28 Temmuz 2011 Perşembe

Penis Eğrilikleri

Penis Eğrilikleri

1)Doğuştan olan penis eğrilikleri genellikle erkeğin cinsel aktif sürece girdiği ve penis boyutlarının geliştiği ergenlik çağında belirginleşir.\nTanıyı genelde bu çağdaki erkekler kendi gözleriyle eğriliği fark ederek kendileri koyar. Ancak birçok penis eğriliği hastasının utanma duygusu nedeniyle böyle bir sorunları olduğu halde doktora gitmediğini biliyoruz.\nHastaların özel ortamlarında penislerinin sertleşmesi ve bunu kendi çektikleri fotoğraflarla doktorlarına göstermeleri, tanıdaki önemli basamaklardan biridir. Doğumsal penis eğriliklerinin tedavisi mümkündür ve ameliyattır. Bu durum aslında biraz da penis estetik ameliyatı gibi de değerlendirilebilir.\n2)Edinsel penis eğriliklerinin en yaygın olanı Peyronie hastalığıdır. Penisteki ereksiyonu sağlayan yapıları çevreleyen kılıfsı dokuda kollajen denilen bir maddenin birikimi ile bu dokuda plak tarzında sert alanlar oluşmasıyla karakterize bir hastalıktır.\nGenellikle 40 yaşından sonra görülür. Bazı genetik etkenler, zorlamalı cinsel ilişki sonrası küçük damarlarda meydana gelen kanama odaklarının iyileşme sürecindeki hücre ve doku yenilenmesi veya E vitamini yetersizliğinin, bazen de şeker hastalığının neden olduğu gibi hipotezler vardır.\nHastalığın ilk döneminde sertleşme sırasında ağrılar ve peniste eğrilik meydana gelir.\nBu dönemde uygulanan ilaç tedavileri genelde %30-40 arası başarılı olur.\n12-18 ayı kapsayan birinci dönem tamamlandıktan sonra Peyronie hastalığının kronik dönemi başlar. Bu dönemde eğrilik iyice artar. Eğriliğin derecesi bazen 150 derecenin bile üstüne çıkabilir. Bu dönemde sertleşme sırasındaki ağrılar azalır veya kaybolur.\nHastalar eğriliğin şiddetine bağlı olarak cinsel ilişki sırasında neredeyse akrobasi yapmak zorunda kalırlar.\nHastanın ereksiyon sorunu yoksa, eğriliği düzeltmek için gene bazı cerrahi teknikler uygulanır ve genelde de bu ameliyatlar başarılı sonuç verir.\nBazı cerrahi tekniklerin uygulanmasından sonra bazen peniste 1-2 cm lik kısalmalar olabilir. Bu yüzden penisin boyutlarına göre cerrahi tekniğin seçilmesi uygun olacaktır.\nPeyronie'nin ileri dönemlerinde ciddi anlamda ereksiyon sorunu da ortaya çıkabilir. Böyle bir durumda uygulanacak tedavi, penil protezlerdir (Mutluluk çubuğu) ve kesin tedavi çözümüdür.\nDoktora gitmekten utanmayın çözüme kavuşun \nPenis estetikleri ya doğuştandır ya da edinseldir. Ama her ikisinde de çözüm mümkündür. Hastanın ereksiyon sorunu yoksa, penis eğriliğini düzeltmek için bazı cerrahi teknikler uygulanabilir ve genelde de bu ameliyatlar başarılı sonuç verir.

