soru: Sigara içmek sıkıntıyı dağıtır mı ?
Cevap: Buna inanılmasının tek sebebi, canımız sıkıldığında sigara yakmamızdır. Ama sıkıntı bir zihin problemidir. Sıkılmamız, zihnimizi meşgul edecek ilginç bir şey olmaması anlamına gelir. Bulmaca çözmek, kitap okumak veya başka bir meşgale bulmak zihnimizi oyalar, ama sigara içmek zihin açıcı bir faaliyet değildir. Hatta bir süre sonra sigara yakmak bile otomatik hareket haline gelir.
Kısacası sigaranın sıkıntıyı dağıttığını sanmamız yanlış şartlanmadan kaynaklanmaktadır.

Soru: Sigarayı içime çekmiyorum. Bu yüzden bağımlı sayılmam ve bana fazla zararı olmaz herhalde ?
Cevap: Sigarayı içinize çekmemekle tabii ki zararlarını azaltmış oluyorsunuz. Ancak dudak tiryakileri de sigaranın zararlı etkilerine maruz kalmaktadır. Bunu bilmenizi ve yine de sigarayı bırakmanızı tavsiye ederiz.
Ayrıca genç nesle kötü örnek olmaktan da kurtulmuş olmanın yanı sıra, içtiğiniz sigara dumanıyla çevreye zarar vermemiş olursunuz.

Soru: Sigara içip içmemem beni ilgilendirir. Başkaları bana karışmasın, ben onlara karışıyor muyum ?
Cevap: Sigara içmek sadece kişinin kendine zarar vermekle kalmaz. Sigara kullanmak hem başkalarını özendirici etki yapar, hem de pasif içime sebep olarak onlara da zarar verir. Bu yüzden zarar toplumadır, sadece içene değil.

Soru: Depresyonda sigara tüketimi artar mı ?
Cevap: Depresyon ve bazı ruhsal bozukluklarda sigara tüketiminin arttığı doğrudur. Bu sebeple sigara bırakma sürecinde, depresyon ve başka ruhsal bozukluklar açısından da değerlendirme yapılması ve buna uygun tedavi uygulanması gerekir.
Sadece bu açıdan bile sigarayı bırakmak şarttır. Çünkü kişi depresyondayken zaten sıkıntıdadır, bunun doğurduğu problemler bir yana, bir de sigaranın zararları buna eklenecektir.

Soru: Sigara içen arkadaşım bırakmak istiyor. Nasıl destek olabilirim ?
Cevap: Bir tiryaki sigarayı bırakmaya çalıştığında arkadaşlarının ve yakınlarının desteği oldukça önemlidir. Sigarayı bıraktıktan sonra çok daha güzel koktuğunu ve ne kadar daha kolay nefes aldığını söyleyelim. Sigaradan söz etmiyor diye unuttuğunu sanıp konuyu açmamazhk etmeyelim ve ona övgü yağdırmaya devam edelim. Fazla strese girmemesini sağlayalım. Hayatına küçük mutluluklar ve keyiflerle renk katmaya çalışalım. Gerginliğini ve sinirli oluşunu anlayışla karşılayalım. Sinir küpü haline geldiğinde, "Sigara seni ne hallere düşürmüş. Dua et ki, bundan kurtuldun. Cesaretli ve mantıklı olman çok hoşuma gidiyor" deyin.

Soru: Sigarayı birden bırakmanın tehlikesi var mıdır ?
Cevap: Endişe edilecek hiçbir tehlike söz-konusu değildir. Yeter ki niyetli ve iradeli olalım. Sigarayı bırakınca ortaya çıkan nikotin yoksunluğunun da zaten yıkıcı ve tehlikeli etkileri yoktur.

Soru: Sigarayı bıraktığımda kilo alıyorum. O da zararlı değil mi ?
Cevap: Sigarayı bıraktıktan sonra fazla kilo almamak, kişinin kendi elindedir. Diyet, egzersiz ve düzenli yürüyüşlerle bunu sağlayabilirsiniz. Bunlara rağmen, alınacak 1-2 kilo fazlasıyla, sigaranın getireceği zararlar kıyaslanamaz bile. Eğer sorun görünüme ait estetik bir problemse; sigaranın cildi bozması, saçları kurutması ve saç kırılmalarına yol açması gibi pek çok estetik soruna yol açacağı bilinmelidir.

Soru: Bazı yabancı sigaralara alışanlar, başka marka sigara içenen oluyorlar. Bunu nasıl açıklıyorsunuz ?
Cevap: Bu tip sigaralara, alışkanlık kazandırıcı bazı maddelerin katıldığını biliyoruz. Bağımlılığın tehlikesini büyüten bu durum sebebiyle sigarayı hemen bırakmak şarttır.

Soru: Evde sigara bulunduruyorum, içmesem bile orada olduklarını bilmek bana güven veriyor. Yaptığım doğru mudur ?
Cevap: Sigarayı bırakmasına rağmen evlerinde sigara saklayan insanların başarısızlık oranının, sigarayı atanlarınkinden daha yüksek olduğunu tahmin edebiliriz. Bunun sebebi, sigarasız-lığa alışılan bir dönemde, yaşanan bir sıkıntı halinde evde hazır bekleyen sigarayı içmenin gayet kolay olmasıdır. Böyle olmasa, dışarı çıkıp sigara bulunana kadar vazgeçme ihtimali artar veya sigara içme isteği geçmiş olur zaten.
Ama benim tavsiyem; kesin kararlı olun ve yakınınızdan bu iğrenç zehiri atın. Bir de sigara içmek zorunda olmamanın zevkine varın, bu mutluluğu devamlı hissedin ve yaşamaya çalışın.

Soru: Sigarayı artık 3 aydır içmiyorum ve tekrar o kötü günlere dönmemek için kendime güveniyorum. Günde 1-2 sigarayı keyifle içebilir miyim ?
Cevap: Bu mümkün değildir. Sigarayı artırma riskiniz çok yüksektir, hattâ yine eski kötü günlere bu şekilde döneceğinizi söyleyebilirim. Böylece yapmayı deneyenler, stresli durumları bahane ederek içtikleri sigara sayısını çoğaltmakta ve eski hallerine gelmektedir.
Bir sigara yakmakla her şey yeniden başlar. Sigaranın tadı ilk başta iğrenç gelir ama insan bedenine tekrar nikotin vermiş olduğu için, sigarasını söndürür söndürmez kandaki nikotin seviyesi düşer ve tiryakinin içinde bir ses, tekrar yakmasını söyler. Tam kurtulmuşken sigaraya tekrar bağımlılık kazanır.
Size tavsiyemiz, kökten bir yaklaşımla hiç sigara içmemenizdir.

Soru: Bir yakınım hiç sigara içmediği halde akciğer kanserine yakalandı. Yoksa sigaranın zararları abartılıyor mu ?
Cevap: Sigaranın pekçok hastalığa yakalanma riskini artırdığı bir gerçektir. Ancak hastalıkların ortaya çıkmasında pek çok faktör rol oynar. İnsanlar sigara içmemekle risk faktörlerinden önemli birini yok etmiş olurlar. Yoksa sigara içmeyenin akciğer kanseri olmayacağı söylenemez.
Yalnız akciğer kanserli hastalann yüzde 90-95′inin sigara tiryakisi olduğunu unutmayalım.

Soru: Sigara yerine puro veya pipo içsem zararı daha mı az olur ?
Cevap: Sigara içildiğinde akciğer kanseri riski, pipo içildiğinde ise ağız boşluğu kanseri riski artar. Zararlar yönünden tür değişir kısacası… Yoksa sigaradaki kanser yapıcı maddelerin aynısı bunlarda da bulunur. Ayrıca puro da pipo da kalp sağlığını sigara kadar olumsuz etkiler.

Soru: Sigaradan devletin vergiyle bütçeye önemli bir gelir elde ettiğini biliyoruz. Sigara kârlı değil mi ?
Cevap: Sigara ülke bütçesine getirdiği gelirin çok daha fazlasını hastalıklarla, yangınlarla kaybettirmektedir. Yani götürdüğü, getirdiğinden kat kat fazladır.
Sadece yapılan hesaplara göre bir paket sigaranın insan sağlığına yaptığı zarar 45 YTL'dir. Varın korkunç meblağı hesaplayın.

