8 Eylül 2011 Perşembe

Anne sütüne devam, sarf ettiğiniz çabaya değer

Anne sütüne devam, sarf ettiğiniz çabaya değer

Nedensiz yere emzirmeyi bırakmayın.
Pek çok anne, bebekleri henüz altı aylık bile olmamışken, anne sütünü kesiyor. Çok azı bir yaşına kadar emziriyor. İdeal olanı bebek kendi kesilene kadar emzirmeye devam etmektir ki bu da bir yaşa tekabül eder. İki yaşma kadar emzir­menizi öğütleyen uzmanların sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. Bu süre size uzun gele­bilir ama bebeğiniz istediği sürece onu anne sü­tünden mahrum bırakmayın.
Bebeğinizle başarılı ve uzun süreli bir emzir­me ilişkisi kurarken sorunlar çıkacaktır. Bunlar­dan bazıları emzirme konusunda kararlı olma­nızla; bazılarıysa bundan zevk almanızla alakalıdır. Emzirmeye alıştıkça ne zaman bırakaca­ğınız konusunda daha az endişe edeceksiniz. Be­beğinizi erkenden sütten kesmeden önce, kararınızı farklı açılardan gözden geçirmekte fayda var.
Pek çok araştırmada, sütten kesmenin en ön­de geleni yeterli süt olmamasıdır. Bu, emzirme hakkında bilgi sahibi olan birine şaşırtıcı gele­bilir. Zira süt üretimi arz-talep prensibi ile ger­çekleşmektedir. Normalde, bebeğinizin doğru ve güçlü bir şekilde emdiğini varsayarsak, vü­cudunuz bebeğin emdiği kadar süt üretecektir. Ne kadar çok emerse göğsünüzde o kadar çok süt olacaktır. İki emzirme arasında, göğüslerini­zin tekrar dolmasını beklemek zorunda değilsi­niz. Bazen daha dolu olduğunu hissettiğiniz za­manlar olsa da, göğüslerinizde daima süt vardır.
O halde niye çok az sayıda anne emzirmede anatomik problemler yaşıyor, bu kadar çok an­ne yeterli sütü olmadığını düşünüyor? Öncelik­le, emziren çiçeği burnunda bir anne olarak, ken­di vücudunuza ve bebeğinize güvenmeyi öğren­melisiniz ki, bu her zaman kolay olmaz. Bibe­ronla beslediğinizde içilen miktarı görürsünüz. Bunları topladığınızda eldeki miktar, pek çok anne gibi sizi de mutlu eder. Emzirme ile bebe­ğinizin ne kadar süt aldığını ölçemezsiniz. Do­layısıyla tek yapabileceğiniz, bebeğin karnı doyana kadar emdiğine inanmak ve acıkınca tek­rar emzirmektir.
Emzirmeye devam edip etmeyeceğinizi dü­şünürken, bebek çok sık emmek istediğinde so­run çıkacaktır. Çok acıktığını düşünürsünüz, an­cak muhtemelen mesele bu değildir. Belki be­beğiniz büyümekte iken, sizin sütünüzden ala­bileceği daha fazla enerjiye ihtiyaç duyuyordun Huzurlu hissetmek veya sizinle daha sık iletişi­me geçmek için de daha sık emmek istiyor ola­bilir. Az ama sık öğünleri tercih edebileceği gi­bi, arada atıştırmalık istiyor da olabilir. Bebeği­nizi emzirirken yalnızca fiziksel açlığını değil, duygusal açlığını da gideriyor olduğunuzu ak­lınızdan çıkarmayın.
Bebeğinizin yapısına birebir uyumlu olduğu için, anne sütü mamadan daha hızlı hazmedilir ve emen bebekler daha sık acıkır. Üç dört saat aralıklarla beslenmeyi öngören bebek diyetleri, mamayla beslenen bebekler için sorun teşkil et­mese de, anne sütüyle beslenen bebekler için çok uygun değildir. Normal bir bebeğin, ilk ay­larda gün içinde sekiz ile on iki kez emzirilmesi gerekmektedir ve emzirme seansları belli saat dilimlerine yayılmaz. Bebeğinizin acıktığını siz­den daha iyi kimse bilemez.
Bebeğinizin yeterli beslendiğinden emin ol­mak için başvurabileceğiniz çeşitli yollar mevcut. İlk olarak, doğumdan ortalama beş gün sonra bebeğinizin kilosunu ölçün. Kirlettiği bezleri de atmadan önce gözden geçirmenizde fayda var. Bebeğiniz doğduktan dört beş gün sonra, günde üç ile beş kez kakasını yapar. Bazı bebeklerin daha az kaka yapıyor olması, emme konusunda yeterince iyi olmadığının göstergesi olabilir. Çün­kü öğünlerin en sonunda göğsünüzden gelen yoğun kıvamlı süt, bebeğinizin bağırsak siste­mini güçlendirecek içeriğe sahiptir.
Bebeğinizi sık emzirmek, sütünüzü artırsa da bir süre sonra emzirme problemi haline gele­bilir. Bebeğiniz her acıktığında yanınızda olma­nız gerektiğinden, sütünüzü sağarak onu bibe­ronla besleme yoluna gidebilirsiniz. Hem evini­zin dışındaki hayata dâhil olup, hem bebeğinizi emzirebilirsiniz.
Bebeğinizi neredeyse her yerde emzirebilir­siniz. Dikkatli olursanız kimse ne yaptığınızı anlamaz, gerçi yaptığınız işte utanılacak bir şey yok. Toplum içinde bebeğinizi daha rahat emzirebilmek için kanguru kullanabilirsiniz. Askılannı biraz kısmak suretiyle bebeğinizin başını ve göğüslerinizi saklayabilirsiniz. Omuzun üzerin­den sarkan bir örtü de işe yarayabilir. Önceden evde ayna karşısında ya da bir arkadaşınızla de­neme yapabilirsiniz. Dışandayken bebeğiniz em­mek isterse onu susturmaya çalışmak yerine, hemen göğsünüzü önermenizi tavsiye ederim. Bu sayede hem bebeğiniz, hem siz daha rahat ve huzurlu hissedersiniz.
Toplum içinde bebeğinizi emzirmeye alış­mak biraz vaktinizi alabilir. Ama bir düşünün. Kadın göğüsleri her yerde sergilenmiyor mu? Televizyondaki reklamlar, moda dergileri, plaj­lar… Kim, niye göğüslerinizi asıl amacına uy­gun kullanırken gözünü üstünüze diksin? Bazı­ları emzirmenin özel bir mesele olduğuna ısrar etse de, bebeklerin sık sık emme istekleri bu gö­rüşü boşa çıkarır. Sürekli gizlice banyo köşele­rinde bebeklerini emzirmeye çalışan anneler, ikinci sınıf insanlar olmak zorunda değiller.
İşe geri dönmek bile emzirmenin sonu ol­mak zorunda değildir. Siz yokken de anne sütü alabilmesi için, bebeğinize süt sağıp bırakmak zorunda kalacaksınız. Ancak böylelikle bebeği­nizi emzirmeye devam edebilecek ve onunla sı­cak, sarmaş dolaş vakitlerin tadını çıkaracaksı­nız.
Aileniz ya da arkadaşlarınız emzirme konu­sunda pek destekleyici değillerse, La Leche Lea-gue gibi anne ve bebeklerle alakalı çeşitli orga­nizasyonlar düzenleyen dernekleri takip etmek, yapacağınız en iyi şeydir. Diğer emziren anne­lerle birlikte olmak, emzirmenin doğal bir şey olduğunu fark etmenizi sağlayacaktır. Başka aileler ile vakit geçirmek; emzirmenin, bebeğini­ze sağlık ve iyi beslenme sağladığı kadar onun­la ilişkinize eğlence ve yakınlık kattığım da anlamanıza yardımcı olacaktır. Çevrenizden emzirmeye karşı olumlu tepkiler görürseniz, karşınıza çıkacak tüm zorlukların üstesinden gelebilirsiniz.

Bebeğinizin uzmanı sizsiniz

Bebeğinizin uzmanı sizsiniz

Bebeğiniz dünyaya geldiğinde isteseniz de istemeseniz de, arkadaşınız olsun olmasın, her­kesin bebeğinizle ilgili tavsiye vermeye hazır olduğunu göreceksiniz. Bu tavsiyelerden bir kısmı gerçekten işinize yarayabilir. Deneyim sahibi anne-babalar nereden ayakkabı alınacağından çamaşırların nasıl yıkanacağına, ya da bebek ağladığında ne yapılacağına kadar pek çok işe yarar bilgi verebilir. Anne-baba olma yo­lunda tavsiyelerine güvenebileceğiniz kişilerin kıymetini bilin ve ihtiyacınız olduğunda dene­yimlerinden faydalanın.
Diğer taraftan her tavsiye de size uyacak de­ğildir. Hangi tavsiyeye kulak asmayacağınıza karar vermekte pek zorluk çekmezsiniz. Mesela size yanlış gelen; bebeğinize yapamayacağınız ya da aranıza mesafe koyacak tavsiyelere uy­mamak akıllıca olacaktır.
Çocuk yetiştirme tavsiyelerinin talihsiz bir yanı da vardır. Bir anne olarak özgüveninizi yerle bir edebilir. Sezgileriniz size bir şey söyler an­cak anneniz, kayınvalideniz, kardeşiniz ve en yakın dostunuz buna karşı çıkabilir. Bunca ka­labalık karşısında iç sesinizi duyamaz olursu­nuz. Sizden deneyimli biri daha farklı bir yol izlemeniz gerektiğini söylediğinde yaptığınız­dan emin olmak zor olacaktır.
Bu sizin hatanız değildir. Bebeğinizi çok sev­diğinizden onun için en iyisini isteyeceksiniz. Uzun vadede onun mutluluğu için; bir kitabın, bir doktorun ya da sokakta karşılaştığınız yaşlı bir kadının söylemesi fark etmez neredeyse her şeyi yapmaya kalkarsınız. Minik ve yardıma muhtaç bir insanla ilgilenme sorumluluğu bir anneyi yıldırabilir. Ne kadar çabalarsanız çabala­yın, yaptığınız işin ağırlığını her daim üzeriniz­de hissedeceksiniz.
Bebeğinizin verdiği ipuçlarından onun ihti­yaçlarını karşılayabildiğiniz sürece, bu işte yeni olsanız da, bebeğiniz için verdiğiniz kararlara güvenebilirsiniz. Süreç içinde bazı önyargılarınız­dan kurtulacaksınız. Bebeğinizle geçirdiğiniz sü­re, bazen mantığa ayrı gelse de, sizi bu eşsiz bi­rey hakkında işin uzman yapacaktır.
Sezgilerine güvenen bir anne olmanız, çev­renizdekiler hata yaptığınızı söylediğinde sar­sılmayacağınız anlamına gelmez. Özellikle annelik dergilerinde yazılanları görünce doğru olanı yapıp yapmadığınızı düşüneceksiniz. An­neniz ya da en yakın dostunuz gibi değer verdi­ğiniz birinden bir tavsiye geldiğinde kendi kararlarınızın arkasında durmak kolay olmaya­caktır. Bir işte acemiyseniz, sevdiğiniz ve say­dığınız birinden onay almak istersiniz. Destek görmeden kendi bildiğiniz yoldan gitmek zor olacaktır.
Yeni anneler için istemedikleri tavsiye ve eleş­tirilere katlanmak büyük bir problemdir. Bağım­sız bir yetişkin olduğunuzu göstermek ya da an­neliğin sorumluluklarını kaldırabilme gibi pek çok duygusal mevzu ortaya çıkacaktır. Tartışma isteğiniz ağır basar, ancak böylesi duygusal bir dönemde ilişkiniz bozulmasın diye tereddüt eder­siniz. Ne diyeceğinizi bilemez olursunuz. Zaten hassas olan bir durumda yüzleşmek, pek iyi so­nuçlar doğurmaz.
Tavsiyelerde bulunan insanların içtenlikle si­zin için en iyisini istediklerini unutmayın. Sizi ve bebeğinizi çok sevdiklerinden, işleri sizin için kolaylaştırmak isteyeceklerdir. Bunu aklınızdan çıkarmayın ve onlara teşekkür edin. "Biliyorum benim zorlandığımı düşünüyorsun. İlgin için çok teşekkür ederim ama bebeğimi ağlarken gör­mek beni yıkar." diyebilirsiniz. "Bu hafta bir ak­şam, yemek getirebilirsin belki." deyip onlara başka bir yardım yolu önerebilirsiniz.
İyi niyetlerle birlikte, onların da kendi ebeveynlik tecrübelerini onaylatma ihtiyacıyla, tav­siyeleri birbirine karışır. Anneniz emzirmeyi tercih etmediyse sizin bebeğinizi emzirme kararını­zı endişeyle karşılayabilir. Sanki size yeterince iyi annelik yapmadığını ima ediyormuşsunuz gibi algılayabilir. Kendi asabi bebekleri, sözde uzmanların tavsiyeleriyle ağlamaktan yorgun düşerken, sizin kollarınızda sakin sakin duran bebeğinizi kıskanan bazı çiftler, her ne kadar piş­man olsalar da size tavsiyesine uydukları kitabı verebilirler. Yeni, gelişmiş ve psikolojik açıdan daha iyi olan bebek yetiştirme yönteminizle övünmek yerine, o insanların da kendi durumla­rına uygun olarak ellerindeki bilgilerle, ellerin­den gelenin en iyisini yaptıklarının farkına va­rın. Onların özellikle beğendiğiniz bir yöntemi varsa onun hakkında konuşmayı tercih edin. Bir süre sonra kimlerle bilgi paylaşımı yapabilece­ğinizi öğreneceksiniz.
Bilgi paylaşımı eleştirileri etkisiz hale getir­mek için iyi bir yoldur. Birkaç, temel gerçek ha­rikalar yaratabilir. Mesela; "en mükemmel be­sin olduğundan anne sütü çok çabuk hazmedilir ve bebek kısa sürede acıkır." ya da "ilk 6 haf­tada daha çok kucağa alınan bebekler sonraları daha az ağlarlar." gibi. Gerçekler üzerine tartış­mak zordur. Ayrıca "her bebek farklıdır." diye­rek insanları atlatabilirsiniz. Veyahut "biz bebe­ğimizi tanıyoruz, böylesi işimizi görüyor." de­yip konuyu değiştirebilirsiniz.
Bebek ağladığında ne yapılacağı ve nerede uyuması gerektiği en dikkat çeken iki tartışma konusudur. Genelde insanların istediği bebeğin bağımsız olabilmesidir. Eğer bebeğinizi sakin­leştirmek için fazlaca kucağınıza alırsanız, bazı­ları onu şımarttığınızı ve bırakmanıza izin ver­meyeceğini söyleyecektir. Unutmayın ki bebek­ler bir mantık dizgisi geliştirmezler. Anne-babasıyla yakınlık kurma ihtiyacını karşılamak, tüm hayatı boyunca annesine yapışıp kalmasına ne­den olmaz, aksine onu bağımsız olmaya hazır­lar. Bebeğinizle birlikte uyumak aşağı yukarı aynı eleştirileri getirir. İnsanlar erken yaşlardaki bağ­lılığın, ilerleyen yıllarda bağımsızlığı destekle­diği fikrini kabullenmekte zorlanırlar. Belki de kendi bağımsızlık anlayışları, güven ve itimat üzerine kurulu olmadığı içindir.
Çiçeği burnunda bir anne olarak eleştirileri olgun bir tavırla karşılamalısınız. Başka bakış açılarına da değer vermeli, her zaman haklı olduğunuzu savunmamalısmız. Kendinizi savunmaşız, kendine güvenemeyen ve de aşırı yor­gun hissederken bunu kabullenmek kolay olmayacaktır. Ama unutmayın, bebeğinizin uzmanı sizsiniz. Birkaç gün boyunca sürekli onunla bir­likte olmak size bu hakkı verir. Bu yüzden sezgilerinizi ve bebeğinizin ipuçlarını izleyin. Birkaç ay içerisinde mutlu ve huzurlu bebeği­niz, sizin ilgili bir anne olduğunuzun başlıca ka­nıtı olacaktır. Eleştirenler doğru yaptığınızı kabul etmek zorunda kalacak, siz de bir anne olarak kendinze güven kazanacaksınız.