Andropoz

Andropoz

Kadınların menopoz öncesi ve sonrasındaki dönemlerde yaşadıkları hakkında herkes bir şeyler bilir. Andropozdan ise pek söz edilmez.\nYılların yavaş yavaş tırmanan etkilerini ve sonuçlarını, erkekler kendi aralarında bile pek konuşmazlar. Gerçi kadınlarda adetten kesilme kesin bir eşiktir. Erkeklerde ise böyle keskin bir çizgiden bahsedemeyiz. Ama yine de bu konunun pek gündeme gelmemesinin nedenleri arasında, sanırım biraz 'erkeklik gururu' var.\nErkeklerin çoğunluğu 30 ile 45 yaşları arasında vücutlarında bazı değişiklikler olduğunu fark ederler. Bu belirtiler, yaşlanma başlangıcı veya 'olgunlaşma' belirtileri gibi görülerek pek önemsenmez. Oysa sayısız araştırmaya konu olan bu değişimlerin altında hormon dengesinin giderek bozulması yatar. Bu, 45 yaşından sonra da artarak devam eder.\nİşte bazı belirtiler\nTestislerde küçülme ve sertleşme ( testosteron azalmaz )\nEreksi yonda güçlük, olduğunda uzama\nYavaş ve güçsüz meni çıkarma\nBu değişimleri etkileyen en önemli faktörler ise söyle sıralanabilir ;\nVücut değişimleri, kas gücünde azalma, çabuk yorulma\nKalp-damar hastalıkları\nSolunum sistemi hastalıkları\nSeker hastalığı\nDejeneratif eklem hastalıkları\nProstat hastalıkları, operasyonlar\nKullanılan bazı ilaçlar ( tansiyon, depresyon vb.)\nAlkol, sigara\nBasarisizlik korkusu\nCinsel ilişki sırasında ölme korkusu\nMonotonluk\nBeklentilerin azalması\nToplumun yaslı cinselliğini yok farz etmesi\nKendine ait bir mekana sahip olamama\nSosyo-ekonomik güçlükler\nHanımlarda olduğu gibi hormon tedavisine gerek yoktur çünkü üretim azalmamıştır. Ancak genel sağlık sorunlarının yanında özellikle damar hastalıklarına bağlı olarak gelişen sertleşme problemi ve prostat büyümesine bağlı idrar sıkıntıları nedeniyle düzenli hekim kontrolleri gereklidir.\nEğer sertleşme olamıyorsa, günümüzde çok çeşitli ve güvenli penim protezler (mutluluk çubuğu) basit operasyonlar ile uygulanabilmektedir.\nProstat büyümesi önemlidir çünkü idrar yolunu tıkayarak çok rahatsız eder. Bu durumda kolay ancak dikkatle gerçekleştirilen operasyonlar basari ile yapılmaktadır. Bu operasyonlardan sonra sertleşme biraz güçleşmekte, meni çıkarma işlevi son bulmaktadır.

Testis kanserine dikkat

Testis kanserine dikkat

Testis kanserleri 15-35 yaş erkeklerde en sık görülen kanser tiplerindendir.Ancak aylık kendi kendine muayene ve semptomların değerlendirilmesi ile hastalık erken dönemde yakalanabilir ve tedavisi kolay bir aşamada müdahale edilebilir.\nTestis kanserlerinde görülen semptomlar:\n*Testislerde küçük ağrılı kitle\n*Scrotumda ağırlık hissi\n*Alt karın bölgesinde veya kasıkta ağrı\n*Testislerde elle herhangibir değişiklik hissedilmesi\n*Scrotumda ani kan veya sıvı toplanması\n*Erken teşhiste en önemli kısım aylık kendi kendine muayenedir.Muayene için en iyi zaman sıcak bir banyo veya duştan sonra scrotumun sıcakla gevşediği andır.\nMuayenede izlenecek adımlar:\n*Aynanın karşısında ayakta durun.Scrotum derisinde herhangibir değişiklik veya şişlik olup olmadığına bakın\n*Herbir testisinizi heriki elinizle muayene edin.Orta parmaklarınız testisin altında, başparmağınız üstünde olmak üzere parmaklarınız arasında testisi nazikçe çevirin.Bir testisiniz diğerinden daha büyükse bu sizi şaşırtmasın.Bu normaldir.\n*Spermi taşıyan ve biriktiren yumuşak ve tubuler bir yapı olan epididymisi bulun.Kanserli kiteler genellikle testisin bu bölgesinde yerleşir.Ancak testisin ön yüzündede görüldüğü olur.\nEğer bu muayene sonucunda bir kitle ile karşılaşırsanız hemen doktorunuza görünün.Bu kitle kanseröz olsun olmasın hemen tedavi edilmezse yayılabilir.Unutmayın testis kanseri özellikle erken teşhis ve tedavi ile yüksek gerileme şansına sahiptir.Hemen tüm hastalarda testis kanseri yalnız tek testiste oluşur.Bu vakalarda erkek sexual ve üretken fonksiyonlarını diğer testisi ile sürdürebilir.