Sigara kalbi yaşlandırıyor

Sigara çok önemli bir risk faktörüdür. Sadece kalp damar hastalıklarına neden olmaz, birçok hastalığın da birincil nedenleri arasında yer alır. Sigara kalp damar hastalıklarını gelişme riskini artıran 4 büyük faktörden biridir.
Diğerleri kolesterol yüksekliği, şeker hastalığı ve tansiyon yüksekliğidir. Sigara içen ve başka risk faktörleri bakımından eşit durumda olan bir şahısta, sigara içmeyene göre kalple ilgili önem­li olaylarını (yani kalp krizi geçirme, kalp krizi nedeniyle ölme, hastaneye yatma) ortaya çıkma ihtimali yüzde 120 artar. Yani diğer tüm risk fak­törleri eşit eşit olan bir şahısta bu risk 1 ise gün­de bir paket içende aynı risk 2.2. olur. Başka bir deyişle kalp damarlarının ya da genel anlamda kalbin yaşlanma hızı iki katından daha fazla ar­tar. Sigara yalnızca kalp damarlarını değil, tüm organların damarlarında benzer değişikliklere neden olur. Felç, böbrek yetersizliği, bacak da­marlarında tıkanmalar meydana gelme riski si­gara ile artar. Birçok kanser türünün ortaya çık­ma riskini 20-30 kata varacak dereceler artırır. Ampfizem, kronik bronşit gibi ağır akciğer has­talıklarını er ya da geç mutlaka ortaya çıkacak­tır.

Sigarayı bıraktıktan sonra kalp hastalığı riski devam eder mi?
Kalp damar hastalığında sigaraya bağlı hızlan­manın ortadan kalkması sigarayı bıraktıktan bir yıl sonra azalır, tamamen kaybolması 2-3 yıl içinde gelişir. Ancak yeni bozuklukların ortaya çıkmasında bir rol oynamaktan çıkması, daha önce meydana getirmiş olduğu zararların kay­bolmasını sağlamaz. Sigarayı bırakmak için kalp damar hastalığının belirti vermesini beklemek, yangına bacayı sardıktan sonra müdaheye et­meye karar vermek gibidir. Çünkü koroner kalp hastalığında damarlar genellikle yüzde 70′e ka­dar daralmadıkça belirti vermezler.

Sigarayı bırakmak istenlerin aşırı kilo alması sonucu kalp krizi vakaları var. Sigarayı bırakmak kalp krizi nedeni mi?
Sigarayı bırakmanın hissettirdiği boşluk duy­gusu ve tatmin eksikliğini gidermek için bir şey­ler yemek bir kötü alışkanlığın yerine başka bir kötü alışkanlığın gelmesidir. Bunun yerine dü­zenli egzersiz yapılması son derece uygun bir çö­züm olur.

Çünkü yeterli miktar ve sürede egzersiz hem sigara ya da yemek yemenin sağladığı tatmin benzer bir tatmin duygusu, psikolojik rahatlık verir hem de sigaradan sonra kilo artışının kont­rolünde yardımcı olur. Ayrıca metabolizma, da­marlar, kalp üzerine de başka olumlu etkilen de olur. Sigarayı bırakırken bunun bir yandan egzer­siz programlarıyla birleştirilmesi hem farklı bir anlayışa, yaşam biçimine girmeyi sağlar hem de kişinin sağlığı açısından çok yararlı olur.

Yaptıklarınız önemlidir

Sağlık bir piyango oyunu değildir. Çok ender olarak hastalan­mayız. Bazı sağlık sorunları bizim denetimimizde olmamakla bir­likte birçok hastalık aldığımız kararlar ve davranış biçimlerimizden kaynaklanmaktadır.

Kanser insanların en çok korktuğu bir hastalıktır. Birçok kişi kanseri önlemenin olanaksız olduğuna ya da çok zor olduğu­na inanmaktadır. Bununla birlikte Mayo Kliniği'nde çalışan araştırmacılar kanser türlerinin yarısının içedönük, asosyal bir yaşam sürdürmek, yağ oranı yüksek yiyecekler tüketmek, kız­gın güneşin altında korunmadan uzun süre zaman geçirmek ve tütün kullanmak gibi kişisel seçimler sonucu ortaya çıktığını saptamışlardır.

Çördükotu

Çördükotu özellikleri
Bu bitkinin yaprak ve çiçeklerinden yararlanılır.
Çiçeklerinde sakızlı acı bir toz mevcuttur.
Yaprakları ayvaya benzer uçları sivridir.

Çördükotu faydaları
Uyarıcı ve kuvvet vericidir.
Kansızlığa iyi gelir. İdrarı söktürür.
Hazımsızlığa ve kulunç ağrılarına iyi gelir.

Çöpi çini (çin saparnası)

Çöpi çini (çin saparnası) özellikleri
Pakistan,çin ve hindistan dolaylarında sıkça rastlanan bu bitkinin kök ve kabuklarından faydalanılır.
Kökü boğumlu, gövdesi ve içi kırmızıdır.

Çöpi çini (çin saparnası) faydaları
Soğuk algınlıklarına şifa verir.
Tıkanıklıkları açar. Frengi hastalığını giderir.
Terletici özelliği vardır. Göz ağrılarını iyileştirir.
Vücuttaki ağrı ve sancıları dindirir.

Çörek otu (çöre otu, siyah susam, şevkerak)

Çörek otu (çöre otu, siyah susam, şevkerak) özellikleri
Yaz aylarında mavi ve yeşil renkte çiçekler açan çörek otu, yol kenarlarında ve ekin tarlalarında yetişir.
Olgunlaştıktan sonra toplanan meyveleri, güneşte kuru tulmak suretiyle kullanılır.
Bu tohumlar,ekmek ve çöreklere lezzet verici olarakda katılır.

Çörek otu (çöre otu, siyah susam, şevkerak) faydaları
İştah açtığı gibi uyarıcı olarakta kullanılmaktadır.
Süt ve idrar arttırıcı özelliğe sahiptir.
Adet kanamalarını düzenler.
Ayrıca yağı saç dökülmesine ve kepeğe karşı yavaşlatı cı olarak kullanılmaktadır.
Bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar.

Büyük su kamışı (kova otu, hasır otu)

Büyük su kamışı (kova otu, hasır otu) özellikleri
Su içinde yetişen bu bitkinin anavatanı mısır'dır.
Kökünden ve yapraklarından faydalanılır. Sapının ortasından elde edilen maddeyle kağıt yapılır.
Kökü tatlıdır ve faydalıdır.

Büyük su kamışı (kova otu, hasır otu) faydaları
Suyu dalak hastalıklarına iyi gelir.
Her çeşit yarayı iyileştirir.
Bağırsak yaralarını tedavi eder.
Yakısı vücut için çok faydalıdır.
Buharı, nezleye iyi gelir.

Belesen ağacı (mekke pelesengi, belsem ağacı)

Belesen ağacı (mekke pelesengi, belsem ağacı) özellikleri
Özellikle mısır'da ayn-ı şems mahallinde yetişir.
Yağı kullanılır.
Yağ çıkan kısmına ayn eş- şems denir.
Bu ağacın gövdesi yarılırsa bir süre sonra o yarıktan çıkan öz suyu toplanır ki bu suya belasan yağı denir.

Belesen ağacı (mekke pelesengi, belsem ağacı) faydaları
Bu yağ birçok ilacm terkibinde kullanılır.

Baş derbendi (kuşu ağacı, ermeni safi)

Baş derbendi (kuşu ağacı, ermeni safi) özellikleri
Yaprakları kullanılır.

Baş derbendi (kuşu ağacı, ermeni safi) faydaları
Razi'ye göre tilki üzümü usaresi ile guta yakı yapılırsa çok faydalıdır.
Katı urlara ve şidettli ağrılara, gazu(nekris) yakı olarak konulursa çok iyi gelir. Bağarsıkları yumuşatır.

Dağ reyhanı (çok başlı reyhan)

Dağ reyhanı (çok başlı reyhan) özellikleri
Esas vatanı yunanistan olan bubitkinin meyvesinden yararlanılır. Aynca güzel bir kokuya sahiptir ve zamkı çıkarılır.

Dağ reyhanı (çok başlı reyhan) faydaları
Tazesi veya kurutulmuşu yaraların üzerine yakı gibi konulursa iyi eder.

Dağ çayı (kasıkotu, fıtıkotu, kızılyaprak)

Dağ çayı (kasıkotu, fıtıkotu, kızılyaprak) özellikleri
Avrupa ve asya'da çok rastlanan bu bitkinin toprağın üstünde kalan kısmı kullanılır.

Dağ çayı (kasıkotu, fıtıkotu, kızılyaprak) faydaları
Fıtık hastalığını giderici özelliği vardır.vücudu rahatla tır. Kasık şişkinliklerini giderir.
Bademcik iltihabını kurutur. İdrarı söktürür.
Böbrek ve mesane hastalıklarına iyi gelir.

Dam koruğu (kulak otu, saksı güzeli)

Dam koruğu (kulak otu, saksı güzeli) özellikleri
Ilık mevsimlerde bolca yetişen bu bitkinin yaprak ve çiçeklerinden faydalanılır.
Yaprakları kaim, çiçekleri kırmızı ve kokuludur.
İlkbahar aylarında toplanıp daha çok taze iken kullanmak yararlıdır.