Sırtınızı yaslayacağınız birilerine ihtiyacınız olabilir

Sırtınızı yaslayacağınız birilerine ihtiyacınız olabilir

Kendinizi şüphe, yalnızlık ve endişeye karşı savunmak için destek alın. Dünyayla ilişkinizi kesmeyin.
Küçük çocuklarıyla evde kalan annelerde depresyon riski daha yüksektir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, dış dünyadan kendini soyut­lamaktır. Başka bir yetişkinle konuşmadan ge­çen uzun saatler ve küçük bir bebeğin bitip tü­kenmeyen isteklerini karşılamaya çalışmak ruh­sal sağlığınızı bozabilir. İşlerin bu noktaya gel­memesi gerekir.
İnsanların küçük topluluklar halinde yaşadı­ğı ve birbirlerine yardım ettiği 150 yıl öncesini düşünün. Geniş bir ailenin tüm fertleri aynı evi paylaşmıyorlarsa da birbirlerine çok yakın otu­ruyorlar ve işleri aralarında bölüşüyorlar, hasta­larla ilgileniyorlar ve çocuk bakımında yardım­cı oluyorlar. Kocalar ve babalar ahırda, tarlada ya da evin altındaki dükkânda çalışıyorlar ve öğlende yemeğe eve geliyorlar. Genelde etrafta konuşacak ve bilgi edinilecek arkadaşlar, kız kardeşler, anneler, teyzeler gibi yakın başka ka­dınlar da oluyor.
Şimdi bir de modern anneyi bununla kıyasla­yın. Yakınlarda bir aile üyesi olabilir ama muh­temelen kapı komşusu değildir. En yakın akraba binlerce kilometre ötede olabilir. Arkadaşları çalışan ve farklı hayat tarzları olan kadınlardır. Komşularını tanımıyordur. Tamsa bile çoğu, gün boyu evde değildir. Kimsenin onu tanımadığı büyük alışveriş merkezlerinde alışverişini ya­par. Sabah kocasını işe uğurladıktan sonra ak­şam o dönene kadar konuşacak bir insan bula­mayabilir.
Anneliğin bu ilk evrelerindeki sorunları ra­hat atlatabilmek için hayatınızı ilk ömektekine benzetmeye çalışın. Kendinize farklı ihtiyaçla­rınızı giderecek insanlardan oluşan bir destek sistemi kurun. Yaslanabileceğiniz arkadaşları­nızın olması, bir anne olarak hayatınızı daha ko­lay, eğlenceli ve değerli kılacaktır.
Yaşadığınız çevrede başka kaynaklar da var­dır. Bir göz atın ve deneyin. Bir grup size uymaz­sa bir başkası uyabilir. Anne-bebek programla­rına yazılmak, bebekli diğer kadınlarla tanışma­nın diğer bir yoludur. İş arkadaşlarınızdan anne olanlarla da böyle bir ilişki kurabilirsiniz. Kim bilir, belki yürüyüşlerinizden birinde birkaç so­kak ötede yaşayan bir anneyle tanışırsınız.
Annelik değerlerinizi ve bazı diğer ilgilerinizi paylaşan, yanında rahat hissedebileceğiniz birini bulduğunuzda arkadaşlığınızı sürdürmek için biraz daha çaba gösterin. Sabah birlikte bir yürüyüş ya da bir öğle yemeği planlayın. Bir grup bazı ihtiyaçlarınızı giderirken diğer arkadaşla­rınız da farklı durumlarda destek verecektir.
Anneniz, kayınvalideniz ya da diğer aile üye­lerinin gruptaki yerini küçümsemeyin. Her ko­nuda anlaşamasanız da sizi ve bebeğinizi çok sevdiklerinden emin olun. Eğer hepiniz, bazen fikir ayrılığına düşeceğiniz konusunda hemfi­kir olursanız, birbirinizden bir şeyler öğrenebilirsiniz. Pek çok kadın kendileri çocuk sahibi olduğunda anneleriyle ilişkilerinin daha derin­leştiğini fark etmişlerdir.
Destek grubunuzda isterseniz kitap, dergi ve internet sitelerine de yer verebilirsiniz. Sorumlu anneliğe destek veren kitaplar için çevirimiçi La Leche League kataloguna göz atabilirsiniz. 3 harika annelik kitabı bulunmaktadır: Annelik (Mothering), La Leche League Yeni Başlayan­lar (New Beginners) ve Baby Talk. Unutmayın okuduğunuz her şeye inanmak ya da kabul et­mek zorunda değilsiniz. Özellikle internette ya­zılanları dikkatli okuyun. Bebeğinize zarar ve­receği şüphesi uyandıran kitap, dergi, internet sitesi, sohbet odalan ve e-posta listelerinden uzak durun.
Anneliğe alışmak zordur. Hayatınızda büyük bir değişimdir. Bir destek sistemi, değişiklikle­rin üstesinden gelirken size çok yardımcı olacaktır.

Mükemmel olmak zorunda değilsiniz

Mükemmel olmak zorunda değilsiniz

Bazı kadınlar doğuştan mükemmeliyetçidir ya da yetiştirilme şekilleri onları bu duruma ge­tirir. Hayatlanndaki her şey kusursuz olmalıdır. En iyi işte çalışmak, en mükemmel eşi bulmak ve en mutlu yuvayı kurmakla yükümlü hisse­derler kendilerini.
Bazı kadınlar ise, anne olduklarında mükem­meliyetçi oluverirler. Çocukları için her şeyin eksiksiz olmasını dilerler. Kendilerinin hayatta karşılaştıktan olumsuzlukları, çocuklarının ya­şamasını engellemeye adarlar kendilerini. Bu şekilde çocuklannm ömür boyu mutlu ve sağ­lıklı bir hayat yaşayacaklannı düşünürler.
Hamilelikleri süresince iyi beslenip yasak yiyeceklere ellerini dahi sürmezler. Doğumla­rının en iyi hastanede en konforlu şekilde gerçekleşmesi için ellerinden geleni yaparlar. Anne sütünün bu dönem için en sağlıklı besin oldu­ğunu bildiklerinden minik bebeklerini mümkün olduğu kadar uzun emzirirler. Çocuklarının bo­yu akranlarına göre kısa ise panik olurlar.
Mükemmeliyetçiliğin bedeli çoğu kez ağır olur. Her ne kadar bebek gelişimi üzerine yazıl­mış kitaplan hatmedip, izlenmesi gereken tüm videoları izlemiş olsanız da, çocuğunuzun ha­yatı planladığınız gibi kusursuz olmayabilir. Zi­ra sizin yaklaşımınız, çocuğunuzun yaptığı hatalan kabullenmesini güçleştirecek ve bu da hatalannı görüp ders çıkarabilme kabiliyetinin ge­lişmesini engelleyecektir.
Her zaman mükemmel olmak, her şeyi doğ­ru yapmak, en iyisi için savaşmak zorunda de­ğilsiniz. Kendinizi içinizde var olan annelik güdüsüne teslim ettiğiniz takdirde, zaten bebeğini­zin ihtiyaçlarına karşılık verecek özelliklere sa­hip olduğunuzu fark edeceksiniz. Hem bebeği­nize, hem de kendinize hata yapma alanlan ver­meniz, aranızdaki ilişkideki hayal kınkhklarını azaltacaktır.
Emzirmeyi ele alalım. Anne sütünün bebek­ler için en iyisi olduğu, bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek. Her ne kadar başlangıçta uzmanların tavsiyeleri üzerine emzirmeyi tercih ettiyseniz de, bir süre sonra bundan ne kadar ke­yif aldığınızı fark edip bebeğinizi mükemmeliyetçilik adına değil, aranızda oluşan bağın bü­yüsüne kapılıp emziriyor olacaksınız. Ancak eğer emzirme problemlerinizi çözemiyorsanız ve bu sizin için bir işkence haline gelmişse, bebeğini­zi, sütünüzü uygun aletlerle sağmak suretiyle bes­leyebilirsiniz.
Kendi sağlık ve sıhhatiniz için emzirirken beslenmenize dikkat etmek gerektiğinin farkın­dasınız. Ancak bazen canınız abur cubur çeki­yor. Kremalı bisküvilere ya da cipslere dayana­mıyorsunuz. Kendinizi tutmanıza gerek yok. Hamilelik sonrası önerilen diyetlere harfiyen uymak zorunda değilsiniz. Ara sıra küçük kaça­maklar yapıp, ertesi gün sağlıklı beslenerek açı­ğı kapatabilirsiniz.
Mükemmeliyetçi annelerin takıldıkları bir diğer konu ise, bebeklerinin ağlamalarıdır. Be­beğiniz her ağladığında onu susturmanın müm­kün olmadığını kabullenmelisiniz. Ağlayan be­beğinizin ihtiyaçlannı karşılamak elbette ki gö­reviniz ancak yapabileceklerinizin sınırlı oldu­ğunu aklınızdan çıkarmayın. Bebeğinizi susturamadığmız zamanlarda kendinizi suçlamak yer­siz. Emin olun, dünyadaki en mükemmel anne
bile bu konuda çoğu kez başarılı olamaz.
Evinizin her daim düzenli ve temiz olması gerekmez. Hiç kimse, vaktinin çoğunu bebeği­nin bakımına adayan yeni bir annenin evinin pı­rıl pırıl olmasını beklemez. Hayatın her alanın­da mükemmel olmaya çalışmak sizi fazlasıyla yorar. Bırakın sehpanızm üstünde biraz toz biriksin. Sizce minik bebeğinizin mi size daha çok ihtiyacı var, yoksa kirlenen pencereleriniz mi?
Ev işlerim ikinci plana atmanız, tüm işlerden elinizi ayağınızı çekmeniz anlamına gelmez. Etrafı göz zevkinizi tatmin edecek kadar toplayıp, hafif bir temizlik yapmak size iyi gelecek­tir. Tabii bu konuda da eşinizden yardım iste­meyi ihmal etmemelisiniz. Evinizin modader­gilerinde gördüğünüz o muhteşem evler gibi görünmesini istemeniz normal, ancak bunun için kendinize biraz zaman tanıyın. Günün bi­rinde çocuğunuz ya da çocuklarınız büyüdüğün­de hep hayal ettiğiniz evlerden birine sahip ola­bilirsiniz. Ama bebeğiniz tekrar bebek olama­yacaktır. Anın keyfini çıkarmaya bakın.
Kafanızdaki "mükemmel anne" imajı, anın tadını çıkarmanıza engel teşkil ediyorsa, derin bir nefes alıp, sahip olduğunuz şartlarda yapabileceğinizin en iyisini yapıyor olduğunuzu ken­dinize hatırlatın. Çocukluğunuzdan beri bilin­cinize yerleştirilen anne modelini bir kenara bırakip, bebeğinizle kurmuş olduğunuz diyalogun tadını çıkarmaya bakın. Her an bebeğinizle uyum içindeyseniz, bebeğinizin ihtiyaç duyduğu mü­kemmel annenin ta kendisisinizdir.

Sebzelerinizi için

Sebzelerinizi için

Sebzelerinizi yemek, doğru yönde atılmış bir adımdır; ama onları içmek daha bile iyidir. Kaliteli suyun içine biraz "yeşillik tozu" karıştırmak vücudu başka hiçbir şeyin yapmayacağı şe­kilde alkalik tutacaktır. Yeşillik tozu son derece yoğun bir be­sindir ve bir çay kaşığıyla kilolarca sebzenin, bitkinin, yaprağın faydalarını alabilirsiniz. Yeşillik tozu elektron bakımından zen­gindir. (Eğer şişeden almak için plastik bir kaşık kullanırsanız bunu gözleyebilirsiniz – negatif yüklü yeşillik tozu pozitif yük­lü plastiğe yapışacaktır, zıtların birbirini çektiği biçimde). Bu nedenle güçlü bir asit nötrleyicidir.
Yeşillik tozu, amino asit (protein) ve lifin yanında, sayısı 125′in üzerinde kolayca emilebilen vitamin ve minerali sağla­yabilir. (Yeşillik tozunda hem çözülebilen hem de çözüleme­yen lif bulunur; yeterli lif alımı, diyetinizi yeşil yiyeceklere odaklamanız için güvenebileceğiniz bir şeydir.)

Krom minerali

Krom minerali

Krom minerali, ensülinin yağı metabolize etmesine yardım eder, proteini kasa çevirir ve şekeri enerjiye dönüştürür. Aynı zamanda krom, şeker ve diğer basit karbonhidrat isteğini azal­tır vücut içindeki kas- yağ oranını geliştirir. Bütün bunlar daha kolay kilo vermeye yardımcı olur. Kromun başka faydaları da vardır; özellikle kolesterol seviyesini düzenler, arterlerin duru­munu geliştirir, yorgunlukla savaşarak enerji seviyesini artırır.
Yeterli krom olmadığında, vücudunuz şekeri uygun bir şe­kilde yakamaz ve hiperglisemi, hipoglisemi veya diyabete yol açabilir. İşlemde, artakalan şeker mayalanarak aside dönüşür ve kendini vücut içinde depolar, böylece yeterli enerjiniz ol­maz. Metabolizmanız çalışamaz durumdayken ve ensülin üre­timi düzensiz gerçekleşirken, diğer pek çok problemin yanında kolayca kilo alırsınız.
Krom özellikle otuz beş yaşından sonra çok önemlidir. Yaş­landıkça, insan vücudu kan şekeri seviyesiyle daha az ilgilenir, hücreler şekeri alıp yakmakta zorlanmaya başlar. Bu noktada, kromun desteği son derece önem taşır.
Nutrition Revieıu'de 1998 yılında yayımlanan bir çalışmada, 122 kişilik hasta grubunun bir bölümüne günde 400 mikrog-ram (mkg) krom picolinate, bir bölümüne plasebo verildi. Doksan günün sonunda, kalori alımına ve harcanmasına uyum sağladıktan sonra, krom alanlar plasebo grubuna oranla daha çok kilo verdi (7.8 kiloya karşı 1.8), yağ kütlesi (7.7 kiloya karşı 1.5) azaldı ve vücut yağ yüzdesi düştü (%6.3′e karşı %1.2). Sağlık ve Tıbbi Araştırmalar Kurumu'nda yapılan bir deneyde de, yetmiş iki gün boyunca günlük krom alan insanların, plase­bo alan insanlardan daha çok vücut yağı kaybettiği ve daha çok kas kütlesi edindiği kanıtlanmıştır.
L-tirozini vücut için biyolojik olarak daha elverişli olduğun­dan, kullanmanızı öneriyorum. Tirozini mideniz boşken alma­lısınız ki, yediğiniz diğer amino asitlerle beraber beyne gönde­rimde ve emilimde çekişmeye girmesin. Bu biçimde düzenli alındığında, en ortalama dozlar bile son derece etkili olabilir.

Kil

Kil

Doğal kilo ver­me planmızdaki son nokta çamur yemektir. Özellikle de smec-tite Montmorillonite kili (Fransa'nın Montmorillonite bölge­sinde bulunur). Bu fikre burun kıvırmadan önce açıklamama izin verin.
Doğru kil, vücudunuza son derece etkili bir alkalik mineral kaynağı sunar, içinde birbiriyle doğal orantıda kalsiyum, de­mir, magnezyum, potasyum, manganez, sodyum, sülfür ve si­likat vardır. Yüksek derecede negatif yüklüdür, vücudunuz için elektron doludur.
Ek olarak, ağırlığının çok üstünde asitleri yakalayıp emer, vücut onları güvenli bir şekilde atana kadar tutar ve vücut ya­ğında depolanmasını engeller. Aslında, Montmorillonite kili, negatif yüküyle vücuttaki toksinler ve mikroformlar gibi pek çok pozitif yüklü artıkları da çeker ve emer, vücudun onları da güvenli bir şekilde atmasını sağlar. Diğer pek çok yararının ya­nında, sindirimi ve boşaltımı güçlendirir, dolaşım sistemini ge­liştirir, kaliteli bir uyku sağlar, enerjiyi artırır, depresyonu azal­tır ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Bunların hepsinin üstün­de de, vücudun kilo vermesine ve sağlıklı kilosunu korumasına yardım eder.
Montmorillonite kili, yemeye uygun killer arasında en yay­gın ve en çok talep görendir. Sağlık ürünleri satan dükkânların pek çoğunda bulunabilir. Bazı killere diğer faydalı içerikler de eklenmiştir. Ben, aloe ve üzüm çekirdeği yağı karışımlı olanı seviyorum. Yediğinizin kil olduğu fikri sizi caydırmasın; kilin doğal bir tadı vardır, soya peynirine benzer ve yanında yedikle­rinizin tadını alabilir.