Erkeklerde utanır

Erkeklerde utanır

Amerikan Hastanesi Üroloji Uzmanı Dr. Volkan Ülker, testisi alınan erkeklerin depresyona girseler de protez taktırmaktan utandıklarını söylüyor.\nTestisi alınan her 10 erkekten ancak ikisi protez taktırıyor. Protez testis taktıranların çoğunluğu 20-30 yaş arasında… Ameliyata karar verenlerin en çok sordukları ise "Testisler patlar mı" oluyor. Testisler patlamıyor ve 10 yıl kullanılabiliyor. Ortalama 30 dakikalık operasyonla takılan protezlerin fiyatları, büyüklüğüne göre 150 ile 450 Euro (235-706 YTL) arasında değişiyor. Protezlerin small, medium, large ve ekstra large olmak üzere 4 ayrı boyu var.\nProtez testis uygulaması henüz çok yaygın değil. Doktor tarafından önerildiğinde protez testisi kabul eden erkeklerin gerekçeleri ise estetik ve psikolojik… Amerikan Hastanesi Üroloji Uzmanı Dr. Volkan Ülker, testisini kaybeden erkeklerin depresyona girdiklerini, sevgililerinden ve eşlerinden utandıklarını söylüyor. Uygulamayı en çok tercih edenler, 20-30 yaş arasında yaygın görülen tümörler nedeniyle testislerini kaybedenler. Tümör çocuklarda görüldüğünde de aileler protez takılmasını istiyor. Bu özellikle babaların tercihi. Ergenlik çağındakiler için testisi olmamak önemli bir sorun. Çocuklara takılan testisler, daha sonra büyük boyuttakilerle değiştiriliyor.\nSperm üretimi durmuyor\nTürkiye'de üç yıldır testis protezi satan Estetik Medikal firmasının satış departman sorumlusu Kevser Sucu, kendilerine en çok "Protez patlar mı" sorusunun yöneltildiğini anlatıyor. Sucu, protezin patlamadığını, 10 yıl süreyle kullanılabileceğini belirtiyor. Bu arada protez ameliyatlarından sonra sperm üretimi durmuyor. Ancak testisinin tamamı alınanlarda, operasyon öncesinde sperm alınarak donduruluyor. Bu kişiler, ilerde mikroenjeksiyon yöntemiyle çocuk sahibi olabiliyorlar.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Dumansız hava dişleri koruyor

Dumansız hava dişleri koruyor

Bir taraftan sigara yasağının sınırları, kişileri ne kadar zorlayacağı konuşulurken diğer taraftan uzmanlar her geçen gün sigarasız bir yaşamın sağlığa olan katkılarını sıralamaktadırlar .\nBaşta kalp ve damar hastalıkları, akciğer kanseri gibi ciddi hastalıklara neden olan sigaranın, içerisinde bulundurduğu nikotin ile diş sağlığını da olumsuz yönde etkilediğini belirten Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı sigara içen kişilerin diş ve diş etlerinde çeşitli hastalıklarının gözlenebildiğini kaydediyor.\n"Sigara kullanmak ağız kanseri, dişeti çekilmesi, doku bozuklukları, kötü ağız kokusu, dişeti hastalığına yatkınlık, damakta kırmızı renkli iltihabı oluşumu, dişlerin üzerinde katran artıkları veya koyu kahverengi leke gibi birçok rahatsızlığa neden olmaktadır. Bunun yanında ağız kanseri riskini de arttırdığını belirten Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı "ağız kanserinin özellikle son yıllarda çok yaygın bir şekilde görüldüğünü ve bu hastalığa yakalanmış kişilerin büyük bir çoğunun uzun yıllar sigara kullandığını belirtiyor ve sigara kullanımını bırakma ile bu hastalığa yakalanma riskini azaltabilirsiniz" diyor.\nEstetiği de kaybettiriyor;\nSigara kullanmak diş kaybına ve gülüşünüzün etkisini kaybetmesine neden olur. \n" Sigara içerisindeki nikotin diş yüzeylerine çökerek bir tabaka oluşturur. Bu tabaka diş estetiğini bozduğu gibi ağızda bakteri oluşumunu hızlandırıp dişlerin çürüğe karşı direncini azaltır. Bunun yanı sıra ağzında diş çürüğü olan birinin sigara içmesi çürüğünün daha hızlı bir şekilde yayılmasına neden olur."\nİçmek kadar solumak da zararlı\nSigara içmek kadar dumanı soluyan kişilerin de dişlerinde büyük bir zarar oluşur. Yapılan birçok çalışma sigara içilen ortamlarda bulunan kişilerin sigara içmeseler bile, içen kişiler kadar sigaradan etkilendikleri ortaya koymuştur.Her yıl binlerce pasif içici sadece sigara dumanını soluduğu için çeşitli hastalıklara yakalanmaktadır ve hatta hayatlarını kaybetmektedirler."\nDumansız hava sayesinde kişiler sigarayı bırakırlar mı bilinmez ama sigara içmeyenlerin dişlerinin rahat edeceği kesin.