Dam koruğu (kulak otu, saksı güzeli) faydaları
Kavak merhemi denen ve basur memeleri için kullanılır.

Darı

Darı özellikleri
Kurak iklim bölgelerinde yetişen bu bitkinin, tohumlarından yararlanılır.
Unundan çeşitli yiyecekler yapılır.

Darı faydaları
Hamile kadınlara çok yararlıdır.
Sinirleri uyararak, kuvvetlendirir.
Zihin yorgunluğunu giderir.

Defne ağacı (defne yemişi)

Defne ağacı (defne yemişi) özellikleri
Hemen hemen heryerde yetişen bu bitkinin birkaç türü vardır.
Özellikle yabanisinden faydalanılır.
Yaprakları dökülmeyen bu hoş kokulu bitkinin yine yemiş ve yapraklarından yararlanılır.

Defne ağacı (defne yemişi) faydaları
Müzmin baş ağnlannı geçirir.
Doğum zorluklarını giderir.
Adet gecikmelerinde etkilidir.
Romatizmal ağrıları dindirir.
Mide iltihaplarını kurutur.
Karaciğer hastalıklarına iyi gelir.

Dut

Dut özellikleri
Meyve,yaprak ve kabuklarından yararlanılan bu bitkinin ,yaklaşık 12 türü vardır.
Hemen her bölgede ve ülkede yetişir.

Dut faydaları
Kan yapıcı özelliği vardır. İştahı açar. Kilo aldırır.
İdrarı söktürür. Mideyi güçlendirir.
Kabız yapıcı özelliği vardır.
Böbrekteki yağ oranını dengeler.
Bağırsakların çalışmasını düzenler.
Anjin hastalığının tedavisinde kullanılır.

Düğmelice süpürge (zampur, yaban yarpuzu, Yaban nanesi, yaban kekiği)

Düğmelice süpürge (zampur, yaban yarpuzu, Yaban nanesi, yaban kekiği) özellikleri
Yaprak ve tohumlarından yararlanılan bu bitki, dağ eteklerinde bulunur.

Düğmelice süpürge (zampur, yaban yarpuzu, Yaban nanesi, yaban kekiği) faydaları
Göğüs ve ciğer hastalıklarına şifa verir.
Boğaz ağrılarını giderir
Balgamı söktürür. Kan tükürmeyi önler.
Görmeyi kuvvetlendirir. Karaciğeri temizler.
Böbreklerin çalışmasını düzenler.

Dağ nohudu (delice nohut)

Dağ nohudu (delice nohut) özellikleri
Yaprak ve meyvelerinden yararlanılan bu bitkinin ana vatanı mısır'dır.
Tüylü bir bitki olan dağ nohudunun çiçeği balıkotuna benzetilir.

Dağ nohudu (delice nohut) faydaları
Meyvesi dövülüp zeytinyağı ile ateşte ısıtılıp siğiller üzerine konursa iyi gelir.
Kan tükürmeye karşı etkilidir.

Dağ kestanesi

Dağ kestanesi özellikleri
Çiçeklerinden yararlanılan bu bitki çayır ve ormanlarda yetişir. Görünüşü papatyayı andırır.

Dağ kestanesi faydaları
En belirgin özelliği sinir sistemini aşırı derecede uyar maşıdır.
Kusmayı sağlar. Yaraları iyileştirici etkisi vardır.
Romatizmal ağrıları giderir.

Doğanın eczanesinden

Tansiyon
Un: Yapıldığı tahılın besin değerlerini içerir. B vitaminleri, E vitamini, demir ve magnezyum açısından oldukça zengindir.
Karaciğer: Bağışıklık sistemi, cilt ve keskin gözler için gerekli olan A vitamini açısından zen­gindir. Küçük bir porsiyonu, günlük A vitamini ve demir ile aylık B12 vitamini ihtiyacını giderir.

İdrar yollan
Nane: İdrar söktürücü özelliğe sahiptir. İçerdi­ği mentol, midenin normal işlevini görmesine ne­den olur. Vücuda giren grip mikrobuna karşı sa­vaştığı gibi, ileri yaşlarda ülsere yakalanma ris­kini de azaltır. Sabahları mide bulantısını keser. Nane çayı, baş ağrısı, stres gibi hastalıkların ya­nı sıra mide yanmasına da birebirdir.
Ancak nane çayını aç karnına değil tok karnı­na için.
Elma: İçindeki C vitamini ve pektin oldukça faydalıdır. Kolestrolü düşürür, sindirim sistemini düzenler ve idrar ve hacet yollarındaki sorunları giderir.
Kepekli ekmek: B3 vitamini, demir, potasyum ve folik asit içerir. Günde 2 dilim yemek iyi gelir. Fazlası idrar yollarına zararlıdır.

Karın ağrısı
Papatya Çayı: Bağırsak yollarında toplanan gazı çıkartır, sindirim sistemini düzenler, mide ağrısını keser.

100′den fazla hastalığa iyi geliyor

Yüksek oranda antioksidan içeriyor…

Zerdeçalın her türlü kanser hastalıkları, diyabet, enfeksiyon hastalıkları başta olmak üzere 100′den fazla hastalığa iyi geldiğini biliyor muydunuz?

Atatürk Üniversitesi (AÜ) Fen Fakültesi Kimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İlhami Gülçin, Türkiye'de zerdeçalın kullanım alanının yaygınlaşması gerektiğini söyledi.

TEZ ÇALIŞMASI YAPILIYOR
Gülçin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yüksek lisans öğrencisi Tuğba Ak ile birlikte zerdeçalda bol miktarda bulunan "curcumin" maddesi üzerine bir tez çalışması yaptıklarını söyledi.

Zerdeçalın Ortadoğu mutfağında yaygın bir şekilde, halk hekimliğinde haplar şeklinde kullanıldığını ve günlük diyetle birlikte de alındığını ifade eden Gülçin, "Zerdeçal, Ortadoğu mutfaklarında çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Zerdeçallı pilavlar, salatalar yaygındır. Zerdeçal büyük bir öneme sahipken, bizim buna yabancı kalmamız mümkün değildi. Biz de son zamanlarda sadece zerdeçalı kullanmak değil, zerdeçalda bulunan etkin madde olan 'curcumin' üzerinde çalışmalarımızı yoğunlaştırdık" dedi.

YÜKSEK ORANDA ANTİOKSİDAN MADDE İÇERİYOR
Çalışmalarında, zerdeçal bitkisini antioksidan kapasitesini irdelemeye çalıştıklarını anlatan Gülçin, "Özellikle antioksidan ve radikal giderme kapasitesini hem belirledik hem de bilinen standartlarla kıyasladık. Gerçekten yapmış olduğumuz çalışmalarda aynı konsantrasyona denk gelen standartlara karşılık zerdeçal ve dolasıyla curcumin molekülünün çok yüksek oranda antioksidan aktive gösterdiğini tespit ettik"' diye konuştu.

100′DEN FAZLA HASTALIĞA İYİ GELİYOR
Gülçin, zerdeçalın ve dolayısıyla curcuminin her türlü kanser hastalıkları, diyabet ve enfeksiyon hastalıkları başta olmak üzere 100′den fazla hastalığa iyi geldiğini, hatta bunlardan bazılarının gen seviyesinde iken engellediğinin tespit edildiğini ifade etti.

BİR BARDAK SÜTE BİR ŞEKER KAŞIĞI ZERDEÇAL KATIN
Özellikle Türk mutfağında da zerdeçalın kullanım alanının yaygınlaşmasını tavsiye eden Gülçin, şunları kaydetti:

"Bilhassa çocuklara yönelik uygulamalarda özellikle sabah ve akşam yatarken bir bardak süte bir şeker kaşığı zerdeçal katıp çocuklara içirmek; hem bağışıklık sistemini kuvvetlendirir hem de olası hastalıklara karşı koruma ve direnç kazandırır. Kolon kanseri başta olmak üzere her türlü kanser hastalıklarına, diyabet ve enfeksiyon hastalıklarına çok iyi gelmektedir. Kışları her türlü hastalığa tedbir alıyoruz ama sonbahardan kışa doğru geçiş mevsiminde yeterince önlem alamıyoruz ya da güzel havaya güveniyoruz, dolayısıyla kış dönemlerinde enfeksiyon hastalıklarına çok daha sık yakalanıyoruz. Bunun için özellikle geçiş mevsimlerinde, enfeksiyon hastalıklarına karşı zerdeçal kullanılmalıdır."

"GEÇİŞ MEVSİMLERİNDE, ZERDEÇAL KULLANIMINA ÖNEM VERİLMELİ"
Doç. Dr. Gülçin, geçiş mevsimlerinde zerdeçal kullanımına biraz daha ağırlık verilirse, başta çocuklar olmak üzere, herkesin enfeksiyon hastalıklarından kendisini bir derece daha sakındırmış olacağını vurguladı.