Egzersiz

Egzersiz

Diyet programı bir yandan uygulanırken, bir yandan da ekstra yük olarak değil de, günlük hayatınızın bir parçası olarak uygulayabileceğiniz bir egzer­siz planı oluşturulmalıdır, yani hayat tarzınıza kolayca ekleyebileceğiniz bir program. Vücudunuzu bir maratoncu biçimine kavuşturacak en mükemmel kalp sağlığı egzersiz programlarını araştırabilirsiniz. Ancak bu uğraş hayatı­nızı yeniden yapılandırmanızı gerektirecekse, büyük bir ihtimalle fiyaskoyla sonuçlanacaktır. Uzun dönemde asla istikrarlı bir şekilde devam edemeye­ceksiniz ve cesaretinizin kırılmasıyla birlikte egzersize başladığınız dönem­den öncekine kıyasla daha kötü bir duruma geleceksiniz.
Sağlıklı bir kalbe sahip olabilmek için Amerikan Deniz Piyadeleri'nin uy­guladığı düzeyde bir egzersiz programına ihtiyacınız yoktur. İhtiyacınız olan şey mümkün olan en etkili biçimde istenen sonuca ulaşürabilecek belirli mik­tarda yapılan günlük aktivitelerdir. Bunun ötesinde yapılacaklar tercihe bağ­lıdır. Birçok insan bu konuya "ya hep ya hiç" bakış açısıyla yaklaşmaktadır­lar. Çok yoğun bir programla başlıyorlar, kısa bir süre devam ediyorlar, son­ra yorulunca yine hiçbir şey yapmadan oturdukları günlere geri dönüyorlar. En iyisi günlük uygulayabileceğiniz 30 dakikalık bir egzersiz planı geliştir­mektir. Belki bir seferde çok fazla kalori kaybetmeyeceksiniz, ama giderek ar­tan etki her bakımdan faydalı olacaktır. En kötü ihtimalle birçok orta yaşlı in­sanın farkında olmadan aldıkları 1-2 kiloyu dengelemiş olacaksınız. Şu kesin­dir ki, isteyerek ve sık sık egzersiz yapan insanlar yapmayanlara göre daha iyi durumdadır. Mesele yalnızca kalp sağlığı olarak görülmemelidir. Vücudu­nuzu çalıştırmak ve sınırları aşması için zorlamak diğer bütün faydalarının yanında zihin sağlığı için de mükemmel sonuçlar sağlar.
İhtiyacınız olan ilk şey aerobik çalışmasıdır. Koşu bandında bir saat harca­mak zorunda değilsiniz. Benim size tavsiyem şu: Her gün 20 dakika hızlı yü­rümek. Gerçekten istemiyorsanız koşmayın. Hatırlaması kolay bu kuralı ha­yatınızın prensibi hâline getirin: Terlemişseniz hedefinize ulaşmışsınız demektir. Size en faydalı olan kısım, egzersizin yaklaşık ilk 20 dakikalık kısmı­dır. Bu noktada durmak isterseniz, durabilirsiniz. Hedefinize ulaşmış durum-dasınızdır. Ama bunu her gün enerjik ve inançlı bir şekilde yapmalısınız. Eğer yüzmeyi seviyorsanız ve yıl boyunca yapma imkânınız varsa bundan daha güzel bir şey olamaz. Yine söylüyorum, olimpik başarı hedefleyerek ça­lışmanız gerekmiyor. Yalnızca 20 dakika yeterli olabilir.
Buna ilave olarak ısınmanızı tavsiye ediyorum, çünkü yaptığınız egzersiz her ne olursa olsun bir tarafınızı incitmenizi önler. Yaşlandıkça esnekliğimizi kaybediyoruz. Bu da ancak iyi bir ısınma egzersiziyle aşılabilir.
Son olarak ağırlık kaldırma egzersizinin de çok faydalı olduğunu hatırlat­mak istiyorum. Kas-yağ oranını geliştirmenizi sağlar ve vücudunuz uyurken bile yakıtı daha hızlı yakarak metabolizmanıza katkı sağlamış olursunuz. Vü­cut geliştirme şampiyonu olmak zorunda değilsiniz, ama vücudunuzun yağ dışında kalan bölümlerini geliştirmeniz önemlidir. Özellikle kadınlar için ağırlık kaldırma egzersizi kemik yoğunluğunu sağlaması açısından çok fay­dalıdır ve kemik erimesini önler. Kalça kemiği gibi yaralanmaların yaşanma­sı ihtimali düşer.
Ayrıca egzersiz tansiyonunuzu düşürür ve iyi kolesterolü artırır. Eğer dü­zenli egzersiz yapıyor ve sağlıklı yemek yiyorsanız, sağlıklı bir kalp için en büyük yatırımı yapıyorsunuz demektir. Yani tıp biliminin sizin için yapabile­ceğinden daha fazlasını siz kendi kendinize yapıyorsunuz demektir.
Sıkı bir egzersiz programından önce (90 dakikadan uzun) az yağlı yoğurt, yulaf veya çavdar ekmeği gibi glisemik indeksi düşük şeyler yemeniz faydalı olabilir. Egzersizden en az iki saat önce yerseniz stokladığınız karbonhidratlar size enerji verir. Egzersizden sonra glikojen yakıt stokunu yeniden doldurma­nız gerekir. Böyle zamanlarda beyaz ekmek veya makarna yiyebilirsiniz.

İnsanlar miami diyeti uygularken niçin bazen başarısız olurlar?

İnsanlar miami diyeti uygularken niçin bazen başarısız olurlar?

Diyeti deneyen birçok insan \J diyetin başlangıcının şaşırtıcı bir şekilde kolay olduğunu söylüyor. Bu­nun sebebi Miami Diyeti sevdiğiniz her şeyi bırakmanızı gerektirmiyor. Açlık hissiniz geçene kadar yemenizi şiddetle tavsiye ediyoruz ve en katı safha olan ilk iki hafta boyunca bile ihtiyaç duyduğunuzda bir şeyler atıştırmanız için sizi teşvik ediyoruz.
Ama şunu iyi biliyoruz ki başlangıç kolaydır, çünkü insan tabiatı gereği yeni ve sağlıklı olan herhangi bir rejimin başlangıcında çok heyecanlı olur. Mo­tivasyonunuz yüksektir, hayatınızı ve görüntünüzü yeniden eski hâline getir­mek için müthiş bir kararlılık, azim ve olumlu düşünceler hissedersiniz. Ve daha ne olduğunu anlamadan kilolarınızın erimeye başladığını görürsünüz. Tartıya çıtağınızda kilonuzun azaldığını görürsünüz, bir zamanlar tam üze­rinize oturan – ve hatta sıkan- elbiselerinizi sevmeye başlarsınız ve onları ye­niden giyebilme ihtimali doğar. Bu kadar olumlu yönde itici güçle programa bağlı kalmak iyice kolaylaşır.
Peki ya sonra ne olur?
Aslında başarısızlık, programın başarısına bağlı olarak gelir. İnsanlar ilk iki hafta 5-6 kilo arasında verirler. Tam bu noktada birinci safhadan, ikinci safhaya geçiş yaparsınız ve birinci safhada tamamen kestiğiniz karbonhidrat­ları yeniden listenize eklemeye başlarsınız. Daha önce de söylediğim gibi kar­bonhidratları yeniden listeye eklememizin amacı gayet açıktır: Bazı karbon­hidratlar faydalıdır ve sizin mümkün olduğunca normale en yakın sağlık di­yetini uygulamanızı istiyoruz. Yani meyve yiyeceksiniz, arada bir ekmek ve makarna da yiyeceksiniz ve hatta özel durumlarda tatlınızı da eksik etmeye­ceksiniz.
İkinci safhada kilo vermeye devam ediyorsunuz, ama birinci safhada ol­duğu kadar hızlı değil. Ne kadar kilo vermek istediğinize bağlı olarak bu saf­ha bir yıl veya daha uzun sürebilir.
Diyet yapan bazı insanlar için bu hayal kırıklığıdır. Birinci safhanın o ka­dar da sınırlayıcı olmadığını hatırlarlar. Bu safhada sevdikleri belirli şeyleri yemeye devam etmişler ve kendilerini asla çok aç ve rahatsız hissetmemişler­di. Bu yüzden hedeflerine daha kolay ulaşabilmek için sürekli birinci safhada kalmaya karar verirler.
Bu kararı alıp başarılı olan birçok insan tanıyorum. Ama bir o kadar da ba­şarısız olana şahit oldum.
İşte başarısız olmalarının sebebi: Birinci safha uzun dönemli yeme planı olarak düşünülmemiştir. Listenizdeki yemek çeşidi çok sınırlıdır – ateşte kı­zartılmış veya ızgara yağsız et ve balık, sebze, az yağlı peynir ve salatalar, hepsi kanola yağı veya zeytinyağı gibi iyi yağlar kullanılarak hazırlanmış ve­ya buğulanmış yiyecekler. Atıştırma için de kabuklu çerez ve az yağlı moza-rella peyniri. İşte hepsi bunlardan ibaret…
Beslenme açısından bakıldığında kesinlikle kabul edilebilir bir diyet (an­cak iki veya üç hafta için). Diyet programı daha fazla devam ederse biraz mo­notonlaşmaya başlar. İşte problemin başladığı yer de burasıdır.
Diyet yapanlar tam bu noktada diyeti kendi kafalarına göre uygulamaya başlarlar ve berbat ederler. Eski kötü alışkanlıkları yeniden devreye girer, ha­ni şu "arada bir" olanlar. Birinci safhayı uygularlar ama her akşam bir paket bisküvi yerler. Durun, daha bitmedi. Akşam yemeklerinden sonra bir kurabi­ye yerler, sonra tadının çok güzel olduğunu ve o kadar da zararlı olmadığını anlayıp sayıyı üçe çıkarırlar. Bir gecede üç kurabiye yiyip zarar görmeyince öğleden sonra dört sularında bir paket mısır cipsi yemek daha da kolaylaşır. Eğer hiç kurabiye ve bir paket mısır cipsi yemişseniz, hafta sonu için pizza yemek için kıvranmaya başlamanız an meselesidir. Ve aradan fazla zaman geç­meden, diyet haricinde yediğiniz şeyler, diyet listesindekileri geçer.
Çok kötü bir şekilde yoldan çıktiğınızı fark ettiğinizde de muhtemelen bir­çok insanın yaptığı şeyi siz de denersiniz: Birinci safhaya ani bir dönüş yapar­sınız. Ama bu ani dönüşten sonraki dönem, ilk seferkinden çok daha fazla sı­kıcı ve monoton gelmeye başlar.
Bu noktada artık teslim olabilirsiniz. Bazı insanlar olur. Eğer şansınız var­sa diyete başlamadan önceki kilonuzdan daha ağır olmazsınız.
Yıllar boyu aldığınız kiloları bir günde veremeyeceğiniz, bir diyet gerçeğidir. Hepimiz bunu kabul ediyoruz, ama yine de hızlı bir şekilde kilo verme isteğini içimizden atamıyoruz. Ve bazen sonuçta kilo vermek yerine, kilo alıyoruz.
İnsanların yedikleri yiyecekleri sevmeleri önemlidir. Kilo vermeye çalışır­ken bile yemek yemek zevkli bir aktivite olmalıdır. Bu yemekle ilgili en man­tıklı düşünme yoludur ve Miami Diyeti'nin temel prensiplerinden birisidir. Birinci safhada devam etmek ne kadar cezbedici olursa olsun, insanların ikin­ci haftadan sonra mutlaka ikinci safhaya geçmeleri konusunda ısrarcı olma­mızın sebebi de işte bu. Bu uzun dönemli bir diyet planıdır ve üç safhalı yak­laşım başarıyı getiren en önemli faktördür. Bu şekilde kilo vermek belki daha uzun sürer, ama kilo verme ve verdiğiniz kiloları muhafaza etme şansınız bu şekilde çok daha yüksektir.

Limonlu Çipura

Limonlu Çipura

4 parça çipura (orta boy parçalar hâlinde)
3 kaşık taze limon suyu
Yarım çay kaşığı kırmızı çili sarımsak ezmesi
2 domates (orta boy dilimlenmiş)
125 gram soğan (orta boy dilimlenmiş)
2,5 kaşık taze kişniş (iyice doğranmış)
Tuz
Karabiber
Balık parçalarını 3 saat boyunca limon suyunda bekletin. Sonra süzerek bir kenara ayırın.
Balığı, kırmızı çili sarımsak ezmesi, domates, soğan, kişniş ve kalan limon suyuyla karıştırın. Çeşni olarak tuz ve karabiber kullanın.
Balık ısıyla değil, limon asidiyle pişirilir.
4 kişilik
BESİN DEĞERLERİ
Her Porsiyonda: 225 kalori, 36 g protein, 15 g karbonhidrat, 2 g yağ, 1 g doymuş yağ, 115 g sodyum, 63 mg kolesterol, 3 g lif