Dişleri beyazlatmak sorun yaratabilir

Dişleri beyazlatmak sorun yaratabilir

Dişlerini beyazlatarak gülümsemelerini daha parlak ve çekici bir hale getirmek isteyenlere küçük bir uyarımız var. Birçok kişi amatör beyazlatıcı ürünleri kullandıktan sonra diş etlerinde tedirgin edici bir hassasiyet hissetmişlerdir. Özellikle dişlerinizde dolgu, kron ya da diş eti iltihabı varsa beyazlatma işleminin uygun olup ol­mayacağı konusunda mutlaka dişçinize danışmaksınız.\nKozmetik dişçilikte son trent herkesin daha parlak ve çekici gülümsemelere sahip olması yönündedir. Aslında Amerikan Koz­metik Dişçilik Akademisi, dişçilere giden hastaların büyük birçoğunluğunun yalnızca dişlerinin bembeyaz olmasıyla ilgilendiklerini açıklamıştır.\n"Son beş yılda diş beyazlatıcı ürünleri kullanmak isteyen tüke­tici sayısında yüzde 300′lük bir artış söz konusu olmuştur," diyor Wisconsin'li dişçi Christian Kammer.\nBununla birlikte beyazlatıcı bantlar, jetlerle diş macunları gibi herkesin kolaylıkla satın alabileceği bu yeni ürünler her hafta satış rekorlan kırmaya ve yıllık satış miktarları da milyarlarca dolarla ifade edilmeye başlamıştır.\n"Diş yüzeyindeki yemek artıkları ve bakterilerin oluşturduğu yabancı maddeler ve diş taşlarıyla dolu bir ağızda dişlerin beyazla­tılma işleminden önce baştan aşağı temizlenmesi gerekmektedir," diye vurguluyor Dr. Kammer.\nDişçinin yapacağı beyazlatma işlemiyle evde sizin yapacağı­nız işlem arasında çok önemli farklılıklar vardır. Dişçinin muayene-hanesindeki beyazlatıcı maddeler fiyatları 350 ile 600 dolar arasın­da değişen oksijenli sular kullanılarak gerçekleştirilirken evde kul­lanılanların fiyatı bunların ancak yansı kadardır. Eczanelerden her­kesin alabileceği ürünler, içinde çok daha az miktarda oksijenli su bulunan solisyonlar olup fiyatlan 15 ile 40 dolar arasında değiş­mektedir.\n"Amatör olarak dişlerini beyazlatmak isteyenler için eczane­lerde satılan bu ürünler işe yarayabilir ama onlann dişçilerinki ka­dar etkili ya da güçlü olmadıklannı bir süre sonra dişçiye giden has­talar söylemektedirler," diyor Dr. Kammer. Eczanelerden ya da mar­ketlerden satm alınan beyazlatıcı ürünlerin diş minesine ciddi zarar­lar verebileceğini de sözlerine ekliyor, Dr. Kammer.\nGüney California Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma evde yapılan bir haftalık beyazlatma işleminden sonra hastaların yüzde 54′ünde diş etlerinde hafif hassasiyet, yüzde 8′inde or­ta dereceli hassasiyet ve yüzde 4′ünde de ciddi hassasiyetin söz konusu olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Hassas dişler için evde bakım