ZERDEÇALIN GÜNLÜK HAYATTA KULLANIMI
Zerdeçalın, Türkiye'de yetiştiğinin bilinmediğini, Ortadoğu'da ise çok yaygın bir yetişme alanına sahip olduğunu ifade eden Gülçin, diğer baharatlarda olduğu gibi günümüzde Türkiye'de hemen hemen bütün aktarlarda bol miktarda bulunduğunu kaydetti.

Zerdeçalın, salatalarda, pilavlarda taze olarak, kurusunun da baharat olarak kullanılabileceğini anlatan Gülçin, "Zerdeçalın anayurdu Hindistan olarak bilinmektedir ancak günümüzde diğer baharatlar gibi tüm aktarlarda kolayca bulmak mümkündür. Her türlü kanser hastalıkları, diyabet, enfeksiyon hastalıkları başta olmak üzere 100′den fazla hastalığa iyi gelen zerdeçalın Türkiye'de kullanım alanının yaygınlaşması gerekiyor" dedi.

GÜNLÜK 2-3 BARDAKTAN FAZLASI İÇİLMEMELİ
Birçok hastalığa iyi geldiği için ilaç sektöründe zerdeçalın çok yaygın bir kullanım alanı olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Gülçin, zerdeçalın şuana kadar bilinen bir yan etkisinin bulunmadığını ancak tüm faydalı yeşil drogların fazlasının zararlı olabileceğini, bunun için de çay olarak tüketiliyorsa günlük 2-3 bardak kullanılması gerektiğini vurguladı.

ÇALIŞMASIYLA "ONUR ŞEREF" SERTİFİKASI ALDI
Zerdeçal'ın yüzde 30′unu "curcumin" molekülünün oluşturduğuna değinen Gülçin, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz de çalışmalarımızı bunun üzerine yoğunlaştırdık. Çünkü zerdeçalın etken maddesi biyolojik olarak zerdeçala aktiflik kazandıran curcumin molekülüdür. Bundan dolayı curcumin molekülü üzerine bir çalışma yaptık. Bir yıllık çalışmada deneysel çalışmadan sonra tezi tamamladık ve yayına dönüştürdük. 'Antioxidant And Radical Scavenging Properties Of Curcumin' adlı çalışmamız, 'Chemico Biological Ineractions' dergisinde hemen kabul edildi ve kabulü ile birlikte 50 civarında atıf aldı. Çalışma hem yurt içi hem yurt dışı bilim adaları tarafından çok güzel bir şekilde karşılandı. Özellikle online olarak bilim adamları çalışma hakkında bilgi istedi."

Zerdaçalın, en can acılı noktasının ise yayınlanan dergide scopus arama motorunda en çok atıf alan makale olduğunu belirten Gülçin, Elsevier (ünlü bilimsel yayınevi) tarafından kendisine çalışmasından dolayı "Onur Şeref" sertifikası verildiğini ifade etti.

AA

Kaynak: http://www.haberturk.com/saglik/haber/572635-100den-fazla-hastaliga-iyi-geliyor

Yapışkanotu

Böbrekleri, karaciğeri, dalağı zehirli ve zararlı maddelerden arındırır. Lenf kanseri dahil olmak üzere, tüm lenf sistemi hastalıklarında kullanıl­malıdır. Lenf sistemindeki tıkanıklıkları açar ve zararlı maddelerden arındırır. Dölyatağı hastalık­larında da kullanılabilir. Bitki çayı, çay içimi, dış­tan kompres ve yıkama biçiminde, deri hastalık­larına, yaralara karşı kullanılabilir. Bitki, epilep­si (sarah) hisleri, Parkinson hastalığı, sinirsel hastalıklar, idrar tutukluğu, kum ve taş rahatsız­lıklarında da önerilir. Her tür böbrek hastalığı ve böbrek iltihabına karşı, yapışkanotu - altınbaşak eşit karışımının çay ile kürsel uygulanmalıdır.

Yapışkan otunun kullanımı
Yapışkan otu çayı: Yarım veya bir tatlı kaşığı ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı dolu­su kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve 5-6 dakika demlendikten sonra süzülür. Günle 2-5 bardak taze demlenmiş çay, gargaralar eşliğinde soğutulmadan içilir.

Yapışkan otu merhemi: İyice yıkanarak ince kıyılan nemli bitkinin özsuyu, mutfak robotu kul­lanılarak elde edilir. Oda sıcaklığındaki tereyağı ile bitki özsuyu iyece karıştırılır ve elde edilen merhem buzdolabında saklanır, üzün süre da­yanmaz, küflenir.

Belbal

Belbal özellikleri
İyisi sarı renkte olanıdır. Kabuğu kullanılır.
İçilme miktarı 12 gramdır.

Belbal faydaları
Balla karıştırılıp yenirse, mide için çok iyi gelir. Özellikle mide üşütmelerine çok iyi gelir.mideyi kuvvetlen dirir ve gevşemesini engeller.
Göz nezlesine ve bağırsak hastalıklarına iyi gelir.
İştahı artırır.

Balık sazı (şamar, kova otu, kara hasırlık kızsazı)

Balık sazı (şamar, kova otu, kara hasırlık kızsazı) özellikleri
Anadolu'da antalya civarında yetişir.
Üç çeşidi vardır.
Su içinde, su kenarında, deniz kenarında sulu yerlerde yetişen bir ottur.yemişi, dalları kullanılır.

Balık sazı (şamar, kova otu, kara hasırlık kızsazı) faydaları
Kara tohumları bulunan çok kardeşlenmiş, yeşil saplar dan ibarettir. Bazı yerlerde bundan hasır yaparlar.
Yemişli çeşidinden yemişini yiyenlere uyku verir.
Meyvesiz olan ikinci çeşidini kavurup sancı yapan ur ve şişlere sürülürse derhal ağrıyı keser.
Yemişli çeşidinin yemişi kavrulup üzüm şurubuna katı larak içilirse ishali durdurur ve idrarı arttırır.
Dalları dövülüp yılan sokmasına karşı yakı gibi kullanılırsa fayda verir.
Üçüncü çeşit, kova otunun uçlarında tohum gibi pıtraklar bulunur. Şayet bunu taze iken çayır içinde katır ve at yerse derhal ölür. Fakat tazeliğini kaybedip kurumaya başlayınca artık hayvanlara zarar vermez. Bunun zararı at ve katırlaradır başka hayvanlara zarar vermez.

Amorotik kalıtsal akıl geriliği

Amorotik kalıtsal akıl geriliği nedir ?
Küçük çocuklarda körlük ve geri zekâlılık gösteren öldürücü bir hastalıktır.

Bu hastalığın belirtileri nelerdir ?
Bebek altı aylık oluncaya kadar normal yolda gelişir. Bundan sonra gelişme duraklar ve gerileme başlar. Çocukta körlük, cansızlık, adale zafiyetleri ve daha sonra izpazmoz ve ihtilâç belirtileri görülür.

Bu hastalık neden ileri gelmektedir ?
Çocuk, aldığı gıdadaki yağlı maddeleri kullanma imkânına sahip değildir. Bu maddeler daha sonra beyinde toplanarak normal beyin hücrelerini tahrik eder.

Bu yetersizliğin neden ileri geldiği bilinmekte midir ?
Son zamanlarda yapılan araştırmalarda bebeğin kanında bazı enzimlerin eksik olabileceği tespit edilmiştir. Bu enzimler metabolizmada şeker türlerinden biri olarak görev yapmaktadırlar.

Bu durumun teşhisi nasıl yapılmaktadır ?
Gözlerin bir oftalmoskop'la muayene edilmesi yoluyla. Retinada kiraz kırmızısı karakteristik anormalliği olan bir nokta görülür.

Bu hastalık bir aile hastalığı mıdır ?
Evet. Bir ailede bu durumda olan bir çocuk varsa, bundan sonra gelecek her dört çocuğun birinde aynı hastalığın bulunması imkânı fazladır. Anne ve babada enzimlerde kısmî bir noksanlık olabileceği de tespit edilmiş bulunmaktadır. Anne ve babada da bu enzim eksikliği varsa, her dört çocuktan birinin bu hastalıkla doğması beklenebilir.

Amorotik kalıtsal akıl geriliği yalnız Yahudi ailelerinde mi görülmektedir ?
Özellikle Yahudi ailelerinde görülmektedir. Bu hastalığa yakalanmış çocukların 95′i Yahudi'dir. Bu hastalık her 6000 Yahudi çocuğunun birinde görülürken, Yahudi olmayanların doğumlarında yalnız 600.000 çocuğun birinde rastlanmaktadır.