İlaç tedavileri

İlaç tedavileri

Yalnızca beslenme ve egzersiz, kalp sağlığını korumaya yetmez. 1980′li yılların sonlarında statin olarak bili­nen, Mevacor, Pravachol, Lescol, Zocor ve Pipitor gibi şaşırtıcı derecede etki­li yeni kolesterol düşürücü ilaçlar çıktı. Bu ilaçlar sayesinde kolesterolü kolayca ve kademeli bir şekilde -başlangıçta %20-30 arası, günümüzde ise %50′ye kadar- düşürebiliyorduk. Bu ilaçları alarak hastalarımızın gerçekten pasta yiyebileceğini düşünüyorduk. Diyet yapsalar da, yapmasalar da düşük kolesterolün sefasını sürebiliyorlardı. Tabii statin göbek bölgesiyle ilgili bir işe yaramıyordu. Buna rağmen herkesin aklı diyeti unutup, ilaç almaktan ya­na çalışıyordu. Statin pahalıydı ve hâlâ da öyle. Yine de çalışmalar kalp krizi vakalarının bu tür ilaçlarla %30 oranında önlenebildiğim göstermektedir.
Statinlerle ilgili bilimsel açıklamalar yaparak başınızı ağrıtmak istemiyo­rum. Bu bileşimler karaciğerdeki kolesterol üretimini önlerler. Bu ilaçların ba­zı yan etkileri olmuştur, özellikle de karaciğerle ilgili problemler yaşanmıştır. Bahsettiğim yan etkiler medyada biraz abartılarak sunulmuştur. Bir statin olan Baycol kabul edilemez toksik reaksiyonları sebebiyle piyasadan kaldırıl­mıştır. Şu anda mevcut statin ilaçlarında, gazete ve televizyon haberlerinde arada bir nükseden korkuya rağmen çok az problem yaşanmaktadır. Statinin yararları, zararlarına kıyasla çok fazladır. Hekimler arasında bu ilaçların alın­masıyla ilgili ciddi bir şüphe duyulmamaktadır. Şunu bilmenizde fayda var: Taradığım 40 yaş üzeri birçok kardiyolog ve kalp rahatsızlığıyla ilgili hiçbir problem yaşamayan doktorlar dahi statin ilaçları kullanmaktadırlar. İlaçlar ucuz değildir, yıllık masrafı 300 $ civarındadır ama sonuçlarına baktığımızda buna değdiği ortadadır.
Birçok insan kanı inceltmek ve böylece kalp krizi ve inme riskini azaltmak için her gün aspirin almaktadır. Kalp sağlığıyla ilgili aspirinin nasıl bir etkisi olduğunu burada vurgulamak istiyorum: Aspirin o kadar ucuz ve yaygındır ki, bazı insanlar kalp sağlığı rejiminin ne kadar önemli bir parçası olduğunu unutmaktadırlar.
Yıllardır antioksidan vitaminlerin (A, C ve E) kalp krizi, inme ve kanseri nasıl önlediği hakkında haberleri duyuyoruz. Son yıllarda bu ümidi bilimle destekleme iddiasıyla başlaülan bazı çalışmalar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. İyi haberse mevcut antioksidan vitaminlerin, cebiniz hariç herhangi bir yeri­nize zarar vermediğidir. Kötü haberse hiçbir olumlu etkilerinin de olmadığı­dır, d-alpha tokoferol olarak bilinen tabii E vitaminin kalp krizi ve inmeyi ön­lediğine dair deliller vardır. Ama bu konuyla ilgili daha geniş çaplı araştırma­lar yapılması gerekmektedir. Benim tavsiyem egzersiz yaparak, zengin gıda­lar içeren meyve ve sebzeleri yiyerek vücudunuzun antioksidan kaynakları­nı artırabilirsiniz. Son olarak da günde bir tane vitamin hapı alabilirsiniz.
Antioksidanlarm tersine, kapsül biçiminde balık yağı almak çok heyecan vericidir. İnsanlara somon ve ton balığı gibi bol miktarda faydalı omega-3 ya­ğı içeren balıkları yemelerinin yanı sıra, bu kapsüllerden de almalarını tavsiye ediyoruz. Bu kapsüller sayesinde trigliserid seviyesi düşer. Balık yağının aym zamanda kalp aritmisine bağlı ölümleri -normal kalp atışının aniden ölümcül olarak durması- önlediği de ortaya çıkmıştır. Omega-3 vitamininin diyabet ve prediyabeti önlediği de bilinmektedir. Depresyon ve eklem iltihabı tedavile­rinde de önemli rol oynamaktadırlar. (Balık yağının inanılmaz faydaları hak­kında daha fazla bilgi edinmek için Doktor Andrew L. Stoll'un mükemmel ki­tabı The Omega 3 Connection – Omega 3 Bağlantısı adlı kitabı okuyabilirsiniz.)
Son zamanlarda yapılan bir araştırma neticesinde önemli bir bilgi daha or­taya çıkmıştır. Bazı erkekler menopozla eşdeğer olarak düşünülen ve yirmili yaşlarda testosteronun düşmesiyle ortaya çıkan bir rahatsızlık geçirirler. Bu hormonun cinsel güdüleri tetiklediği bilinmektedir. Ama şimdi kalp sağlığıy­la ilgisinin de olduğu ortaya çıkmıştır. Bu alanda yapılan araştırmalar, kalp krizi geçiren erkeklerin normalden daha düşük testosteron seviyelerine sahip olduğunu göstermektedir. Diyabet hastası erkeklerin de testosteron seviyesi düşüktür. Eksik olduğunda bu hormonun yenilenmesi kas ve kemik yoğun­luğunu artırarak merkezî obeziteyi azaltmaktadır. Böylece testosteron seviye­sindeki azalmanın, yaşlandıkça artan kiloların diğer bir sebebi olduğu anla­şılmışta.
Bu bilgilerin hiçbirisi önceden bilinmiyordu, çünkü yalnızca cinsel fonksi­yon bozukluğu gösteren erkeklerin testosteron seviyeleri ölçülüyordu. Ama şimdi bu hormonun obezite-kalp sağlığı bağlantısının ne kadar açık olduğu ortaya çıkmıştır.

Hollanda sosu

Hollanda sosu

60 mi likit yumurta
1 kaşık Smart Balance yağ
1 taze limon suyu
Yarım çay kaşığı Dijon hardalı
Öğütülmüş kırmızıbiber
Mikrodalga fırında kullanılabilen 250 ml'lik likit ölçme kabında
likit yumurtayı ve yağı karıştırın. 1 dakika boyunca mikrodalga fırında
düşük ısıda, (%20) bir kez karıştırarak yağ yumuşayana kadar bekletin.
Limon suyunu ve hardalı yumurta karışımına ekleyip karıştınn. Her 30 saniyede bir karıştırarak iyice sertleşene kadar 3 dakika mikrodalga fırında düşük ısıda pişirin. Biberle karışürm.
Eğer karışım kesilirse bir blendere alın ve düşük hızda iyice pürüzsüz hâle gelene kadar, 30 saniye karıştırın.
2 kişilik
BESİN DEĞERLERİ
Her Porsiyonda: 54 kalori, 4 g protein, 2 g karbonhidrat, 4 g yağ, 0 g doymuş yağ, 150 mg sodyum, 5 mg kolesterol, 0 g lif

Balık Kebabı

Balık Kebabı

2 yemek kaşığı ekstra sızma zeytinyağı
2 yemek kaşığı misket limonu suyu
1 yemek kaşığı Dijon hardalı
Yarım kilo taze kalkan, yavru morina, kılıç, somon veya tuna balığı, 2,5 cm'lik dilimler hâlinde kesilmiş
Yarım büyük kırmızı soğan, uzunlamasına dörde bölünmüş yarım yeşil dolmalık biber, tohumu ve çekirdekleri temizlenmiş ve dört parçaya bölünmüş yarım kırmızı dolmalık biber, tohumu ve çekirdekleri temizlenmiş ve dört parçaya bölünmüş 2 çeri domates, yağ, misket limonu suyu ve hardalı cam pişirme kabına dökün. İyice karıştırın. Balığı 2,5 cm'lik 16 küp parçaya bölün. Hazırladığınız salamuranın üzerine bir tabaka halinde yerleştirin. Üzerini kapanp 5-10 dakika buzdolabında bekletin. Salamuranın balıkların her tarafına bulaşmasını sağlamak için diğer taraflarını çevirin ve 5 dakika daha bekletin.
Izgarayı önceden ısıtın. Balıkları salamuradan çıkarıp biraz silkeleyin. Soğan tabakasını iyice ayırın. Balık ve sebzeleri dört adet şişe takın. Soğan, dolmalık biber ve domatesleri değişik sıralarla şişe dizebilirsiniz. Kalan salamurayı balıkların üzerine fırçayla sürün.
Şişleri ızgara tepsisine, ateşten yaklaşık 10 cm uzakta olacak şekilde yerleştirip 3 dakika bekleyin. Balıkları çevirip üzerlerine yeniden salamura sürün. 3-4 dakika daha veya balıkların saydamlığı kaybolana ve sebzeler yumuşayana kadar pişirmeye devam edin.
Hemen servis edin.
4 kişilik
BESİN DEĞERLERİ
Her Porsiyonda: 216 kalori, 25 g protein, 6 g karbonhidrat, 10 g yağ, 1 g doymuş yağ, 158 mg sodyum, 36 mg kolesterol, 1 g lif

Diyette birinci safha: Yemek planı

Diyette birinci safha: Yemek planı

Sizin de bildiğiniz gibi bu safha diyetin en zor safhasıdır ve yalnızca iki hafta sürecek şekilde tasarlanmıştır. Bu iki haftalık süre, çok fazla, kötü karbonhidrat (birçoğu işlenmiş) yenmesi sonucu oluşan insülin direncini çözmek için yeterlidir. Doğru karbonhidratları tükettiğiniz sürece, birinci safha düşük karbonhidratlı bir dönem olmak zorunda değildir. Bu safhada kan şekeri kontrolü ve doyma hissini sağlamak için gereken protein, iyi yağ­lar ve glisemik indeksi düşük karbonhidratların bol miktarda alınmasına izin verilmektedir. Bu yiyecekler kalp dostu folik asit gibi önemli gıdaları, lif sağ­layan düşük glisemik indeksli sebzeleri ve diğer vitamin ve mineralleri içerir. Birçok salata türü ve sebze sınırsızdır. Aynı zamanda protein kaynağınızı bir­çok çeşit arasından seçme özgürlüğüne de sahipsiniz.
Bu safha bittiğinde, özellikle tatlılar, fırınlanmış yiyecekler ve nişastalılar gibi sağlıksız yiyeceklere karşı duyduğunuz iştah azalacaktır. Bu safhada günde altı kez bir şeyler yenebildiğini fark edeceksiniz. Yani kendinizi hiç aç hissetmeyeceksiniz ve eğer hissederse­niz porsiyonlarınız konusunda çok cimri davranıyorsunuz demektir. Miami Diyeti yediğiniz yemeklerin miktarlarını ve kalorilerini ölçmenizi gerektir­mez. Yemek normal miktarda, yani açlığınızı yatıştıracak kadar olmalıdır, da­ha fazla değil.
Birinci gün:
1 bardak sebze suyu kokteyli
2 tane sebzeli kiş
Tatlandırıcı ve yağsız süt eklenmiş kafeinsiz çay veya kahve
Ara Öğün
Bir dilim yağsız mozarella peyniri
Öğle Yemeği
Bir dilim ızgara tavukgöğsü ve marul
iki yemek kaşığı balzamik sos veya düşük kalorili hazır salata sosu Tatlandırıcılı jöle
Ara Öğün
1 dilim yağsız inek peyniri ile kereviz
Akşam Yemeği
Biberiyeli ızgara somon balığı, Buharda pişmiş kuşkonmaz
Marul, salatalık, yeşilbiber ve domates karışımı salata
Zeytinyağı ve sirke veya iki yemek kaşığı düşük kalorili hazır salata sosu
Tatlı
Vanilyalı Ricotta Tatlısı
İkinci gün:
1 bardak domates suyu
60-125 ml likit yumurta
2 dilim salam
Tatlandırıcılı ve yağsız süt eklenmiş kafeinsiz kahve veya çay
Ara öğün
1-2 Hindi Rulo
2 yemek kaşığı kişniş mayonez (isteğe bağlı)
Öğle Yemeği
Ton Balıklı Miami Salata
Tatlandırıcılı jöle
Ara Öğün
Bir dilim yağsız inek peyniri ile kereviz
Akşam Yemegi
Fırında tavukgöğsü
Kızarmış patlıcan ve biber
Marul, salatalık, yeşilbiber ve domates karışımı salata
iki kaşık balzamik sos veya düşük kalorili hazır salata sosu
Tatlı
Mochalı (Yemen Kahvesi) Ricotta Tatlısı
Üçüncü gün:
1 bardak sebze suyu kokteyli
Pratik kuşkonmaz ve mantarlı omlet
Tatlandırıcı ve yağsız süt eklenmiş kafeinsiz çay veya kahve
Ara Öğün
Bir dilim yağsız mozarella peyniri
Öğle Yemeği
Izgara sığır fileto hamburger (ekmeksiz)
Marul, salatalık, yeşilbiber ve domates karışımı salata
Tatlandırıcılı jöle
Ara Öğün
1-2 hindi rulo
2 kaşık kişniş mayonez (isteğe bağlı)
Akşam Yemeği
Sığır fileto ızgara
Haşlanmış brokoli
Izgara domates
Sürpriz Miami Patates Püresi
Tatlı
Bademli Ricotta Tatlısı
Dördüncü gün:
1 bardak domates suyu
Florentin yumurta (zeytinyağlı ıspanak üzerine suya kırılarak pişirilmiş yumurta)
2 dilim salam
Tatlandırıcı ve yağsız süt eklenmiş kafeinsiz çay veya kahve
Ara Öğün
Bir dilim yağsız inek peyniri ile kereviz
Öğle Yemeği
Şefin salatası (salam, hindi, az yağlı peynir ve yeşillik karışımı) Zeytinyağı ve sirke sosu veya düşük kalorili hazır salata sosu
Ara Öğün
125 gram az yağlı peynir doldurulmuş çeri domates (en fazla 10 tane)
Akşam Yemeği
Portakal kabuklu pırasa ve zencefil sosu
Buharda pişmiş bezelye
Zeytinyağında sotelenmiş ince dilimlenmiş lahana
Tatlı
Mochalı Ricotta Tatlısı
Beşinci gün:
Bir bardak sebze suyu kokteyli
Yumurta beyazı omleti
Tatlandırıcı ve yağsız süt eklenmiş kafeinsiz çay veya kahve
Ara Öğün
1-2 Hindi rulo
2 yemek kaşığı kişniş mayonez (isteğe bağlı)
Öğle Yemeği
Gazpacho (Soğuk ispanyol Çorbası)
Izgara sığır fileto hamburger (ekmeksiz)
Marul, salatalık, yeşilbiber ve domates karışımı salata
Zeytinyağı ve sirke veya 2 yemek kaşığı düşük kalorili hazır salata sosu
Ara Öğün
Somon balıklı salatalık dilimleri
Akşam Yemeği
Balzamik soslu tavuk
Güveçte domates ve soğan
Buharda pişmiş ıspanak
Marul, salatalık, yeşilbiber ve domates karışımı salata
Zeytinyağı ve sirke veya 2 yemek kaşığı düşük kalorili hazır salata sosu
Tatlı
Bademli Ricotta Tatlısı
Altıncı gün:
Kahvaltı
Bir bardak domates suyu
Taze sebze ve mantarlı omlet
iki dilim salam
Tatlandırıcı ve yağsız süt eklenmiş kafeinsiz çay veya kahve
Ara Öğün
Bir dilim yağsız mozarella peyniri
Öğle Yemeği
Tavuklu Sezar salata (kıtır ekmeksiz) iki yemek kaşığı Sezar sosu
Ara Öğün
125 gram az yağlı çiftlik peyniri ile 125 gram dilimlenmiş domates ve salatalık
Akşam Yemeği
Mahi mahi balığı
Fırında karışık sebze
Roka salatası
2 yemek kaşığı balzamik sos (Sayfa 156) veya düşük kalorili hazır salata sosu
Tatlı
Limonlu Ricotta Tatlısı
Yedinci gün:
Kahvaltı
Bir bardak sebze suyu kokteyli
Tütsülenmiş somon balıklı italyan omleti
Tatlandırıcı ve yağsız süt eklenmiş kafeinsiz çay veya kahve
Ara Öğün
1 dilim yağsız inek peyniri ve kereviz
Öğle Yemeği
Şefin salatası (salam, hindi, az yağlı peynir ve yeşillik karışımı) Tatlandırıcılı jöle
Ara Öp
Taze öğütülmüş kara biber, zeytinyağı ve balzamik soslu iki dilim taze domates ve 2 dilim az yağlı mozarella peyniri
Akşam Yemeği
Izgara salamura et
Ispanaklı mantar
Sürpriz Miami Patates Püresi
Marul, salatalık, yeşilbiber ve domates karışımı salata
Zeytinyağı ve sirke veya 2 yemek kaşığı düşük kalorili hazır salata sosu
Tatlı
Misket Limonlu Ricotta Tatlısı
Sekizinci gün:
Salsa Soslu Ispanaklı Omlet
Tatlandırıcı ve yağsız süt eklenmiş kafeinsiz çay veya kahve
Ara Öğün
Bir dilim yağsız mozarella peyniri
Öğle Yemeği
Karışık yeşillik üzerine dilim biftek (ızgara salamura etten artan)
2 yemek kaşığı balzamik sos veya 2 yemek kaşığı düşük kalorili sos
Tatlandırıcılı jöle
Ara öğün
Çiğ sebzeli humus (Süpermarketten alınan hazır humus kullanılabilir)
Akşam Yemeği
Baharatlı tavuk sote
Sürpriz Miami Patates Püresi
Buharda pişirilmiş taze yeşil fasulye
Göbek marul ve pekan salatası
Zeytinyağı ve sirke
Tatlı
Vanilyalı Ricotta Tatlısı
Dokuzuncu gün:
Bir bardak sebze suyu kokteyli
2 tane sebzeli kiş
Tatlandırıcı ve yağsız süt eklenmiş kafeinsiz çay veya kahve
Ara Öğün
1-2 Hindi rulo
2 yemek kaşığı kişniş mayonez (isteğe bağlı)
Öğle Yemeği
Rum salatası
Tatlandırıcın jöle
Ara öğün
1 dilim yağsız inek peyniri ve kereviz
Akşam Yemeği
Balık kebabı
Fırında karışık sebze
Zeytinyağlı dilimlenmiş salatalık
Tatlı
Limonlu Ricotta Tatlısı
Onuncu gün:
Bir bardak domates suyu
Dilimlenmiş salam ve mantarlı yumurta beyazı omleti Tatlandırıcı ve yağsız süt eklenmiş kafeinsiz çay veya kahve
Ara Öğün
1 dilim yağsız inek peyniri
Öğle Yemeği
Fransız Nisuaz Salatası
Ara Öğün
125 gram az yağlı çiftlik peyniri
Akşam Yemeği
Biberli biftek
Pestolu domates ızgara
Buharda pişmiş brokoli
Karışık yeşillik
İki yemek kaşığı balzamik sos veya düşük kalorili hazır sos
Tatlı
Bademli Ricotta Tatlısı
On birinci gün:
Kahvaltı
1 bardak domates suyu
Peynirli omlet
Tatlandırıcı ve yağsız süt eklenmiş kafeinsiz çay veya kahve
Ara Öğün
1-2 Hindi rulosu
2 yemek kaşığı kişniş mayonez (isteğe bağlı)
Öğle Yemeği
Soğuk ispanyol Çorbası
Izgara sığır fileto hamburger (ekmeksiz)
Marul, salatalık, yeşilbiber ve domates karışımı salata
Zeytinyağı ve sirke veya 2 yemek kaşığı düşük kalorili hazır salata sosu
Ara Öğün
Taze mozarella peyniri
Akşam Yemeği
Zencefilli tavukgöğsü
Buharda pişmiş bezelye
Doğu usulü lahana salatası
Tatlı
Bademli Ricotta Tatlısı
On ikinci gün:
Kahvaltı
Bir bardak meyve suyu kokteyli
Brokoli
Tatlandırıcı ve yağsız süt eklenmiş kafeinsiz çay veya kahve
Ara Öğün
1 dilim yağsız inek peyniri
Öğle Yemeği
Tavuklu Şam fıstıklı salata
Ara Öğün
Taze mozarella peyniri
Akşam Yemeği
Salatalık ve dereotu soslu haşlama somon balığı (Bir miktarı on üçüncü güne ayırılacak) Taze soya fasulyesi salatası Izgara domates Buharda pişmiş kuşkonmaz
Tatlı
Limonlu Ricotta Tatlısı
On üçüncü gün:
Kahvaltı
Salamlı yumurta
Tatlandırıcı ve yağsız süt eklenmiş kafeinsiz çay veya kahve
Ara Öğün
1 dilim yağsız inek peyniri ve kereviz
Öğle Yemeği
Haşlama somon ve ıspanaklı salata (On ikinci günden kalan haşlama somon kullanılacak)
Zeytinyağı ve sirke veya 2 yemek kaşığı düşük kalorili hazır salata sosu
Ara Öp
Çiğ sebzeli humus (Süpermarkette satılan hazır humus da kullanılabilir)
Akşam Yemeği
Domates çeşnili ızgara biftek
Tatlı
Mochalı Ricotta Tatlısı
On dördüncü gün:
Enginarlı yumurta
Hollanda sosu
Tatlandırıcı ve yağsız süt eklenmiş kafeinsiz çay veya kahve
Ara Öğün
1-2 Hindi rulo
2 yemek kaşığı kişniş mayonez (isteğe bağlı)
Öğle Yemeği
Dolmalık kırmızıbiberin içine çiftlik peyniri ve doğranmış sebze
Ara Öğün
Çiğ sebzeli humus
(Süpermarkette satılan hazır humus da kullanılabilir)
Akşam Yemeği
Izgara sebzeli ızgara tavukgöğsü ve rezene veya hindiba
Tatlı
Bir kaşık yağsız dondurulmuş kremşanti eklenmiş tatlandırıcılı jöle