Hassas dişler için evde bakım

Tatil sezonun açılmasıyla birlikte ilk fırsatta sahil ve deniz kenarlarına giderken kışın özlemini çektiğimiz dondurma ve bol buzlu soğuk içecekler tüketmeye de başladık. Ancak bu durum bazılarına keyif verirken birçok kişi için ise acılı bir deneyim olmaktadır. Eğer sizde dişlerinizi fırçalarken, sıcak yada soğuk gıdalar tüketirken dişlerinizde ani bir acı hissediyorsanız hassas diş denilen yaygın rahatsızlığa sahipsiniz denilebilir. \nHassas dişlerin birden çok sebebi olduğunun altını çizen Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı bunların arasında en yaygın sebebinin ise dişlerde oluşan çürükler olduğunu belirtiyor. Bunun yanı sıra dişlerde oluşan ancak gözle görülemeyen çatlaklar, dişeti rahatsızlıkları, diş gıcırdatma, dişte meydana gelen kırıklar ya da son günlerde duymaya alıştığımız asit erozyonu gibi birbirinden farklı sebeplerin olduğunu söylüyor ve bize hassas dişlere karşı evde uygulayabileceğimiz tavsiyeler de bulunuyor;\nAğız Hijyeni Çok Önemli; Bireylerin ağız bakımlarına gereken ilgiyi göstermediklerini belirten Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı dişlerini düzenli olarak fırçaladıklarını belirten bireylerin bile dişlerinin yarısını fırçaladıklarını belirtiyor. İyi fırçalanmayan dişlerde plak birikimi oluştuğunu bununda diş çürüğü, diş eti hastalıkları gibi pek çok hastalığa neden olduğunun altını çiziyor. Her bir dişin fırçalandığından emin olunarak dişlerin 2-3 dakika boyunca fırçalanması gerektiğini belirten Kazandı fırçanın ulaşılamadığı yerlerde ise diş ipi kullanımın öneminin üzerinde duruyor.Bunun yanında düzenli olarak diş hekiminizi ziyaret edip dişlerinizi kontrol ettirip temizletmeniz sizi dişeti hastalıklarından koruyacaktır.\nHer Diş Fırçası Size Uygun Değildir; Kendinize uygun bir diş fırçası tercih edin. Sert diş fırçalarıyla dişlerinizde istediğiniz temizliği gerçekleştirdiğinizi düşünebilirsiniz. Ancak sert diş fırçaları diş yüzeyinde ciddi aşınmalara neden olurlar\nÖzel Diş MacunlarınıTercih Edin; Hassas dişler için üretilmiş çeşitli diş macunları vardır. Bunların düzenli olarak kullanılması büyük rahatlama sağlayabilir. \nTükettiğiniz Gıdalar Önemlidir; Asit içeren yiyecek ve içeceklerin çok sık tüketilmesi zamanla dişler de erozyon meydana gelmesine neden olur. Bu durum sonucu ise dişlerde hassasiyet oluşur. Bunu önlemek için ise yapılması gereken asitli içecekler tüketirken pipet kullanılmasıdır. \nDişlerinizi Gıcırdatıyorsanız Tedavi Olun; Günümüzde bireyler arasında en sık karşılaşılan rahatsızlık olan diş gıcırdatma ya da sıkma sorunuda dişlerde hassasiyet oluşmasına neden olabilir. Bu gibi şikayetleri olan bir çok hastası olduğunu belirten Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı onlara gece kullanmaları için bir gece plağı verdiklerini böylece dişlerini sıkmayan hastaların dişlerindeki hassasiyetin zamanla azaldığını belirtiyor. \nDişlerinizde ki hassasiyetin neden meydana geldiğinin en doğru kararını diş hekiminiz tarafından verileceğini de belirten Kazandı bu sayede gerekli olan tedaviyi de uygulayacaktır diyor.