Tay-Sachs hastalığını önlemenin çareleri var mıdır ?
Evet. Bugünkü metotlarla annenin ve babanın çocuğa bu durumu verme istidatları olup olmadığı tespit edilmektedir. Anne ve babadan birinde enzim eksikliği varsa, o zaman doğacak dört çocuktan biri de bu eksiklikle doğabilecektir. Eğer anne ve babada da bu enzim eksikliği mevcutsa, böylece doğacak çocukların aynı hastalıkla doğma oranı çok daha yüksektir.

Eğer annede de, babada da enzim eksikliği varsa bu ailenin çocuk sahibi olması doğru mudur ?
Hayır. Çünkü doğacak çocuğun, bu öldürücü hastalıkla dünyaya gelme ihtimali çok yüksektir.

Bu durumda olan bir çocuk ne kadar yaşayabilir ?
Yaklaşık iki veya üç yıl. Bebeğin gıda alma imkânları her gün eksilir; devamlı kilo kaybederek izpazmoz arazları artar ve sonunda ölür.

Böyle bir çocuk hastaneye yatırılmalı mı ?
Hayır. Çünkü kendisine hastanede yapılabilecek her şey evde de yapılabilir. Ancak bu gibi hasta bir çocuğun çevresine zarar vermesini önlemek için, bir kronik hastalar kliniğine yatırılması gerekli olabilir. Bu gibi hastalıktan mustarip bir çocuğun anne, baba ve evdeki öteki çocuklar üzerinde olumsuz yönde psikolojik tesirleri olabilir.

Eritroblastoz

Eritroblastoz nedir ?
Aynı zamanda Rh faktörü olarak da adlandırılmış olan eritroblastoz anne ve çocuğun kanlarının birbirine uymayışından dolayı yeni doğan çocuğun kırmızı kan hücrelerinin harap olmasıdır.

Eritroblastoz başka hangi isimlerle adlandırılır ?
a. Rh faktörü hastalığı.
b. Eritroblastoz fetalis.
c. Yeni doğan çocuklarda had sarılık.
d. Yeni doğan çocuklarda had anemi (kansızlık).
e. Yeni doğan çocuklarda hemolyfic hastalık.

Rh faktörünün anlamı nedir ?
Bütün insanlar ya Rh pozitif veya Rh negatif dirler. Bunun anlamı şudur: Rh pozitif insanların kanında bir madde (Rh maddesi) vardır ki bu Rh negatif insanlarda bulunmamaktadır.

İnsanların ne kadarı Rh pozitifdirler ?
Yüzde 85′i. Geriye kalan yüzde 15′i Rh negatif dirler.

Bu kan faktörleri irsî midir ?
Evet.

Hangi şartlar "altında bir ceninin veya yeni doğan "çocuğun Rh problemi olmaz ?
a. Anne Rh pozitifse.
b. Baba ve anne de Rh negatif ise.
Bir Rh negatif anneden ve Rh pozitif babadan doğacak bütün çocuklarda eritroblastoz gelişir mi ?
Hayır. Bu hastalık çok az bir oranında gelişir.

Bu durum neden ileri gelmektedir ?
Rh negatif bir anne rahminde Rh pozitif bir bebek taşımaktadır. Rh pozitif bebeğin kanından bir kısmı annesinin kanına karışarak Rh pozitif antikorların gelişmesine yol açmaktadır. Sırayla bu antikorlar bu sefer çocuğun kan dolaşımına girecekler ve bebeğin kendi kan hücrelerini harap edeceklerdir.

Bu durum yeni doğan çocuğa nasıl tesir eder ?
Çocuğun kırmızı kan hücreleri harap olduğundan çocukta önce anemi yani kansızlık ve bunun sonucunda da sarılık görülür.

Sarılık neden ileri gelmektedir ?
Bebeğin karaciğeri kan dolaşımı ile gelen bütün harap olmuş hücreleri atamadığından bu durum kan dolaşımına büyük miktarda safra boyasının girmesine yol açmaktadır.

Bu durum nasıl anlaşılıyor ?
Çocuğun hayatının ilk yirmi dört saatinde rengi solarak sarımtırak bir renk alır. Bundan başka çocuğun karaciğeri ve dalağının fazla şişmiş olduğu görülür. Kan testleri çocuğun kanında antikorların bulunduğunu gösterir.

Rh faktörü hastalığından ileri gelen sarılık yeni doğumlarda rastlanan normal sarılıktan nasıl ayrılır ?
Çok had safhada olmasından ve doğumdan sonra çok erken (ilk yirmi dört saat içinde) belirmesinden.

Hamilelik esnasında rahimdeki çocukta bu hastalığın olup olmadığı tespit edilebilir mi ?
Evet Her anne doğumdan önce Rh pozitif mi veya Rh negatif mi olduğunu öğrenmelidir. Eğer kanı Rh negatif ise hamileliğinin son aylarında ve haftalarında kanı sık sık muayene olmalı ve kanında antikor bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Eğer antikorlar mevcutsa çocuğun bu hastalığa yakalanması ihtimali vardır.

Eritroblastozun tedavisi nedir ?
Doğumdan hemen sonra bebeğin kanı değiştirilmelidir.

Kan değiştirilmesinin anlamı nedir ?
Bebeğin bütün, veya bütüne yakın, kanı alınır ve bunun yerine bir vericinin kanı nakledilir. Vericinin kanında bu tehlikeli antikorlar bulunmadığı önceden tespit edilmelidir. Bu ameliyat ancak bir uzmanın nezaretinde ve kontrolü altında yapılmalıdır.

Kan değiştirilmesinde fazla kan verilmesi gerekebilir mi ?
Evet. Bazı hallerde sarılık iki veya üç gün sonra yeniden kendisini gösterebilir. Bu durumda ikinci bir kan değişimi ve bazı nadir hallerde bir üçüncü değişim bile gerekebilir.

Kan değiştirmeyle eritroblastoz tedavi edilebilir mi ?
Evet. Çok erken yapıldığı takdirde yaklaşık olarak her vaka tedavi edilebilir.

Eritroblastoz tedavi görmediği takdirde ne meydana gelebilir ?
Doğan çocuk kanının fazlasıyla harap olmasından birkaç gün içerisinde ölebilir veya had sarılık beynin bazı kısımlarını tedavi edilemeyecek ölçüde zedeleyebilir.

Beyinde ne gibi arızalar meydana gelebilir ?
Çocukta izpazmos (spacticity) ve had uyuşukluk meydana getirebilir. Bunlar daha sonra geri zekâlılığa, ihtilâçlara ve beyin felcine dönüşebilir.

Kan değişimleri beyin zedelenmelerini önleyebilir mi ?
Evet. Kandan antikorları ve sarılığa neden olan maddeleri çıkarmakla beynin zedelenmesi önlenmektedir. Ancak bu kan değişimi çok erken yapılmalıdır ve sarılık tekrarladığı takdirde yenilenmelidir.

Rh faktörü hastalığı ölü doğumlara neden olabilir mi ?
Evet. Bazı hallerde bu hastalık çocuğun daha rahimdeyken ölmesine, veya doğumdan hemen önce ölmesine neden olmaktadır. Bazı Rh negatif kadınlarda bu hastalıktan dolayısıyla ile birkaç ölü doğum olduğu görülmüştür. Doktorlar şimdi bu gibi ölü doğumları önlemek için doğumdan önce annenin karnını açarak rahimdeki çocuğa kan değişimi yapmaktadırlar.

Bu hastalığı olan çocukların canlı olarak doğması gerçekleşebiliyor mu ?
Evet. Hastalık doğumdan önce tespit edilebilinmişse çocuk, zamanından önce sezaryenle veya erken doğum yaptırmakla, canlı olarak dünyaya gelebilmektedir. Bu gibi hallerde çocuk doğar doğmaz kanı değiştirilmektedir veya bu çocuğun da ölü doğacağı korkusu mevcutsa o zaman kan değişimi doğumdan önce yukarıda gösterildiği şekilde yapılacaktır.

ilk doğan çocuklarda eritroblastoza rastlanmakta mıdır ?
Genellikle hayır. Çok vakalarda bu hastalık ilk çocuktan sonra doğacak çocuklarda .görülmektedir. Eğer anneye Rh pozitif kan ihtiva eden bir kan nakli veya enjeksiyonu ilk doğumundan önce yapılmışsa o zaman hastalık ilk dünyaya gelecek çocukta da görülebilecektir. Bunun nedeni de doğumdan önce annenin kanma yapılan Rh pozitif kan nakli veya enjeksiyonu ile kanında tehlikeli antikorların gelişmiş olabileceğidir.

Rh faktöründen başka eritroblastoz getirebilecek mekanizmalar var mıdır ?
Evet. Çok hallerde «ABO uyuşmazlığı» faktörü bu hastalığa neden olabilmektedir. Bu halde annenin kanı «O» grubundayken, çocuğun kanı «A» veya «B» grubundandır. Böylece bu hastalık başka bir nedenle meydana gelmiş olur.