EBT (Elektron Beam Tomografisi) taraması

EBT (Elektron Beam Tomografisi) taraması

Kalp sağlığının korunması için alınması gereken ve benim de çok aşina olduğum son bir tıbbi tedbir vardır; noninvaziv bir yöntem olarak kalbin muayenesinde elektron beam (ya da demet) tomografisi kullanılması. Bu teknoloji, elektrokardiyograf (EKG) ve egzersiz testinin ötesinde, kalbin at­masını sağlayan kan damarlarının genel durumunu tam olarak ortaya koya­bilir. Bu test, diğer diyagnostik testlerle asla ulaşılamayacak bilgileri sağla­maktadır.
1988 yılının Haziran ayında meslektaşlarım doktor VVarren Janowitz, Da-vid King ve doktor Manuel Vimonte ile çalışırken, vücuda herhangi bir zarar vermeden basit, doğru ve acısız bir şekilde kalp damarlarındaki plakların ta­nımlanması için bir metot geliştirmiştik. Bu işlemi EBT veya elektron beam tomografisi adı verilen bilgisayarlı tomografinin daha gelişmiş bir türünü kullanarak gerçekleştiriyorduk.
Bu hızlı, acısız (iğnesiz, boyasız ve soyunmaya gerek kalmadan) bilgisa­yarlı tomografi yöntemi, Dr. Douglas Boyd tarafından geliştirilmişti. Bu iş­lemde, saniyenin onda biri kadar küçük zaman dilimlerinde kalp atışları görüntüleniyordu. Geleneksel bilgisayarlı tomografilerde kalp atışları bula­nık görülürdü. Ama General Electric şirketinin Elektron Beam Tomografi­sinden sonra koroner arterlerin yüksek çözünürlükteki görüntüleri elde edilmeye başlandı. Böylece damar duvarlarındaki tıkanıklığın toplam mik­tarını tam olarak gösteren kalsiyum tortusunun ölçülmesi de mümkün hâle geldi. Bu resimleri kullanarak, kimin kalp krizi veya inmeyle ilgili bir ön te­davi görmesi gerektiği anlaşılabiliyordu. Hastayı diyet, egzersiz ve ilaçlar­la tedavi ederek, bu tedavi yönteminin etkisini yeniden test edip, izleyebi­liyorduk.
Doğru diyet programı ve egzersiz hâlâ kalp sağlığınızı korumak için uy­gulamanız gereken en önemli iki maddedir. Bu ikisini bir de gelişmiş lipit tes­ti, agresif lipit terapisi ve elektron beam tomografisiyle birleştirirseniz, kalp krizi ve inme vakalarının büyük çoğunluğunu önleyebilirsiniz.

Kilo kaybetmek, hayatı kazanmak

Kilo kaybetmek, hayatı kazanmak

Miami Diyeti, size doğru karbonhidrat ve yağlara -iyi olanlara- güvenmeyi Öğreterek, karbonhidrat ve yağ derdi olmadan mutlu bir hayat sürmenizi sağlar. Bu diyeti uygulamanız sonucunda 2 hafta içinde 4-6 ki­lo vererek yeniden sağlıklı bir insan hâline gelebilirsiniz.
Diyeti ne şekilde mi uygulayacaksınız?
Et, tavuk, hindi ve balığı normal porsiyonlarda yiyeceksiniz.
Birçok sebzeyi yemeye devam edeceksiniz. Yumurta, peynir ve fındıktan geri kalmayacaksınız.
Halis zeytinyağı ve sosuyla birlikte salata yiyeceksiniz.
Dengeli biçimde günde üç öğün, açlığınızı giderecek miktarda yemek yi­yeceksiniz. Sürekli daha fazla yemeğe ihtiyacınız olduğu duygusunu hisse­derek yaşamak, diyet programını mahveden etkenlerin başında gelir. Mantık çerçevesi içinde hazırlanmış hiçbir yemek planı, kişinin hayatına sürekli ken­disini rahatsız hissederek devam etmesini gerektirecek şekilde tasarlanamaz. Uygulayacağınız bu diyet programında, ihtiyaç duysanız da duymasamz da, sabah ve öğleden sonraki ara öğünlerde mutlaka bir şeyler atıştırmanız isten­mektedir. Akşam yemeğinden sonra da tatlınız ihmal edilmemiştir.
Diyet sırasında elbette su içeceksiniz ve isterseniz kahve veya çay da içe­bileceksiniz.

28 Temmuz 2011 Perşembe

Penis Eğrilikleri

Penis Eğrilikleri

1)Doğuştan olan penis eğrilikleri genellikle erkeğin cinsel aktif sürece girdiği ve penis boyutlarının geliştiği ergenlik çağında belirginleşir.\nTanıyı genelde bu çağdaki erkekler kendi gözleriyle eğriliği fark ederek kendileri koyar. Ancak birçok penis eğriliği hastasının utanma duygusu nedeniyle böyle bir sorunları olduğu halde doktora gitmediğini biliyoruz.\nHastaların özel ortamlarında penislerinin sertleşmesi ve bunu kendi çektikleri fotoğraflarla doktorlarına göstermeleri, tanıdaki önemli basamaklardan biridir. Doğumsal penis eğriliklerinin tedavisi mümkündür ve ameliyattır. Bu durum aslında biraz da penis estetik ameliyatı gibi de değerlendirilebilir.\n2)Edinsel penis eğriliklerinin en yaygın olanı Peyronie hastalığıdır. Penisteki ereksiyonu sağlayan yapıları çevreleyen kılıfsı dokuda kollajen denilen bir maddenin birikimi ile bu dokuda plak tarzında sert alanlar oluşmasıyla karakterize bir hastalıktır.\nGenellikle 40 yaşından sonra görülür. Bazı genetik etkenler, zorlamalı cinsel ilişki sonrası küçük damarlarda meydana gelen kanama odaklarının iyileşme sürecindeki hücre ve doku yenilenmesi veya E vitamini yetersizliğinin, bazen de şeker hastalığının neden olduğu gibi hipotezler vardır.\nHastalığın ilk döneminde sertleşme sırasında ağrılar ve peniste eğrilik meydana gelir.\nBu dönemde uygulanan ilaç tedavileri genelde %30-40 arası başarılı olur.\n12-18 ayı kapsayan birinci dönem tamamlandıktan sonra Peyronie hastalığının kronik dönemi başlar. Bu dönemde eğrilik iyice artar. Eğriliğin derecesi bazen 150 derecenin bile üstüne çıkabilir. Bu dönemde sertleşme sırasındaki ağrılar azalır veya kaybolur.\nHastalar eğriliğin şiddetine bağlı olarak cinsel ilişki sırasında neredeyse akrobasi yapmak zorunda kalırlar.\nHastanın ereksiyon sorunu yoksa, eğriliği düzeltmek için gene bazı cerrahi teknikler uygulanır ve genelde de bu ameliyatlar başarılı sonuç verir.\nBazı cerrahi tekniklerin uygulanmasından sonra bazen peniste 1-2 cm lik kısalmalar olabilir. Bu yüzden penisin boyutlarına göre cerrahi tekniğin seçilmesi uygun olacaktır.\nPeyronie'nin ileri dönemlerinde ciddi anlamda ereksiyon sorunu da ortaya çıkabilir. Böyle bir durumda uygulanacak tedavi, penil protezlerdir (Mutluluk çubuğu) ve kesin tedavi çözümüdür.\nDoktora gitmekten utanmayın çözüme kavuşun \nPenis estetikleri ya doğuştandır ya da edinseldir. Ama her ikisinde de çözüm mümkündür. Hastanın ereksiyon sorunu yoksa, penis eğriliğini düzeltmek için bazı cerrahi teknikler uygulanabilir ve genelde de bu ameliyatlar başarılı sonuç verir.

Andropoz

Andropoz

Kadınların menopoz öncesi ve sonrasındaki dönemlerde yaşadıkları hakkında herkes bir şeyler bilir. Andropozdan ise pek söz edilmez.\nYılların yavaş yavaş tırmanan etkilerini ve sonuçlarını, erkekler kendi aralarında bile pek konuşmazlar. Gerçi kadınlarda adetten kesilme kesin bir eşiktir. Erkeklerde ise böyle keskin bir çizgiden bahsedemeyiz. Ama yine de bu konunun pek gündeme gelmemesinin nedenleri arasında, sanırım biraz 'erkeklik gururu' var.\nErkeklerin çoğunluğu 30 ile 45 yaşları arasında vücutlarında bazı değişiklikler olduğunu fark ederler. Bu belirtiler, yaşlanma başlangıcı veya 'olgunlaşma' belirtileri gibi görülerek pek önemsenmez. Oysa sayısız araştırmaya konu olan bu değişimlerin altında hormon dengesinin giderek bozulması yatar. Bu, 45 yaşından sonra da artarak devam eder.\nİşte bazı belirtiler\nTestislerde küçülme ve sertleşme ( testosteron azalmaz )\nEreksi yonda güçlük, olduğunda uzama\nYavaş ve güçsüz meni çıkarma\nBu değişimleri etkileyen en önemli faktörler ise söyle sıralanabilir ;\nVücut değişimleri, kas gücünde azalma, çabuk yorulma\nKalp-damar hastalıkları\nSolunum sistemi hastalıkları\nSeker hastalığı\nDejeneratif eklem hastalıkları\nProstat hastalıkları, operasyonlar\nKullanılan bazı ilaçlar ( tansiyon, depresyon vb.)\nAlkol, sigara\nBasarisizlik korkusu\nCinsel ilişki sırasında ölme korkusu\nMonotonluk\nBeklentilerin azalması\nToplumun yaslı cinselliğini yok farz etmesi\nKendine ait bir mekana sahip olamama\nSosyo-ekonomik güçlükler\nHanımlarda olduğu gibi hormon tedavisine gerek yoktur çünkü üretim azalmamıştır. Ancak genel sağlık sorunlarının yanında özellikle damar hastalıklarına bağlı olarak gelişen sertleşme problemi ve prostat büyümesine bağlı idrar sıkıntıları nedeniyle düzenli hekim kontrolleri gereklidir.\nEğer sertleşme olamıyorsa, günümüzde çok çeşitli ve güvenli penim protezler (mutluluk çubuğu) basit operasyonlar ile uygulanabilmektedir.\nProstat büyümesi önemlidir çünkü idrar yolunu tıkayarak çok rahatsız eder. Bu durumda kolay ancak dikkatle gerçekleştirilen operasyonlar basari ile yapılmaktadır. Bu operasyonlardan sonra sertleşme biraz güçleşmekte, meni çıkarma işlevi son bulmaktadır.

Testis kanserine dikkat

Testis kanserine dikkat

Testis kanserleri 15-35 yaş erkeklerde en sık görülen kanser tiplerindendir.Ancak aylık kendi kendine muayene ve semptomların değerlendirilmesi ile hastalık erken dönemde yakalanabilir ve tedavisi kolay bir aşamada müdahale edilebilir.\nTestis kanserlerinde görülen semptomlar:\n*Testislerde küçük ağrılı kitle\n*Scrotumda ağırlık hissi\n*Alt karın bölgesinde veya kasıkta ağrı\n*Testislerde elle herhangibir değişiklik hissedilmesi\n*Scrotumda ani kan veya sıvı toplanması\n*Erken teşhiste en önemli kısım aylık kendi kendine muayenedir.Muayene için en iyi zaman sıcak bir banyo veya duştan sonra scrotumun sıcakla gevşediği andır.\nMuayenede izlenecek adımlar:\n*Aynanın karşısında ayakta durun.Scrotum derisinde herhangibir değişiklik veya şişlik olup olmadığına bakın\n*Herbir testisinizi heriki elinizle muayene edin.Orta parmaklarınız testisin altında, başparmağınız üstünde olmak üzere parmaklarınız arasında testisi nazikçe çevirin.Bir testisiniz diğerinden daha büyükse bu sizi şaşırtmasın.Bu normaldir.\n*Spermi taşıyan ve biriktiren yumuşak ve tubuler bir yapı olan epididymisi bulun.Kanserli kiteler genellikle testisin bu bölgesinde yerleşir.Ancak testisin ön yüzündede görüldüğü olur.\nEğer bu muayene sonucunda bir kitle ile karşılaşırsanız hemen doktorunuza görünün.Bu kitle kanseröz olsun olmasın hemen tedavi edilmezse yayılabilir.Unutmayın testis kanseri özellikle erken teşhis ve tedavi ile yüksek gerileme şansına sahiptir.Hemen tüm hastalarda testis kanseri yalnız tek testiste oluşur.Bu vakalarda erkek sexual ve üretken fonksiyonlarını diğer testisi ile sürdürebilir.