Sağlıksız dişlerinizin sebebi çocukluk hatalarınız değil

Sağlıksız dişlerinizin sebebi çocukluk hatalarınız değil

Dişlerinizdeki çürüklerin sebebi olarak çocukken tükettiğiniz şekerli gıdaları görmekten vazgeçin. Yapılan son araştırmaya göre kişilerin sağlıksız dişlere sahip olmalarının onların çocukluk dönemlerindeki alışkanlıklarıyla bir ilgisi yok. \nDişlerinin sağlıksız olmasından şikayet eden, sürekli diş ağrısı çeken kişiler genellikle çocukken dişlerine iyi bakmadıkları için sıkıntı çektiklerine inanırlar. Oysa yapılan son araştırma yetişkin yaşlardaki hayat standartlarının dişlerin sağlıklı ya da sağlıksız olmasını etkilediğini göstermektedir. Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı son yıllarda yapılan araştırmaya göre kişilerin yaşlarının ilerledikçe kalıtımsal özelliklerinin ve küçükken yapılan hatalarının kaybolacağını, bu durumda sağlıklı dişlere sahip olmak için şu an dişlerinize verdiğiniz önemin asıl olduğunun altını çiziyor.\nKötü alışkanlıklar;\nAğız ve diş sağlığımızı kötü yönde etkileyen alışkanlıkların başında hiç şüphe yok ki sigara gelmektedir. Kişi ne kadar çok sigara içiyorsa, diş kaybetme olasılığı da o kadar yüksektir. Bunun için diş hekimlerinin dişlerinizi korumanız için vereceği en önemli tavsiye sigarayı bırakmanız olacaktır. Sigara dışında tükettiğiniz şekerli yiyecekler, asitli içecekler ya da çay kahve gibi dişlerde lekelenmelere neden olan yiyecekleri tüketme sıklığınız da ağız ve diş sağlığınızı etkileyen faktörler arasındadır.\nKişilerin çocukken yaptığı alışkanlıklarının ağız sağlığına olan etkisi kazanacakları olumlu alışkanlık olacaktır. Kişi eğer çocukken diş fırçalama alışkanlığını edinirse bunu ilerleyen yaşlarında da devam ettirir ve böylece sağlıklı ağız ve dişler için ilk adımı atmış olur.\nBütün bunların dışında günde iki defa dişlerini fırçalamanın, diş ipi kullanmamın ve düzenli olarak diş hekiminiz ziyaret etmenin de oldukça önemli olduğunu belirten Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı diş ve diş etlerinde oluşan sorunların henüz başındayken müdahale edilmesi sonucunda kolay bir şekilde tedavi edilebildiğinin de altını çiziyor.

Sağlıklı dişler için yaz bakımı

Sağlıklı dişler için yaz bakımı

Haziran ayının ortalarına girdiğimiz şu günler de havaların ısınması, okulların da tatile girmesiyle tatil sezonu açıldı. Bazılarımız yazlıklarımıza gitmeye hazırlanırken bir kısmımız da tatil yörelerini ve tatil fırsatlarını araştırmaya başladı. Tatile daha zinde bir şekilde gitmek isteyenlerimiz ise kendilerine çeki düzen vermeye başladılar. Peki dış görünüşümüze bu kadar önem verirken ağız ve diş sağlığımızı da bu kadar önemsiyor muyuz? Kışın yediklerimizin de etkisiyle yeterince dikkat etmediğimiz ağız ve diş sağlığımıza özen göstermenin tam zamanı olduğunu belirten Diş Hekimi Onur Öztürk yaza güzel dişlerle girmek ve tatilde sıkıntı çekmemek için önerilerde bulunuyor.\nİşte diş hekimi onur öztürk'ün diş sağlımız için verdiği öneriler;\n* Tatilde Olduğunuz İçin Ağız Bakımınızı İhmal Etmeyin; Ağız ve diş bakımını düzenli olarak yapmak ağız hijyeni için oldukça önemlidir. Düzenli olarak fırçalanmayan dişlerde çürükler, diş etlerinde rahatsızlıklar başta olmak üzere bir sürü sorun oluşabilir. Bunu engellemek için tatildeyken de günde 2 defa dişlerinizi fırçalamayı ve diş ipi kullanmayı ihmal etmeyin.\n* Tatil Öncesi Diş Hekimizi Ziyaret Edin; Dişinizde oluşan bir çürük her zaman kendini önceden hissettirmez. İhmal edilen diş hekimi ziyareti sonucunda diş ağrısıyla tatilde karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu durumu engellemek için tatile çıkmadan önce diş hekiminizi ziyaret edin ve oluşabilecek bir problem varsa önceden müdahale ettirin.\n* Su İçmek Önemli Yemek yedikten sonra dişleriniz için yapacağınız en iyi şey su veya süt içmektir. Yemekten sonra içilen bir bardak su, yemek parçalarını ağızdan uzaklaştırır ve ağızdaki asidik ortamı nötrler.\n* Diş Taşlarına Elveda; Diş taşları, tükürüğünüzdeki minerallerin dişlerde oluşan bakteri plaklarının üstüne çökmesiyle meydana gelirler. Düzenli olarak temizlenmeyen diş taşları görsel olarak kötü bir görünümün yanı sıra diş eti iltihabı ve diş eti hastalıklarına da neden olurlar. Ağız kokusuna da yol açar. Diş hekiminize yapacağınız yarım saatlik bir ziyaret ile diş taşlarınızı temizlettirip hem sağlıklı hem de daha temiz görünen dişlere kavuşabilirsiniz.\n* Sert Tatlılardan Uzak Durun; Özellikle çocukların yemekten büyük keyif aldıkları sert ve yapışkanlı tatlılar ağzın içinde temizlenmesi zor alanlarda bakterilere ve hatta diş kırıklarına neden olabilirler. Mümkün olduğunca bu tür gıdalardan uzak durmak gerekmektedir. Bu yiyecekler yenildiği takdirde ise dişlerden arınıdırma işlemi büyük bir titizlikle yapılmalıdır.\n* Sigaraya Hayır; Sayısız hastalığın nedeni olarak gösterilen sigara ağız ve diş sağlımızı da etkilemektedir. Sigarayı bu yaz bırakıp sadece sağlıklı dişlere değil aynı zamanda sağlıklı bir yaşama da adım atın.\n* Asitli İçeceklerden Uzak Durun; Özellikle yazın bir çoğumuzun tercihi olan asitli içecekler dişler de asit erozyonu başta olmak üzere birçok hasara neden olmaktadır. Bunun yerine asit içermeyen içecekler tercih edin ya da bu tür içekler tüketirken pipet kullanın.\n* Diş Hasssiyeti Önemli; Yazın tercih edilen soğuk içecek ve yiyeceklerle kendini hissettiren diş hassasiyetinin küçük ama rahatsız edici bir problem olduğunu belirten Öztürk bunun için; hassasiyet için üretilmiş özel diş macunlarını, çok sert olmayan diş fırçalarını tercih etmenizi ve genel ağız bakımını ihmal etmemenizi öneriyor. Bu önlemlere rağmen geçmeyen hassasiyet durumlarında ise diş hekimize başvurmanız gerektiğini belirtiyor.\n* Tatilin Tadını Beyaz Dişlerle Çıkartın; Son yıllarda hem Avrupa ve Amerika'da hem de ülkemizde oldukça rağbet edilen bir tedavi ve estetik yöntemi olan diş beyazlatma yöntemi klinik ortamında bir saat kadar kısa bir sürede yapılmaktadır. Ev ve ofis olmak üzere iki farklı şekilde uygulanan tedavi yöntemlerinden birini seçerek sizde bembeyaz dişlere sahip olabilirsiniz. \nPlusdent Clinic