Bu hastalığın ABO uyuşmazlığından ileri gelme oranı nedir ?
5 ile 10 arası.

Kan değişimi yapıldıktan sonra bebeğin ne kadar süre hastanede kalması gereklidir ?
Bir hafta kadar. Böylece anemi veya sarılığın tekrarlamaması garanti altına alınmış olacaktır. Başka özel tedavi usullerine neden yoktur.

Eritroblastoz hastalığından iyileşen bir çocuğa annesi süt verebilir mi ?
Evet. Eskiden bu antikorların (bunların bir kısmı anne sütünde bulunabilir) memeden emzirme yoluyle çocuğun kanma ulaşmalından korkulmaktaydı. Şimdi bu yolda çocuğa bulaşsalar bile, bu antikorların herhangi bir zarar vermeyeceğini tespit .edilmiştir.

Rh negatif kanı olan" bir annenin rahminde bulunan ve büyük bir ihtimalle Rh faktörü hastalıkla doğabilecek bir çocuğun tedavi usulü var mıdır ?
Evet, bu çocuk annesinin rahmindeyken kendisine kan nakli yapma yöntemleri mevcuttur.

Rh'e hassas olan bir annenin daha sonraki hamileliklerinin eritroblastoz ile sonuçlanmasını önleyebilmek için hassasiyet getiren antikorların gelişmesini önlemenin çareleri var mıdır ?
Evet. Günümüzde mevcut metotlarla bir Rh negatif anneyi ceninin Rh pozitif faktörüne karşı muaf kılmak için usuller vardır. İlk çocuk doğduktan 72 saat sonra Rh negatif, anneye Rhogam olarak adlandırılan bir madde enjeksiyon yoluyla verilmektedir.İkinci bir hamilelikten önce bu enjeksiyon yapılan annelerin, bundan sonra doğacak çocuklarında Rh faktörü hastalığı bulunmayacaktır.

Mongolizm

Mongolizm nedir ?
Her doğan bin çocuğun üçünde rastlanan bir hastalıktır. Bazen bu hastalık «Down Sendromu» olarak da adlandırılır.

Mongolizm nasıl teşhis edilir ?
Çoğunun görüntüsünden. Kafa anormal derecede ufaktır, kaslar gevşektir. Gözler yukarı ve dışa doğru meyillidir. Burun köprüsü anormal derecede geniştir ve dil genellikle dışarıda sarkık durmaktadır. Eller geniş ve kürek biçimindedir. Avuçtaki çizgiler anormaldir. Boyun kısa ve geniştir; üstelik anormal bir kalp durumu da mevcut olabilir.

Mongolizm neden ileri gelir ?
Nedeni kromozomlardaki bir kusurdur. Normal bir çocukta kırk-altı kromozom varken, Mongolizmli bir çocuktaki kromozomlar kırk yedidir.

Mongolizm irsi midir ?
Hayır.

Genç annelerden fazla, daha yaşlı annelerin çocuklarında mı görülmektedir ?
Evet.

İlk çocuktan veya sonradan doğan bir çok çocuktan sonra dünyaya gelecek bir çocukta olması ihtimali daha fazla mıdır ?
Evet.

Bu durumu belirtecek özel kan testleri var mıdır ?
Evet. Kromozom etütleri bu durumun mevcudiyetini gösterecektir.

Mongolizmin tedavisi var mıdır ?
Hayır.

Mongolizmi önlemenin çareleri var mıdır ?
" Hayır yoktur.

Bu gibi çocukların büyüme ihtimâlleri var mıdır ?
Evet. Uzun yıllar yaşabilirler. Mongolizm hastalığı olanların kırk yaşına kadar yaşadıkları görülmüştür.

Mongolizmi olan bir çocuğun zekâsı hangi düzeye kadar yükselebilir ?
Genellikle bütün yaşantıları boyunca çocuğumsu ve çocuk mizaçlı kalırlar.

Mongolizmli çocukların mizaçları genellikle nasıl olur ?
Bu çocukların hoş, sevgi gösteren mizaçları bulunmaktadır. Bazen bir kuklayı andırırlar. Her zaman söz dinlerler, saldırgan olmazlar, kızmazlar ve herhangi bir davranış zorlamasına yer vermezler.

Bunların evde bakımları mümkün müdür ?
Evet. Çok vakalarda bu gibi çocukların evde bakılmaları mümkündür. Ancak bunların evde bulunmasının evdeki öteki çocuklar üzerinde olumsuz psikolojik tesirleri görülürse, hasta çocuğun bir bakımevine yerleştirilmesi tavsiye olur.

Mongolizm olan bir çocuk ne gibi bir hastaneye yerleştirilebilir ?
Geri zekâlı çocukları kabul eden herhangi bir kuruluş. Birçok yerde bu gibi çocukların bakımı için özel klinikler vardır.

Mongolizm vakası olan çocuklar eğitilebilir mi ?
Ancak sınırlı bir dereceye kadar.

Bunlara bir meslek öğretilebilinir mi ?
Evet. Bunların bazılarına kolay görevler verilebilir ve öğretilebilir.

Kendi kendilerini geçindirecek hale getirilebilirler mi ?
Pek seyrek. Bununla beraber «yüksek derece Mongolizm» düzeyinde olan bazı çocuklara haber taşıyıcı gibi basit görevler öğretilebilir ve bu gibilerin kendi kendilerini geçindirecek hale gelebilmeleri mümkün olur.

Bu duruma neden Mongolizm denmektedir ?
Gözlerin yukarıya doğru çekik olmasından ve yüzlerin Moğollara benzerliğinden.

Mongolizm yalnız beyaz ırkta mı olur ?
Hayır. Her ırkta olabilir.

Retrolental fibroplazi

Retrolental fibroplazi nedir ?
Bu hastalık çok küçük ve zamanından önce doğan ve daha çok sezaryen ameliyatı ile dünyaya getirilen çocuklarda rastlanan bir nevi körlüktür.

Bu hastalık neden ileri gelmektedir ?
Son zamanlara kadar bu bilinmemekteydi. Ancak şimdi retrolental fibroplazinin oksijen zehirlenmesinden ileri geldiği kesin olarak anlaşılmıştır.

Oksijen faydalı, hayat kurtarıcı bir gazdır. Oksijen zehirlenmesi nasıl meydana gelebilir ?
Çok küçük ve gelişmemiş çocuklara verilecek gereğinden fazla oksijen, gözlerin normal gelişmesini engeller ve bazı vakalarda körlüğe neden olabilir.

Günümüzde erken doğan çocuklarda ne oranda oksijen kullanılmaktadır ?
Erken doğan çocukların konduğu aygıtta «incubator» teneffüs ettikleri havanın en çok yüzde kırkı.

Erken doğan bütün çocukların oksijene ihtiyaçları var mıdır ?
Hayır. Yalnız zor nefes alabilenlerde bu ihtiyaç görülmektedir.

Retrolental fibroplazi vakaları tedavi edilebilir mi ?
Çok erken farkına varılan vakalar bazen tedavi edilebilmektedir. Daha sonra fark edilenleri tedavi etmek imkânı yoktur.

Hiyalin zar hastalığı nedir ?
Erken ve sezaryen ameliyatı ile doğan bebeklerde ve normal solunum mekanizmasını engelleyen bir hastalıktır. Aynı zamanda solunumda zorluk sendromu olarak da adlandırılmaktadır.

Hastalık ne zaman gelişir ?
Genellikle doğumdan sonraki yirmi dört saat içerisinde.

Çocuklar bu hastalıkla doğabilirler mi ?
Doğuşta hastalığın farkına varmak zordur. Bebekler genellikle doğumda ve doğumdan birkaç saat sonraya kadar normaldir. Ondan sonra nefes almakta güçlük çekmeye başlarlar.

Hastalığın belirtileri nelerdir ?
Çocuğun nefes alması zorlaşır, zamanla daha kötüleşir ve bir ile üç gün arası bir süre içerisinde çocuk nefesi kesildiğinden boğulup ölür.

Bu neden ileri gelir ?
Nedeni bilinmemektedir. Ancak akciğerlerin hava hücrelerinin satıh gerginliğinde meydana gelen değişikliklerin oksijenin kan dolaşımına kolayca girmesinin engellemesinden ileri gelebileceği sanılmaktadır.

Bu hastalık daima ölümle mi sonuçlanır ?
Hayır. Çok sayıda bebekler kurtarılabilinmektedir.

Hiyalin zar hastalığının tedavisi nedir ?
Sunî solunumla nefes verilmesi ve erken doğan çocukların yerleştirildikleri aygıtta nemliliğin arttırılması.