Erkeklerde utanır

Erkeklerde utanır

Amerikan Hastanesi Üroloji Uzmanı Dr. Volkan Ülker, testisi alınan erkeklerin depresyona girseler de protez taktırmaktan utandıklarını söylüyor.\nTestisi alınan her 10 erkekten ancak ikisi protez taktırıyor. Protez testis taktıranların çoğunluğu 20-30 yaş arasında… Ameliyata karar verenlerin en çok sordukları ise "Testisler patlar mı" oluyor. Testisler patlamıyor ve 10 yıl kullanılabiliyor. Ortalama 30 dakikalık operasyonla takılan protezlerin fiyatları, büyüklüğüne göre 150 ile 450 Euro (235-706 YTL) arasında değişiyor. Protezlerin small, medium, large ve ekstra large olmak üzere 4 ayrı boyu var.\nProtez testis uygulaması henüz çok yaygın değil. Doktor tarafından önerildiğinde protez testisi kabul eden erkeklerin gerekçeleri ise estetik ve psikolojik… Amerikan Hastanesi Üroloji Uzmanı Dr. Volkan Ülker, testisini kaybeden erkeklerin depresyona girdiklerini, sevgililerinden ve eşlerinden utandıklarını söylüyor. Uygulamayı en çok tercih edenler, 20-30 yaş arasında yaygın görülen tümörler nedeniyle testislerini kaybedenler. Tümör çocuklarda görüldüğünde de aileler protez takılmasını istiyor. Bu özellikle babaların tercihi. Ergenlik çağındakiler için testisi olmamak önemli bir sorun. Çocuklara takılan testisler, daha sonra büyük boyuttakilerle değiştiriliyor.\nSperm üretimi durmuyor\nTürkiye'de üç yıldır testis protezi satan Estetik Medikal firmasının satış departman sorumlusu Kevser Sucu, kendilerine en çok "Protez patlar mı" sorusunun yöneltildiğini anlatıyor. Sucu, protezin patlamadığını, 10 yıl süreyle kullanılabileceğini belirtiyor. Bu arada protez ameliyatlarından sonra sperm üretimi durmuyor. Ancak testisinin tamamı alınanlarda, operasyon öncesinde sperm alınarak donduruluyor. Bu kişiler, ilerde mikroenjeksiyon yöntemiyle çocuk sahibi olabiliyorlar.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Dumansız hava dişleri koruyor

Dumansız hava dişleri koruyor

Bir taraftan sigara yasağının sınırları, kişileri ne kadar zorlayacağı konuşulurken diğer taraftan uzmanlar her geçen gün sigarasız bir yaşamın sağlığa olan katkılarını sıralamaktadırlar .\nBaşta kalp ve damar hastalıkları, akciğer kanseri gibi ciddi hastalıklara neden olan sigaranın, içerisinde bulundurduğu nikotin ile diş sağlığını da olumsuz yönde etkilediğini belirten Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı sigara içen kişilerin diş ve diş etlerinde çeşitli hastalıklarının gözlenebildiğini kaydediyor.\n"Sigara kullanmak ağız kanseri, dişeti çekilmesi, doku bozuklukları, kötü ağız kokusu, dişeti hastalığına yatkınlık, damakta kırmızı renkli iltihabı oluşumu, dişlerin üzerinde katran artıkları veya koyu kahverengi leke gibi birçok rahatsızlığa neden olmaktadır. Bunun yanında ağız kanseri riskini de arttırdığını belirten Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı "ağız kanserinin özellikle son yıllarda çok yaygın bir şekilde görüldüğünü ve bu hastalığa yakalanmış kişilerin büyük bir çoğunun uzun yıllar sigara kullandığını belirtiyor ve sigara kullanımını bırakma ile bu hastalığa yakalanma riskini azaltabilirsiniz" diyor.\nEstetiği de kaybettiriyor;\nSigara kullanmak diş kaybına ve gülüşünüzün etkisini kaybetmesine neden olur. \n" Sigara içerisindeki nikotin diş yüzeylerine çökerek bir tabaka oluşturur. Bu tabaka diş estetiğini bozduğu gibi ağızda bakteri oluşumunu hızlandırıp dişlerin çürüğe karşı direncini azaltır. Bunun yanı sıra ağzında diş çürüğü olan birinin sigara içmesi çürüğünün daha hızlı bir şekilde yayılmasına neden olur."\nİçmek kadar solumak da zararlı\nSigara içmek kadar dumanı soluyan kişilerin de dişlerinde büyük bir zarar oluşur. Yapılan birçok çalışma sigara içilen ortamlarda bulunan kişilerin sigara içmeseler bile, içen kişiler kadar sigaradan etkilendikleri ortaya koymuştur.Her yıl binlerce pasif içici sadece sigara dumanını soluduğu için çeşitli hastalıklara yakalanmaktadır ve hatta hayatlarını kaybetmektedirler."\nDumansız hava sayesinde kişiler sigarayı bırakırlar mı bilinmez ama sigara içmeyenlerin dişlerinin rahat edeceği kesin.

Dişleri beyazlatmak sorun yaratabilir

Dişleri beyazlatmak sorun yaratabilir

Dişlerini beyazlatarak gülümsemelerini daha parlak ve çekici bir hale getirmek isteyenlere küçük bir uyarımız var. Birçok kişi amatör beyazlatıcı ürünleri kullandıktan sonra diş etlerinde tedirgin edici bir hassasiyet hissetmişlerdir. Özellikle dişlerinizde dolgu, kron ya da diş eti iltihabı varsa beyazlatma işleminin uygun olup ol­mayacağı konusunda mutlaka dişçinize danışmaksınız.\nKozmetik dişçilikte son trent herkesin daha parlak ve çekici gülümsemelere sahip olması yönündedir. Aslında Amerikan Koz­metik Dişçilik Akademisi, dişçilere giden hastaların büyük birçoğunluğunun yalnızca dişlerinin bembeyaz olmasıyla ilgilendiklerini açıklamıştır.\n"Son beş yılda diş beyazlatıcı ürünleri kullanmak isteyen tüke­tici sayısında yüzde 300′lük bir artış söz konusu olmuştur," diyor Wisconsin'li dişçi Christian Kammer.\nBununla birlikte beyazlatıcı bantlar, jetlerle diş macunları gibi herkesin kolaylıkla satın alabileceği bu yeni ürünler her hafta satış rekorlan kırmaya ve yıllık satış miktarları da milyarlarca dolarla ifade edilmeye başlamıştır.\n"Diş yüzeyindeki yemek artıkları ve bakterilerin oluşturduğu yabancı maddeler ve diş taşlarıyla dolu bir ağızda dişlerin beyazla­tılma işleminden önce baştan aşağı temizlenmesi gerekmektedir," diye vurguluyor Dr. Kammer.\nDişçinin yapacağı beyazlatma işlemiyle evde sizin yapacağı­nız işlem arasında çok önemli farklılıklar vardır. Dişçinin muayene-hanesindeki beyazlatıcı maddeler fiyatları 350 ile 600 dolar arasın­da değişen oksijenli sular kullanılarak gerçekleştirilirken evde kul­lanılanların fiyatı bunların ancak yansı kadardır. Eczanelerden her­kesin alabileceği ürünler, içinde çok daha az miktarda oksijenli su bulunan solisyonlar olup fiyatlan 15 ile 40 dolar arasında değiş­mektedir.\n"Amatör olarak dişlerini beyazlatmak isteyenler için eczane­lerde satılan bu ürünler işe yarayabilir ama onlann dişçilerinki ka­dar etkili ya da güçlü olmadıklannı bir süre sonra dişçiye giden has­talar söylemektedirler," diyor Dr. Kammer. Eczanelerden ya da mar­ketlerden satm alınan beyazlatıcı ürünlerin diş minesine ciddi zarar­lar verebileceğini de sözlerine ekliyor, Dr. Kammer.\nGüney California Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma evde yapılan bir haftalık beyazlatma işleminden sonra hastaların yüzde 54′ünde diş etlerinde hafif hassasiyet, yüzde 8′inde or­ta dereceli hassasiyet ve yüzde 4′ünde de ciddi hassasiyetin söz konusu olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Hassas dişler için evde bakım

Hassas dişler için evde bakım

Tatil sezonun açılmasıyla birlikte ilk fırsatta sahil ve deniz kenarlarına giderken kışın özlemini çektiğimiz dondurma ve bol buzlu soğuk içecekler tüketmeye de başladık. Ancak bu durum bazılarına keyif verirken birçok kişi için ise acılı bir deneyim olmaktadır. Eğer sizde dişlerinizi fırçalarken, sıcak yada soğuk gıdalar tüketirken dişlerinizde ani bir acı hissediyorsanız hassas diş denilen yaygın rahatsızlığa sahipsiniz denilebilir. \nHassas dişlerin birden çok sebebi olduğunun altını çizen Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı bunların arasında en yaygın sebebinin ise dişlerde oluşan çürükler olduğunu belirtiyor. Bunun yanı sıra dişlerde oluşan ancak gözle görülemeyen çatlaklar, dişeti rahatsızlıkları, diş gıcırdatma, dişte meydana gelen kırıklar ya da son günlerde duymaya alıştığımız asit erozyonu gibi birbirinden farklı sebeplerin olduğunu söylüyor ve bize hassas dişlere karşı evde uygulayabileceğimiz tavsiyeler de bulunuyor;\nAğız Hijyeni Çok Önemli; Bireylerin ağız bakımlarına gereken ilgiyi göstermediklerini belirten Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı dişlerini düzenli olarak fırçaladıklarını belirten bireylerin bile dişlerinin yarısını fırçaladıklarını belirtiyor. İyi fırçalanmayan dişlerde plak birikimi oluştuğunu bununda diş çürüğü, diş eti hastalıkları gibi pek çok hastalığa neden olduğunun altını çiziyor. Her bir dişin fırçalandığından emin olunarak dişlerin 2-3 dakika boyunca fırçalanması gerektiğini belirten Kazandı fırçanın ulaşılamadığı yerlerde ise diş ipi kullanımın öneminin üzerinde duruyor.Bunun yanında düzenli olarak diş hekiminizi ziyaret edip dişlerinizi kontrol ettirip temizletmeniz sizi dişeti hastalıklarından koruyacaktır.\nHer Diş Fırçası Size Uygun Değildir; Kendinize uygun bir diş fırçası tercih edin. Sert diş fırçalarıyla dişlerinizde istediğiniz temizliği gerçekleştirdiğinizi düşünebilirsiniz. Ancak sert diş fırçaları diş yüzeyinde ciddi aşınmalara neden olurlar\nÖzel Diş MacunlarınıTercih Edin; Hassas dişler için üretilmiş çeşitli diş macunları vardır. Bunların düzenli olarak kullanılması büyük rahatlama sağlayabilir. \nTükettiğiniz Gıdalar Önemlidir; Asit içeren yiyecek ve içeceklerin çok sık tüketilmesi zamanla dişler de erozyon meydana gelmesine neden olur. Bu durum sonucu ise dişlerde hassasiyet oluşur. Bunu önlemek için ise yapılması gereken asitli içecekler tüketirken pipet kullanılmasıdır. \nDişlerinizi Gıcırdatıyorsanız Tedavi Olun; Günümüzde bireyler arasında en sık karşılaşılan rahatsızlık olan diş gıcırdatma ya da sıkma sorunuda dişlerde hassasiyet oluşmasına neden olabilir. Bu gibi şikayetleri olan bir çok hastası olduğunu belirten Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı onlara gece kullanmaları için bir gece plağı verdiklerini böylece dişlerini sıkmayan hastaların dişlerindeki hassasiyetin zamanla azaldığını belirtiyor. \nDişlerinizde ki hassasiyetin neden meydana geldiğinin en doğru kararını diş hekiminiz tarafından verileceğini de belirten Kazandı bu sayede gerekli olan tedaviyi de uygulayacaktır diyor.

Sağlıksız dişlerinizin sebebi çocukluk hatalarınız değil

Sağlıksız dişlerinizin sebebi çocukluk hatalarınız değil

Dişlerinizdeki çürüklerin sebebi olarak çocukken tükettiğiniz şekerli gıdaları görmekten vazgeçin. Yapılan son araştırmaya göre kişilerin sağlıksız dişlere sahip olmalarının onların çocukluk dönemlerindeki alışkanlıklarıyla bir ilgisi yok. \nDişlerinin sağlıksız olmasından şikayet eden, sürekli diş ağrısı çeken kişiler genellikle çocukken dişlerine iyi bakmadıkları için sıkıntı çektiklerine inanırlar. Oysa yapılan son araştırma yetişkin yaşlardaki hayat standartlarının dişlerin sağlıklı ya da sağlıksız olmasını etkilediğini göstermektedir. Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı son yıllarda yapılan araştırmaya göre kişilerin yaşlarının ilerledikçe kalıtımsal özelliklerinin ve küçükken yapılan hatalarının kaybolacağını, bu durumda sağlıklı dişlere sahip olmak için şu an dişlerinize verdiğiniz önemin asıl olduğunun altını çiziyor.\nKötü alışkanlıklar;\nAğız ve diş sağlığımızı kötü yönde etkileyen alışkanlıkların başında hiç şüphe yok ki sigara gelmektedir. Kişi ne kadar çok sigara içiyorsa, diş kaybetme olasılığı da o kadar yüksektir. Bunun için diş hekimlerinin dişlerinizi korumanız için vereceği en önemli tavsiye sigarayı bırakmanız olacaktır. Sigara dışında tükettiğiniz şekerli yiyecekler, asitli içecekler ya da çay kahve gibi dişlerde lekelenmelere neden olan yiyecekleri tüketme sıklığınız da ağız ve diş sağlığınızı etkileyen faktörler arasındadır.\nKişilerin çocukken yaptığı alışkanlıklarının ağız sağlığına olan etkisi kazanacakları olumlu alışkanlık olacaktır. Kişi eğer çocukken diş fırçalama alışkanlığını edinirse bunu ilerleyen yaşlarında da devam ettirir ve böylece sağlıklı ağız ve dişler için ilk adımı atmış olur.\nBütün bunların dışında günde iki defa dişlerini fırçalamanın, diş ipi kullanmamın ve düzenli olarak diş hekiminiz ziyaret etmenin de oldukça önemli olduğunu belirten Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı diş ve diş etlerinde oluşan sorunların henüz başındayken müdahale edilmesi sonucunda kolay bir şekilde tedavi edilebildiğinin de altını çiziyor.