Bu durum retrolental fibroplazide olduğu gibi oksijen olumsuz yönde tesir etmez mi ?
Hayır. Çünkü oksijen konsantrasyonu yüksek olmamakta ve yalnız birkaç gün süreyle verilmektedir.

Bir çocuk bu durumdan kurtulursa normal bir yaşantısı olabilir mi ?
Bazı çocukların bu müdahale ile kurtulduğu ve normal yaşantıları olduğu başkalarının ise hayat boyunca sakat kaldıkları tespit edilmiştir.

Bu hastalığı önlemek için çareler var mıdır ?
En iyi çare erken bir doğumu önlemek için çaba sarf etmektir.

Yeni doğmuş bebeklerde kan zehirlenmesi


Yeni doğmuş bebeklerde kan zehirlenmesi ne demektir ?
Genellikle bebeğin doğumunun ilk haftasında meydana gelen bir kan dolaşımı enfeksiyonu veya zehirlenmesidir.

Yeni doğmuş bebeklerde kan zehirlenmesinin sebepleri nelerdir ?
Deriden, tükürük guddelerinden, burun, ağız veya göbekten kana bakterilerin girmesinden ileri gelmektedir.

Bu mikroplar kana doğumdan önce mi sonra mı girmektedir ?
Bakteriler vücuda doğumdan önce veya sonra girmiş olabilirler; sonra da kan dolaşımına ulaşırlar.

Kan zehirlenmesinin belirtileri nedir ?
Gıda alamamak, kusmak, ishal, kilo kaybı, aşırı derecede rahatsızlık, yüksek ateş ve izpazmoz halleri.

Kesin teşhis nasıl elde edilebilir ?
Kanda bakterilerin bulunup bulunmadığını tespit etmek için kan kültürleri alınarak laboratuarda analize gönderilir.

Kan zehirlenmesinin tedavisi nasıl yapılır ?
Yeterli dozajlarda gereken antibiyotiklerin derhal verilmesiyle.

Kan zehirlenmesinin komplikasyonları olabilir mi ?
Evet. Zatürree, menenjit, peritonit, muhtelif organların apse yapması veya deri apseleri.

Bu hastalıktan iyileşme şansları nedir ?
Erken teşhis ve derhal tedaviye girişilmesiyle bu hastalıktan iyileşme şansı oranları yüksektir. Eğer hastalık erken teşhis edilmezse, enfeksiyon da ciddî ve hatta vahim ise, hasta çocuk, kısa bir süre içerisinde ölür.

Kan zehirlenmesi önlenebilir mi ?
Eğer annede doğumdan önce veya doğum sırasında herhangi bir enfeksiyon belirtisi görülmüşse. Bebeğe koruyucu ilâçlar verilmelidir. Çocuk herhangi bir deri veya göbek enfeksiyonu belirtisi gösterirse derhal, vakit kaybetmeden antibiyotik ilâçların verilmesine başlanmalıdır.

Bebeklerde atelektazi

Yeni doğmuş bebeklerde atelektazi nedir ?
Bu hastalık yeni doğan çocuğunun akciğerlerinin bazı kısımlarının genişleyememesidir. Bu kısımlarda hava ve oksijen bulunmamakta ve akciğerin o kısmı kana oksijen ulaştıramamaktadır.

Atelektazinin sebebi nedir ?
Solunum kanallarının balgamla veya (amniotic) yani rahim içinde gelişmekte olan bebeğin içinde bulunduğu su gibi sıvılarla tıkanmasından ileri gelmesi muhtemeldir. Veya akciğer dokularının gelişmemiş olmasından hava keseciklerinin gerektiği derecede genişlememesinden meydana gelebileceği de ileri sürülmektedir.

Atelektazinin belirtileri nelerdir ?
Çocuk çabuk çabuk ve soluyarak nefes alır. Nefes alırken homur-danır. Oksijen eksikliğinden mavimsi bir renk alır. Nefes almaya çalışırken kaburga bölgelerinde ve boynuna yakın kesimde göğsünü içeriye çeker.

Bu durumun tam teşhisini yapmak mümkün müdür ?
Göğsün sıkı bir muayeneden geçirilmesiyle ciğerlerin bazı kısımlarına hava girmediği tesbit olunabilir. Yine göğüsün röntgen filmin, de ciğerlerin bazı kısımlarına hava giremediği belirli bir şekilde görülebilecektir.

Yeni doğmuş bebeklerde atelektazi nasıl tedavi edilir ?
Eğer solunum kanallarında tıkayıcı bir madde varsa, bu emme usulüyle dışarı çıkarılmalıdır. Bazı ciddî vakalarda tıkayıcı maddeyi çıkarmak için bronkoskopi yapılması gerekebilir. Bundan başka hasta bebeğin fazla nemli olan ve oksijen muhteviyatı yüksek, erken doğan bebekler için kullanılan «Kuvöz» denen bir aygıt içerisinde tutulması gerekecektir. Üstelik hasta çocuğun derin nefes almasını temin maksadiyle devamlı olarak, bazen birkaç dakika süreyle, ağlatılması icab eder.

Bu durumun sonucu ne olur ?
Atelektazi hafifse birkaç gün içerisinde ciğer normal şekilde genişleyerek çocuk iyileşir. Eğer vaka ciddiyse beyne giden oksijene engel olabileceğinden beyin hücrelerinin zedelenmesine yol açabilir. En ciddî vakalar çocuğun bir veya iki gün içerisinde ölmesine neden olabilir.

Yeni doğmuş bebeklerde kanamalı hastalık

Yeni doğmuş bebeklerde kanamalı hastalık nedir ?
Bu hastalık kendisini bebeğin hayatının ikinci ile beşinci günleri arasında gösterir ve deri içerisinde tükürük zarlarında göbeğinde, kanamalar görülür. Bazen makattan ve vajinadan kanama da görülür. Kusuntu ve idrarda da kana rastlanılabilir.

Bu tür kanamalı hastalık neden ileri gelir ?
Kan pıhtılaşma sisteminde bir mekanizmanın iyi çalışmamasından veya K vitamininin eksikliğinden ileri geldiği sanılmaktadır.

Tam bir teşhis için ne yapılmalıdır ?
Prothrombin kan pıhtılaşması testi yapılır. Bu testle pıhtılaşma mekanizmasının iyi çalışıp çalışmadığı tespit edilir.

Yeni doğmuş bebeklerde kanamalı hastalık nasıl tedavi edilir ?
Bebeğe enjeksiyon yoluyla damardan veya adaleden K vitamini verilir. Ciddî vakalarda nakil yoluyla taze kan verilmesi gerekmektedir. Bu şekilde durumu çabucak tedavi edilir.

Bu hastalıkta kalıcı sakatlıklar olur mu ?
Genellikle hayır. Yalnız beyine kanama yapabilecek çok ciddî bazı vakalarda ciddi yan tesirler görülebilecektir.

Bu durum nasıl önlenebilinir ?
Yeni doğmuş bebeğe bir K vitamini enjeksiyonu yapılmakla. Bu, genel olarak bütün vaktinden önce doğan bebeklere yapılmaktadır. Bazı hallerde anneye de gebeliği sırasında K vitamini verilmektedir.

Yeni doğmuş bebeklerde tefani

Yeni doğmuş bebeklerde tefani nedir ?
Bu, doğan bebeğin hayatının ilk haftasında meydana gelen bir hastalıktır. Bu durumda bebek çok rahatsız, fazlasıyla sinirlidir ve kaslarını gayri ihtiyari oynatır. Bazen izpazmoza tutulur.

Tefani neden ileri gelir ?
Bu hastalık kandaki kalsiyumun eksik olmasından ileri gelir. Hastalık paratiroid guddelerin veya böbreklerin bozuk işlemesinden de ileri gelebilir. Ya da çocuğa verilen sütte kalsiyuma oranla fazla fosfor bulunduğu takdirde de meydana gelebilir.

Anne sütüyle beslenen bebeklerde de tefani görülür mü ?
Anne sütünde fosfor ve kalsiyum oranları tamam olduğundan bu hastalığa daha çok biberon ile beslenen çocuklarda rastlanmaktadır

Olumlu bir teşhis için ne yapılmalıdır ?
Kanda kalsiyum miktarını ölçecek bir kan testi gerekir.

Yeni doğmuş bebeklerde tefaninin tedavi yolları nelerdir ?
Hasta çocuğa damardan kalsiyum verilir. Bundan sonra mamasına
içinde kalsiyum bulunan bir solüsyon ilâve edilir.

Tedavi yapılmadığı takdirde ne gibi haller meydana gelir ?
Çocuğun sinirlilik hali artış gösterir ve izpazmoz geçirebilir. Bu durumda derhal kalsiyum verilmediği takdirde vahim bir hal meydana gelebilir.

Yeni doğmuş bebeklerde tefani hastalığı önlenebilir mi ?
Evet, bebeğin anne tarafından emzirilmesiyle veya her mamasına kalsiyum katılmasıyla.