Sağlıklı dişler için yaz bakımı

Sağlıklı dişler için yaz bakımı

Haziran ayının ortalarına girdiğimiz şu günler de havaların ısınması, okulların da tatile girmesiyle tatil sezonu açıldı. Bazılarımız yazlıklarımıza gitmeye hazırlanırken bir kısmımız da tatil yörelerini ve tatil fırsatlarını araştırmaya başladı. Tatile daha zinde bir şekilde gitmek isteyenlerimiz ise kendilerine çeki düzen vermeye başladılar. Peki dış görünüşümüze bu kadar önem verirken ağız ve diş sağlığımızı da bu kadar önemsiyor muyuz? Kışın yediklerimizin de etkisiyle yeterince dikkat etmediğimiz ağız ve diş sağlığımıza özen göstermenin tam zamanı olduğunu belirten Diş Hekimi Onur Öztürk yaza güzel dişlerle girmek ve tatilde sıkıntı çekmemek için önerilerde bulunuyor.\nİşte diş hekimi onur öztürk'ün diş sağlımız için verdiği öneriler;\n* Tatilde Olduğunuz İçin Ağız Bakımınızı İhmal Etmeyin; Ağız ve diş bakımını düzenli olarak yapmak ağız hijyeni için oldukça önemlidir. Düzenli olarak fırçalanmayan dişlerde çürükler, diş etlerinde rahatsızlıklar başta olmak üzere bir sürü sorun oluşabilir. Bunu engellemek için tatildeyken de günde 2 defa dişlerinizi fırçalamayı ve diş ipi kullanmayı ihmal etmeyin.\n* Tatil Öncesi Diş Hekimizi Ziyaret Edin; Dişinizde oluşan bir çürük her zaman kendini önceden hissettirmez. İhmal edilen diş hekimi ziyareti sonucunda diş ağrısıyla tatilde karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu durumu engellemek için tatile çıkmadan önce diş hekiminizi ziyaret edin ve oluşabilecek bir problem varsa önceden müdahale ettirin.\n* Su İçmek Önemli Yemek yedikten sonra dişleriniz için yapacağınız en iyi şey su veya süt içmektir. Yemekten sonra içilen bir bardak su, yemek parçalarını ağızdan uzaklaştırır ve ağızdaki asidik ortamı nötrler.\n* Diş Taşlarına Elveda; Diş taşları, tükürüğünüzdeki minerallerin dişlerde oluşan bakteri plaklarının üstüne çökmesiyle meydana gelirler. Düzenli olarak temizlenmeyen diş taşları görsel olarak kötü bir görünümün yanı sıra diş eti iltihabı ve diş eti hastalıklarına da neden olurlar. Ağız kokusuna da yol açar. Diş hekiminize yapacağınız yarım saatlik bir ziyaret ile diş taşlarınızı temizlettirip hem sağlıklı hem de daha temiz görünen dişlere kavuşabilirsiniz.\n* Sert Tatlılardan Uzak Durun; Özellikle çocukların yemekten büyük keyif aldıkları sert ve yapışkanlı tatlılar ağzın içinde temizlenmesi zor alanlarda bakterilere ve hatta diş kırıklarına neden olabilirler. Mümkün olduğunca bu tür gıdalardan uzak durmak gerekmektedir. Bu yiyecekler yenildiği takdirde ise dişlerden arınıdırma işlemi büyük bir titizlikle yapılmalıdır.\n* Sigaraya Hayır; Sayısız hastalığın nedeni olarak gösterilen sigara ağız ve diş sağlımızı da etkilemektedir. Sigarayı bu yaz bırakıp sadece sağlıklı dişlere değil aynı zamanda sağlıklı bir yaşama da adım atın.\n* Asitli İçeceklerden Uzak Durun; Özellikle yazın bir çoğumuzun tercihi olan asitli içecekler dişler de asit erozyonu başta olmak üzere birçok hasara neden olmaktadır. Bunun yerine asit içermeyen içecekler tercih edin ya da bu tür içekler tüketirken pipet kullanın.\n* Diş Hasssiyeti Önemli; Yazın tercih edilen soğuk içecek ve yiyeceklerle kendini hissettiren diş hassasiyetinin küçük ama rahatsız edici bir problem olduğunu belirten Öztürk bunun için; hassasiyet için üretilmiş özel diş macunlarını, çok sert olmayan diş fırçalarını tercih etmenizi ve genel ağız bakımını ihmal etmemenizi öneriyor. Bu önlemlere rağmen geçmeyen hassasiyet durumlarında ise diş hekimize başvurmanız gerektiğini belirtiyor.\n* Tatilin Tadını Beyaz Dişlerle Çıkartın; Son yıllarda hem Avrupa ve Amerika'da hem de ülkemizde oldukça rağbet edilen bir tedavi ve estetik yöntemi olan diş beyazlatma yöntemi klinik ortamında bir saat kadar kısa bir sürede yapılmaktadır. Ev ve ofis olmak üzere iki farklı şekilde uygulanan tedavi yöntemlerinden birini seçerek sizde bembeyaz dişlere sahip olabilirsiniz. \nPlusdent Clinic

Ağız kokusuna son!

Ağız kokusuna son!

Çok basit bir yöntemi var! Diş bakımının püf noktaları.\nDiş fırçalama konusunda doğru bilinen yanlışlar ve önemsenmeyen detaylar, ağız sağlığının bozulmasına neden oluyor. Diş macununun ıslatılmaması gerektiğini belirten uzmanlar, yemeklerden hemen sonra dişlerin fırçalanmasını ise tavsiye etmiyor.\nDt. Hacer Esved Alireisoğlu, yemeklerden hemen sonra dişleri fırçalamak besinlerdeki asitlerin ağızda dağılmasına neden olduğu için dişleri zayıflattığını belirterek, dişlerin yemeklerden en az bir saat sonra fırçalamanın daha uygun olduğunu söyledi.\nTürkiye'de ağız ve diş sağlığına yeterince önem verilmediğini kaydeden Alireisoğlu, diş sağlığı konusunda yapılan hataları şöyle sıraladı: "Diş macununun bilinenin aksine suyla ıslatılmaması gerekir. Islanan diş macunu etken maddesini kaybeder. Diş macunu leblebi tanesi büyüklüğünde kullanılmalıdır. Unutmayalım ki diş macunu sadece diş fırçalamayı kolaylaştırıcı bir ajandır."\n"NE KADAR UZUN FIRÇALARSAM O KADAR İYİ" DİYE DÜŞÜNMEYİN\n"Diş temizliği hakkında bilinen yanlışlardan biri de, dişleri uzun süre ve sert şekilde fırçalayarak daha çok bakteri öldürüldüğü inancıdır. Yapılan araştırmalar 2 dakikayı aşan fırçalamanın daha çok bakteri öldürmediğini gösteriyor. Dişlerin günde en az bir kez 2 dakika süreyle çok sert olmadan fırçalanması ve diş ipi kullanımıyla ideal bir diş temizliği sağlanabilir. Sigara, çay ve kahve tüketimi fazla olanlarda meydana gelen\ndil pası kokuya neden olabilir. Bu durumda dişler fırçalandıktan sonra dili de fırçalamak gerekir."\nARITICI GIDALAR TÜKETİN\n"Doğal diş fırçası olarak bilinen elmanın yanı sıra çiğ havuç, patlamış mısır ve kereviz özellikle yemek aralarında tüketildiğinde mekanik bir\ntemizlik sağlayacaktır. Sabahları elma sirkesiyle gargara yapın ve sonra dişlerinizi fırçalayın. Sirke, lekelerin yok olmasına, dişlerinizin beyazlamasına ve diş etlerinizdeki mikropların ölmesine yardım eder."\nAĞIZ KOKUSU İÇİN KAHVE ÇEKİRDEĞİ ÇİĞNEYİN\n"Ağız kokusu gündelik yaşamda insanı sosyal ve psikolojik olarak etkileyen bir rahatsızlıktır. Kötü ağız kokusu, hem kişiyi etkiler hem de çoğu zaman mahçubiyete sebep olur. Ağız boşluğunda yaşayan bakterilerin artıkları olan sülfürlü bileşikler kötü kokuya yol açar. Kahve çekirdeği çiğnemek bu sülfür bileşenlerini ortadan kaldırır. Kakao çekirdeğindeki antibakteriyal içerik nedeniyle, çikolata dişlere zarar vermiyor. Şekerlemeler ise dişlerin baş düşmanı. Meyve sularındaki asit ise her türlü dişe zararlı. Aynı şekilde laktoz içeren süt de, diş çürüklerine yol açıyor."\nYEMEĞİ PEYNİRLE SONLANDIRIN\n"Meyve suları, tatlılar, sert kıvamlı şekerler, karamel, muz gibi yiyecekler dişlerde çürük oluşturma riskini artırıyor. Tatlı yedikten sonra süt, ayran içmek ve peynir yemek, şekerin ve ortaya çıkan asidin zararlı etkilerini önler. Ph seviyesini kontrol ettiğinden dişler için koruyucu kalkan oluşturur."\nCihan\nKaynak: http://www.haberturk.com/saglik/haber/570658-agiz-kokusuna-son

Eyvah sevgilimin ağzı kokuyor

Eyvah sevgilimin ağzı kokuyor

Ağzınızın kokmaması için özen gösterebilir ya da önlemler alabilirsiniz. Ancak sevgilinizin, patronunuzun ya da iş arkadaşlarınızın ağzı kokuyorsa… Bu durumda ne yapmanız gerektiğini biliyor musunuz?\nDiş Hekimi Özlem Acar size bu durumda yardımcı olabilecek birkaç öneride bulunuyor;\nAğzında koku hissettiğiniz kişiye naneli bir sakız çiğnemesini önerin. Nazik olmak istiyorsanız ilk önce kendiniz bir tane alın ve daha sonra ona verin.\nİçecek bir şey önerin. Bazen kişilerin ağızları kuruduğu için de kokabilir. Her hangi bir içecek ya da bir bardak su da ağzındaki kuruluğun geçmesine neden olabilir.\nAğız bakımından bahsedin. Bazı kişiler ağız bakımlarını ihmal edebilirler. Bu durum onların ağızlarında bir koku oluşmasına neden olabilir. Günlük ağız ve diş bakımı; günde iki defa diş fırçalama, diş ipi ve ağız gargarası kullanımı şeklinde olmalıdır.\nKişi uzun zamandan beri geçmeyen bir ağız kokusuna sahipse, diş hekimine gitmesi konusunda öneride bulunun. Dişlerdeki bir çürük ya da biriken plaklar da ağız kokusuna neden olabilir. Bu durumda ise diş hekiminin müdahalesi dışında hiçbir uygulama ağız kokusunu gidermez.\nBazen dişleriniz ya da yediklerinizin dışında bir nedenle de ağzınız kokabilir. Ağız kokusu sinüzit, boğaz enfeksiyonu, mide problemleri gibi herhangi bir rahatsızlığın da habercisi olabilir. Bu gibi durumlarda kişinin daha detaylı bir muayeneden geçmesi gerekebilir.\nBu ve bunun gibi pratik önerilerin kısa süreli bir çözüm yarattığını belirten Acar, sadece ağzınızın kokmaması için değil aynı zamanda sağlıklı dişler içinde altı ayda bir düzenli olarak diş hekimi ziyaretlerinin ihmal edilmeden yapılması gerektiğini söylüyor. Böylelikle daha kolay bir tedavi yöntemi ile daha ciddi bir sorun ile karşılaşmadan rahatsızlığınızın giderilebileceğini söyleyen Acar, her hastalıkta olduğu gibi diş tedavilerinde de erken teşhisin önemini vurguluyor.

Elektrikli diş fırçalarının kullanımı kolaydır

Elektrikli diş fırçalarının kullanımı kolaydır

Elektrikli diş fırçalanyla diğer otomatik aletlere o kadar çok para vermeye değer mi? Eğer dişlerinizi iyice firçalayamıyorsamz bu sorunun yanıtı evetdir. Yok eğer dişçinizin uyansı doğrultusun­da dişlerinizi fırçalayabiliyorsanız yanıt hayırdır.\nDr. Mark Harris'in herkesin şunu bilmesini istiyor: "Dişlerin fırçalanması yerlerin ovulup fırçalanmasına benzemez."\nDr. Harris bu sözlerle ne demek istediğini de şöyle açıklıyor: "Bazı insanlar sert fırçalarla dişlerini yine aynı sertlikte fırçalama­larının çok iyi sonuçlar doğuracağını düşünürler ama dişlerin ara­sında ve yüzeyinde oluşan bakteriler ve yemek artıklan ovalamakla çıkmaz. Yumuşak fırçalarla dişlerinize daha az zarar verirsiniz. Ba­zı yaşlılar sert fırçalamanın bedelim dişlerinde oluşan oyuklarla öde­mek zorunda kalmaktadırlar."\nEn etkili fırçalama türü yumuşak hareketlerle ve günde üç kez yapılan fırçalamadır. "Her yemekten sonra dişlerinizi fırçalarsanız günde bir kez kullanacağınız elektrikli diş fırçasından daha yararlı bir şey yapmış olursunuz."\nÖte yandan, Dr. Harris, "Bazı insanlar talimatları kesinlikle dinlemezler. Arabalarını yıkar gibi sert hareketlerle dişlerini fırça­larlar ve hem dişlerine hem de diş etlerine zarar verirler. Bu tür in­sanların arabalarını yıkatmaya götürmelerini ve dişlerinin temizliği için de elektrikli diş fırçası satın almalarını öneririm," diye ekliyor.\nAma çürüklerin ve diş eti hastalıklarının önlenmesi dişlerin çok iyi temizlenmesine bağlıdır. "Hangi diş fırçasını kullanırsamz kullanın bunun ağzınızın içinde her tarafa uzandığından emin olma­lısınız. Dişlerin arasındaki yemek artıklarının da temizlenmesi ge­rekir. Eğer arkadaki dişlere ulaşamıyorsanız en arkadaki dişlerinize ulaşabilecek yeni bir diş fırçası satın almalısınız."\nMayo Klinik doğru fırçalamayla diş ipliğinin düzenli bir şekil­de kullanımının elektrikli ürünlerin kullanımı kadar etkili oldu­ğunu saptamıştır. Romatizma gibi eklem hastalıkları olanların elektrikli diş fırçalarını ve elektrikli diş ipliği cihazını kullanma­ları öneriliyor.

Bebek cinsiyet tayini

Bebek cinsiyet tayini

Antik Çin, Mısır ve Yunan uygarlıklarından beri insanoğlu doğacak bebeğinin cinsiyetini doğmadan önce saptayacak ve istediği cinsiyette bebek sahibi olmasını sağlayacak fomüllerin peşinde koşmuştur. Bu konuda sayısız hurafe, halk öyküsü ve sihirli öneriler ortaya atılmıştır. Günümüzde bile bazı "otoriteler!" ve "konunun uzmanları!" çiftlere istedikleri cinsiyette çocuk sahibi olabilmeleri için yüzdeyüz garantili! öğütler vermeye devam etmektedirler. Maalesef sadece bizim toplumumuzda değil en gelişmiş toplumlarda bile bu tür hokkabazlar rağbet görmektedir. Erkek bebek için Y kromozomu taşıyan, kız bebek için ise X kromozomuna sahip spermin yumurtayı döllemesinin gerektiği bir asırdan beri bilinmesine rağmen1970′lerde Y kromozomu taşıyan spermlerin X'lerden ayrılabileceğinin keşfi ile isteyene istediği çocuğu vermenin bilimsel ve gerçekçi yolu açılmıştır.\nZaman içerisinde yüksek teknolojiler geliştikçe X ve Y spermlerinin özellikleri daha iyi anlaşılmış ve bunları ayırmak için değişik teknikler gelişmiştir. 1998 yılında Virginia'a da yapılan bir çalışmanın sonuçları spermlerin ayrılmasında yeni bir tekniği dünyaya duyurmuştur. Bu teknik X ve Y spermlerin içerdikleri DNA oranlarına göre Y spermlerinin daha küçük ve hafif olmasına ve hareket hızlarına dayanmaktadır. Erkeğin ejekulatı (menisi) filtre edilmekte ve daha sonra basınç altında çok ince ve çokuzun bir tüpe verilmektedir.Bu spermlerin neredeyse tek tek boruda ilerlemelerini sağlamaktadır. Tüpün diğer ucu ikiye ayrılmakta ve birtkım teknikler ile X ve Y içeren spermler ayrılmaktadır. Bu sistemin başarı oranı X yani kız için %85 iken erkek yani Y içinse %65 olarak bulunmuştur.\nTeknoloji gerektirmeyen ve kişilerin kendilerinin uygulayabileceği bir yöntem de 1989 yılında tanımlanmıştır. Bu sistemde de Y spermlerinin daha küçük ve hızlı olduğu varsayımından yola çıkılmakta ve ilişki zamanlaması ile istenilen cinsiyette bebek sahibi olmak için öneriler verilmektedir. Buna göre erkek bebek isteyen çiftler öncelikle yumurtlama anını saptamak için piyasada satılan kitleri günde 2 defa kullanmalı, testteki renk değişimine göre ovülasyonun 24 saat içinde olacağı saptandıktan sonra tek bir sefer ilişkde bulunmalı, bu ilişki renk değişiminden sonraki 24 saat içinde olmalı, ve derin penetrasyonu sağlayacak pozisyonlar tercih edilmelidir. Bu sayede hızlı yüzen Y spermleri daha çabuk tüplere varabilecektir. Kadının erkeğin boşalmasından önce orgazm olması da şansı arttıracaktır.Kadının orgazmı vajendeki pH dengesini alkali yönde değiştirerek sperm ile serviks salgılarının temasını güçlendirecektir. Ek olarak ilişkiden 1 saat önce kafein içeren içeceklerin alınması spermlerin hızını arttıracaktır. İlişkiden önce 3-4 gün süre ile erkeğin boşalmaması şarttır. Bu sayede erkeğin sperm sayısı yükselecektir. Kız isteyenler için de bunun tam tersini yapmak gerekmektedir. Ovülasyonkitine gerek yoktur ve adet kanaması sona erdikten sonra sık cinsel ilişkide bulunmak yeterlidir.\nAncak son zamanlarda yapılan çalışmalar bu yöntemin Tabiat Ana'nın verdiği olaslıklardan daha yüksek başarılar vermediğini ortaya koymuştur.\nİstenilen cinste bebek sahibi olmanın en garantili yolu embryo seçimidir. Tüp bebek uygulamalarında embryo birkaç hücreli hale geldiğinde hücrelerden biri alınarak Y kormozomu baklır ve eğer istenilen cinsiyette ise rahimne yerleştirilir. Bu yöntemin başarı şansı %100 dür.\nEtik Yönü\nCinsiyet tayininin en önemli engelleyicisi işin etik yönüdür. Herhangi bir sebep olmadan çiftlere istedikleri cinsiyette bebek sahbi olmaları konusunda yardımcı olmak doğanın hassas dengelerini bozacaktır.Değişik toplumlarda farklı istekler olmasına rağmen özellikle ülkemizde erkek çocuğa olan merak geri dönüşü mümkün olmayan zararlar doğurabilir. Bu yöntemler sadece belirli hastalıkların varlığında kullanılmalıdır. Örneğin X-e bağlı geçiş gösteren kromozom bozukluğu olan çiftlerden doğacak kız bebekler %100 hasta olacağından bu tür çiftlerde yoğun çocuk isteği var ise değişik yöntemler ile kız bebek sahibi olmaları engellenebilir.