Emzirmenin püf noktaları

DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) ve ÜNİCEF, be­beklerin yaşamının ilk 4 ayında mümkünse 6 ayında, su dahi almaksızın anne sütü ile beslen­mesini önermektedir. Bebeğin tüm biyolojik ge­reksinimleri için en iyi ve eksiksiz besin, Anne sütüdür. Bebeğin sağlıklı gelişmesini, büyümesi­ni ve hastalıklardan korunmasını sağlar. Emzir­me, bebeğinizle sizin arasında sağladığı yakın te­mas nedeniyle özel bir bağ oluşmasına neden olur. Bebeğiniz doğduktan sonra ilk yarım saat içinde, sütünüzün gelmesini beklemeden ve ke­sinlikle şekerli su vermeden, mutlaka onu emzir­melisiniz. İlk 48 saat içinde sık emzirmek, sütün yeterliliği açısından önem taşır .Çünkü sık emzir­meye bağlı olarak süt salgısında artık olacaktır. Bu nedenle, sütünüz henüz gelmemiş bile olsa, sık emzirmeye devam edin.

Kolostorun adı verilen ilk süt, protein bakımın dan oldukça zengindir ve içinde bebeği bulaşıcı hastalıklardan koruyacak bol miktarda antikor taşımaktadır. Kıvamı koyu ve sarımsı bir rengi olan kolostrum, sonraki birkaç gün içinde nor­mal anne sütüne dönüşecektir.

Kolostrum sıvısı, hamileliğinizin yedinci ayın­dan sonra sağlıyabilir. Bu aylarda dış altında memenin ayla kısmına (meme başı etrafında bu­lunan koyu renkli kısım), baş ve işaret parmak­larıyla yapılacak kısa masajlar, süt kanallarının açılmasına yardımcı olabilir.

Bebeğinizi emzirmeden önce ellerinizi yıkayın. Yeni kaynatılmış ılık suya batırdığınız pamukla meme başlarınızı silin. Bebeğinizi mümkün ol­duğu kadar dik bir pozisyonda kucağınızı alın. Meme başınızı bebeğin yanağına değdirerek onun içgüdüsel olarak memenize yönelmesini sağlayın. Bebeğinizin, meme başını çevresindeki meme başını çevresindeki koyu renkli kısımla (ayla) birlikte ağzına almasını sağlayın. Böylece, bebek bu kısma dudaklarıyla bastırdıkça meme başından süt gelir. Sadece meme ucunu emerse yeterli süt alamayacaktır.

Kalıtsal gırtlak stridoru

Kalıtsal gırtlak stridoru nedir ?
Ses çıkaran bir solunum durumudur. Özellikle içeriye doğru nefes alınırken ve çocuk ağlarken had dereceye ulaşmaktadır.

Bu durumun sebebi nedir ?
Genellikle hançere etrafındaki dokuların, çoğunluka epiglotta, gevşek oluşundan ileri gelir.

Kalıtsal gırtlak stridorunun daha ciddî olan nedenleri de olabilir mi ?
Evet. Bazı hallerde hançerenin veya etrafındaki strüktürlerin kusurlu teşekkül etmiş olması. Solunum yoluyle içeriye alman yabancı maddeler, hançerede meydana gelmiş olabilen marazı teşekküller veya hançereye baskı yapan aort'un bir anormalliği, bunların hepsi bu hastalığa neden olabilir.

Gırtlak stridoru ilk nasıl görülür ?
Çoğunlukla doğumda ve bu durum çocuk oniki ilâ onsekiz aylık oluncaya kadar inatla devam edebilir; sonra kendiliğinden kaybolur.

Normal bir gırtlak stridoru için bir tedavi usulü gerekli midir ?
Hayır. Bu kendi kendini sınırlayan bir durumdur. Çocuk büyüyünce hançere etrafındaki gevşeklik düzelir.

Bu durumun daha ciddî deformiteleri nasıl tesbit edilir ?
Bir laringoskopla (boğaza sokulan aynalı âlet) hançereye bakılma. sıyle. Eğer doktor buyolda bir kist, bir perde veya bir başka tıkanma görürse bunu derhal tedavi edecektir.

Kalıtsal gırtlak stridorundan mustarip çocukların besisi için özel yollara başvurulmalı mıdır ?
Evet. Bu gibi çocuklar daha yavaş ve dikkatle beslenmelidir. Böylece solunum borusuna gıda maddelerinin girmesi önlenecektir. Bu gibi çocuklar bazen memeden veya biberondan gıdalarını almakta güçlük çekebileceklerinden, bunların kaşıkla beslenmesi gerekebilir.

Genel gırtlak stridoru vakası ciddî midir ?
Hayır. Anne ve babayı rahatsız edecek nitelikte olabilse de bu hastalık ciddî bir hastalık sayılamaz. Anne ve baba şunu bilmelidir ki bu hastalık ileride kendiliğinden iyileşecektir.

Bebek bakımı ile ilgili bilgiler

Hayatımızın en önemli varlıkları bebeklerimiz;
Yapacağınız doğru uygulamayla, bebeğinizi endişe duymadan yıkayabilir, hatta onun bun­dan zevk almasını sağlayabilirsiniz.

Özellikle sıcak yaz günlerinde bebeğinize sık sık yaptırmanız gereken banyoların kabus ol­maktan çıkmasını istiyorsanız, önerilerimizi mut­laka okuyun.

Nelere dikkat edilmeli?
Suyun ısısını kendiniz ayarlayın. Bebeği yıka­yacağınız ortamın yaklaşık 22-33 derece olması­na Özen gösterin. Bebeğinizi altını açıp, soyun. Gözlerindeki çapakları, burnunu, boynunu sıcak suya batırılmış bir havlu ya da pamuk ile sildik­ten sonra, yüzünü ve ensesini de temizleyin. Sonra kollarından kavrayarak küvet veya leğenin içine oturtun ve tutmaya devam ederek başı­nı yıkayın. Poposunu ve genital organını sıcak suya batırılmış pamukla temizleyin.
Havlusuna yatırıp sardıktan sonra kurulayıp, altını bağlayın.

Sudan Korkuyorsa?
Eğer bebeğiniz sudan korkuyorsa, onu sakın zorlamayın. Suya alışıncaya kadar, onu sıcak su­ya batırılmış bir havlu ile temizleyin. Tabii bu önerimiz, minik bebekler için geçerli. Bebeğiniz biraz büyükse fazla zorlamadan, banyo faslına birkaç gün ara vererek alıştırın. Bu arada günlük temizliğini, sabunlanmış ve sıcak suya batırılmış bir sünger ile yapın. Banyo sırasında ise çok az su kullanarak yıkayın. Eğer hala korkusu sürü­yorsa, oyunlar yaratın. Suyun içinde yüzen oyun­caklar işe yarayacaktır.

Gözleri yanmasın!
Bebeğin saçlarının yıkanması onunda hoşuna gidebilir, ancak gözlerine şampuan kaçmaması şartıyla. Ayrıca, bebeğinizin saçlarını yıpratma­mak için iyi bir şampuan seçmelisiniz. Eğer be­beğiniz başının yıkanmasından hoşlanmıyorsa, bir süre ara verip, tekrar deneyin. Hala saçının yıkanmasından rahatsız oluyorsa, elleriyle yüzü nü örtmesini öğreterek, gözlerini şampuandan korumasını sağlayabilirsiniz.

Bebeğiniz bakımı için
Ellerini ve parmaklarını sık sık temizleyin. Çünkü tırnaklar ve parmaklar, mikropların yer­leşmesi için ideal bir ortam oluştururlar.

Ayaklar
Bebeğiniz hareketlendiğinde ayakları hemen kirlenir ve çorabındaki iplikler parmak aralarına girer bu yüzden, ayak temizliğinde parmak ara­larını sakın unutmayın.

Popo
Bebeği yıkarken poposunun da yeterince te­mizlendiğinden emin olun sık sık altını kirleten bebeğin en temiz tutulması gereken bölgelerin­den biri de poposudur.

Ganital bölgeler
Önce ıslak bebek mendilleri ya da ıslatılmış bir pamukla bebeğin genital bölgelerini temizle­yin. Erkek bebeklerde ise penisi hafifçe arkaya çekerek temizledikten sonra, testislerin arkasını iyice temizleyin.

Kulak ve kulak arkası
Kulakların dış kısımlarını temizlemek için pa­muklu çubuk kullanın. Kulağın iç kısmını ise temizlemeye çalışmayın, zedeleyebilirsiniz. Kula­ğın içinde bulunan mumsu salgı, kendi kendine temizlenir. Kulak arkalarında kepeğimsi kabuk­lar oluşabilir. Bunları bebek yağı ile yumuşatıp ıslak pamukla temizleyebilirsiniz.