Bebeğinizin uzmanı sizsiniz

Bebeğinizin uzmanı sizsiniz

Bebeğiniz dünyaya geldiğinde isteseniz de istemeseniz de, arkadaşınız olsun olmasın, her­kesin bebeğinizle ilgili tavsiye vermeye hazır olduğunu göreceksiniz. Bu tavsiyelerden bir kısmı gerçekten işinize yarayabilir. Deneyim sahibi anne-babalar nereden ayakkabı alınacağından çamaşırların nasıl yıkanacağına, ya da bebek ağladığında ne yapılacağına kadar pek çok işe yarar bilgi verebilir. Anne-baba olma yo­lunda tavsiyelerine güvenebileceğiniz kişilerin kıymetini bilin ve ihtiyacınız olduğunda dene­yimlerinden faydalanın.\nDiğer taraftan her tavsiye de size uyacak de­ğildir. Hangi tavsiyeye kulak asmayacağınıza karar vermekte pek zorluk çekmezsiniz. Mesela size yanlış gelen; bebeğinize yapamayacağınız ya da aranıza mesafe koyacak tavsiyelere uy­mamak akıllıca olacaktır.\nÇocuk yetiştirme tavsiyelerinin talihsiz bir yanı da vardır. Bir anne olarak özgüveninizi yerle bir edebilir. Sezgileriniz size bir şey söyler an­cak anneniz, kayınvalideniz, kardeşiniz ve en yakın dostunuz buna karşı çıkabilir. Bunca ka­labalık karşısında iç sesinizi duyamaz olursu­nuz. Sizden deneyimli biri daha farklı bir yol izlemeniz gerektiğini söylediğinde yaptığınız­dan emin olmak zor olacaktır.\nBu sizin hatanız değildir. Bebeğinizi çok sev­diğinizden onun için en iyisini isteyeceksiniz. Uzun vadede onun mutluluğu için; bir kitabın, bir doktorun ya da sokakta karşılaştığınız yaşlı bir kadının söylemesi fark etmez neredeyse her şeyi yapmaya kalkarsınız. Minik ve yardıma muhtaç bir insanla ilgilenme sorumluluğu bir anneyi yıldırabilir. Ne kadar çabalarsanız çabala­yın, yaptığınız işin ağırlığını her daim üzeriniz­de hissedeceksiniz.\nBebeğinizin verdiği ipuçlarından onun ihti­yaçlarını karşılayabildiğiniz sürece, bu işte yeni olsanız da, bebeğiniz için verdiğiniz kararlara güvenebilirsiniz. Süreç içinde bazı önyargılarınız­dan kurtulacaksınız. Bebeğinizle geçirdiğiniz sü­re, bazen mantığa ayrı gelse de, sizi bu eşsiz bi­rey hakkında işin uzman yapacaktır.\nSezgilerine güvenen bir anne olmanız, çev­renizdekiler hata yaptığınızı söylediğinde sar­sılmayacağınız anlamına gelmez. Özellikle annelik dergilerinde yazılanları görünce doğru olanı yapıp yapmadığınızı düşüneceksiniz. An­neniz ya da en yakın dostunuz gibi değer verdi­ğiniz birinden bir tavsiye geldiğinde kendi kararlarınızın arkasında durmak kolay olmaya­caktır. Bir işte acemiyseniz, sevdiğiniz ve say­dığınız birinden onay almak istersiniz. Destek görmeden kendi bildiğiniz yoldan gitmek zor olacaktır.\nYeni anneler için istemedikleri tavsiye ve eleş­tirilere katlanmak büyük bir problemdir. Bağım­sız bir yetişkin olduğunuzu göstermek ya da an­neliğin sorumluluklarını kaldırabilme gibi pek çok duygusal mevzu ortaya çıkacaktır. Tartışma isteğiniz ağır basar, ancak böylesi duygusal bir dönemde ilişkiniz bozulmasın diye tereddüt eder­siniz. Ne diyeceğinizi bilemez olursunuz. Zaten hassas olan bir durumda yüzleşmek, pek iyi so­nuçlar doğurmaz.\nTavsiyelerde bulunan insanların içtenlikle si­zin için en iyisini istediklerini unutmayın. Sizi ve bebeğinizi çok sevdiklerinden, işleri sizin için kolaylaştırmak isteyeceklerdir. Bunu aklınızdan çıkarmayın ve onlara teşekkür edin. "Biliyorum benim zorlandığımı düşünüyorsun. İlgin için çok teşekkür ederim ama bebeğimi ağlarken gör­mek beni yıkar." diyebilirsiniz. "Bu hafta bir ak­şam, yemek getirebilirsin belki." deyip onlara başka bir yardım yolu önerebilirsiniz.\nİyi niyetlerle birlikte, onların da kendi ebeveynlik tecrübelerini onaylatma ihtiyacıyla, tav­siyeleri birbirine karışır. Anneniz emzirmeyi tercih etmediyse sizin bebeğinizi emzirme kararını­zı endişeyle karşılayabilir. Sanki size yeterince iyi annelik yapmadığını ima ediyormuşsunuz gibi algılayabilir. Kendi asabi bebekleri, sözde uzmanların tavsiyeleriyle ağlamaktan yorgun düşerken, sizin kollarınızda sakin sakin duran bebeğinizi kıskanan bazı çiftler, her ne kadar piş­man olsalar da size tavsiyesine uydukları kitabı verebilirler. Yeni, gelişmiş ve psikolojik açıdan daha iyi olan bebek yetiştirme yönteminizle övünmek yerine, o insanların da kendi durumla­rına uygun olarak ellerindeki bilgilerle, ellerin­den gelenin en iyisini yaptıklarının farkına va­rın. Onların özellikle beğendiğiniz bir yöntemi varsa onun hakkında konuşmayı tercih edin. Bir süre sonra kimlerle bilgi paylaşımı yapabilece­ğinizi öğreneceksiniz.\nBilgi paylaşımı eleştirileri etkisiz hale getir­mek için iyi bir yoldur. Birkaç, temel gerçek ha­rikalar yaratabilir. Mesela; "en mükemmel be­sin olduğundan anne sütü çok çabuk hazmedilir ve bebek kısa sürede acıkır." ya da "ilk 6 haf­tada daha çok kucağa alınan bebekler sonraları daha az ağlarlar." gibi. Gerçekler üzerine tartış­mak zordur. Ayrıca "her bebek farklıdır." diye­rek insanları atlatabilirsiniz. Veyahut "biz bebe­ğimizi tanıyoruz, böylesi işimizi görüyor." de­yip konuyu değiştirebilirsiniz.\nBebek ağladığında ne yapılacağı ve nerede uyuması gerektiği en dikkat çeken iki tartışma konusudur. Genelde insanların istediği bebeğin bağımsız olabilmesidir. Eğer bebeğinizi sakin­leştirmek için fazlaca kucağınıza alırsanız, bazı­ları onu şımarttığınızı ve bırakmanıza izin ver­meyeceğini söyleyecektir. Unutmayın ki bebek­ler bir mantık dizgisi geliştirmezler. Anne-babasıyla yakınlık kurma ihtiyacını karşılamak, tüm hayatı boyunca annesine yapışıp kalmasına ne­den olmaz, aksine onu bağımsız olmaya hazır­lar. Bebeğinizle birlikte uyumak aşağı yukarı aynı eleştirileri getirir. İnsanlar erken yaşlardaki bağ­lılığın, ilerleyen yıllarda bağımsızlığı destekle­diği fikrini kabullenmekte zorlanırlar. Belki de kendi bağımsızlık anlayışları, güven ve itimat üzerine kurulu olmadığı içindir.\nÇiçeği burnunda bir anne olarak eleştirileri olgun bir tavırla karşılamalısınız. Başka bakış açılarına da değer vermeli, her zaman haklı olduğunuzu savunmamalısmız. Kendinizi savunmaşız, kendine güvenemeyen ve de aşırı yor­gun hissederken bunu kabullenmek kolay olmayacaktır. Ama unutmayın, bebeğinizin uzmanı sizsiniz. Birkaç gün boyunca sürekli onunla bir­likte olmak size bu hakkı verir. Bu yüzden sezgilerinizi ve bebeğinizin ipuçlarını izleyin. Birkaç ay içerisinde mutlu ve huzurlu bebeği­niz, sizin ilgili bir anne olduğunuzun başlıca ka­nıtı olacaktır. Eleştirenler doğru yaptığınızı kabul etmek zorunda kalacak, siz de bir anne olarak kendinze güven kazanacaksınız.

Mükemmel olmak zorunda değilsiniz

Mükemmel olmak zorunda değilsiniz

Bazı kadınlar doğuştan mükemmeliyetçidir ya da yetiştirilme şekilleri onları bu duruma ge­tirir. Hayatlanndaki her şey kusursuz olmalıdır. En iyi işte çalışmak, en mükemmel eşi bulmak ve en mutlu yuvayı kurmakla yükümlü hisse­derler kendilerini.\nBazı kadınlar ise, anne olduklarında mükem­meliyetçi oluverirler. Çocukları için her şeyin eksiksiz olmasını dilerler. Kendilerinin hayatta karşılaştıktan olumsuzlukları, çocuklarının ya­şamasını engellemeye adarlar kendilerini. Bu şekilde çocuklannm ömür boyu mutlu ve sağ­lıklı bir hayat yaşayacaklannı düşünürler.\nHamilelikleri süresince iyi beslenip yasak yiyeceklere ellerini dahi sürmezler. Doğumla­rının en iyi hastanede en konforlu şekilde gerçekleşmesi için ellerinden geleni yaparlar. Anne sütünün bu dönem için en sağlıklı besin oldu­ğunu bildiklerinden minik bebeklerini mümkün olduğu kadar uzun emzirirler. Çocuklarının bo­yu akranlarına göre kısa ise panik olurlar.\nMükemmeliyetçiliğin bedeli çoğu kez ağır olur. Her ne kadar bebek gelişimi üzerine yazıl­mış kitaplan hatmedip, izlenmesi gereken tüm videoları izlemiş olsanız da, çocuğunuzun ha­yatı planladığınız gibi kusursuz olmayabilir. Zi­ra sizin yaklaşımınız, çocuğunuzun yaptığı hatalan kabullenmesini güçleştirecek ve bu da hatalannı görüp ders çıkarabilme kabiliyetinin ge­lişmesini engelleyecektir.\nHer zaman mükemmel olmak, her şeyi doğ­ru yapmak, en iyisi için savaşmak zorunda de­ğilsiniz. Kendinizi içinizde var olan annelik güdüsüne teslim ettiğiniz takdirde, zaten bebeğini­zin ihtiyaçlarına karşılık verecek özelliklere sa­hip olduğunuzu fark edeceksiniz. Hem bebeği­nize, hem de kendinize hata yapma alanlan ver­meniz, aranızdaki ilişkideki hayal kınkhklarını azaltacaktır.\nEmzirmeyi ele alalım. Anne sütünün bebek­ler için en iyisi olduğu, bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek. Her ne kadar başlangıçta uzmanların tavsiyeleri üzerine emzirmeyi tercih ettiyseniz de, bir süre sonra bundan ne kadar ke­yif aldığınızı fark edip bebeğinizi mükemmeliyetçilik adına değil, aranızda oluşan bağın bü­yüsüne kapılıp emziriyor olacaksınız. Ancak eğer emzirme problemlerinizi çözemiyorsanız ve bu sizin için bir işkence haline gelmişse, bebeğini­zi, sütünüzü uygun aletlerle sağmak suretiyle bes­leyebilirsiniz.\nKendi sağlık ve sıhhatiniz için emzirirken beslenmenize dikkat etmek gerektiğinin farkın­dasınız. Ancak bazen canınız abur cubur çeki­yor. Kremalı bisküvilere ya da cipslere dayana­mıyorsunuz. Kendinizi tutmanıza gerek yok. Hamilelik sonrası önerilen diyetlere harfiyen uymak zorunda değilsiniz. Ara sıra küçük kaça­maklar yapıp, ertesi gün sağlıklı beslenerek açı­ğı kapatabilirsiniz.\nMükemmeliyetçi annelerin takıldıkları bir diğer konu ise, bebeklerinin ağlamalarıdır. Be­beğiniz her ağladığında onu susturmanın müm­kün olmadığını kabullenmelisiniz. Ağlayan be­beğinizin ihtiyaçlannı karşılamak elbette ki gö­reviniz ancak yapabileceklerinizin sınırlı oldu­ğunu aklınızdan çıkarmayın. Bebeğinizi susturamadığmız zamanlarda kendinizi suçlamak yer­siz. Emin olun, dünyadaki en mükemmel anne\nbile bu konuda çoğu kez başarılı olamaz.\nEvinizin her daim düzenli ve temiz olması gerekmez. Hiç kimse, vaktinin çoğunu bebeği­nin bakımına adayan yeni bir annenin evinin pı­rıl pırıl olmasını beklemez. Hayatın her alanın­da mükemmel olmaya çalışmak sizi fazlasıyla yorar. Bırakın sehpanızm üstünde biraz toz biriksin. Sizce minik bebeğinizin mi size daha çok ihtiyacı var, yoksa kirlenen pencereleriniz mi?\nEv işlerim ikinci plana atmanız, tüm işlerden elinizi ayağınızı çekmeniz anlamına gelmez. Etrafı göz zevkinizi tatmin edecek kadar toplayıp, hafif bir temizlik yapmak size iyi gelecek­tir. Tabii bu konuda da eşinizden yardım iste­meyi ihmal etmemelisiniz. Evinizin modader­gilerinde gördüğünüz o muhteşem evler gibi görünmesini istemeniz normal, ancak bunun için kendinize biraz zaman tanıyın. Günün bi­rinde çocuğunuz ya da çocuklarınız büyüdüğün­de hep hayal ettiğiniz evlerden birine sahip ola­bilirsiniz. Ama bebeğiniz tekrar bebek olama­yacaktır. Anın keyfini çıkarmaya bakın.\nKafanızdaki "mükemmel anne" imajı, anın tadını çıkarmanıza engel teşkil ediyorsa, derin bir nefes alıp, sahip olduğunuz şartlarda yapabileceğinizin en iyisini yapıyor olduğunuzu ken­dinize hatırlatın. Çocukluğunuzdan beri bilin­cinize yerleştirilen anne modelini bir kenara bırakip, bebeğinizle kurmuş olduğunuz diyalogun tadını çıkarmaya bakın. Her an bebeğinizle uyum içindeyseniz, bebeğinizin ihtiyaç duyduğu mü­kemmel annenin ta kendisisinizdir.