Ağız kokusuna son!

Ağız kokusuna son!

Çok basit bir yöntemi var! Diş bakımının püf noktaları.\nDiş fırçalama konusunda doğru bilinen yanlışlar ve önemsenmeyen detaylar, ağız sağlığının bozulmasına neden oluyor. Diş macununun ıslatılmaması gerektiğini belirten uzmanlar, yemeklerden hemen sonra dişlerin fırçalanmasını ise tavsiye etmiyor.\nDt. Hacer Esved Alireisoğlu, yemeklerden hemen sonra dişleri fırçalamak besinlerdeki asitlerin ağızda dağılmasına neden olduğu için dişleri zayıflattığını belirterek, dişlerin yemeklerden en az bir saat sonra fırçalamanın daha uygun olduğunu söyledi.\nTürkiye'de ağız ve diş sağlığına yeterince önem verilmediğini kaydeden Alireisoğlu, diş sağlığı konusunda yapılan hataları şöyle sıraladı: "Diş macununun bilinenin aksine suyla ıslatılmaması gerekir. Islanan diş macunu etken maddesini kaybeder. Diş macunu leblebi tanesi büyüklüğünde kullanılmalıdır. Unutmayalım ki diş macunu sadece diş fırçalamayı kolaylaştırıcı bir ajandır."\n"NE KADAR UZUN FIRÇALARSAM O KADAR İYİ" DİYE DÜŞÜNMEYİN\n"Diş temizliği hakkında bilinen yanlışlardan biri de, dişleri uzun süre ve sert şekilde fırçalayarak daha çok bakteri öldürüldüğü inancıdır. Yapılan araştırmalar 2 dakikayı aşan fırçalamanın daha çok bakteri öldürmediğini gösteriyor. Dişlerin günde en az bir kez 2 dakika süreyle çok sert olmadan fırçalanması ve diş ipi kullanımıyla ideal bir diş temizliği sağlanabilir. Sigara, çay ve kahve tüketimi fazla olanlarda meydana gelen\ndil pası kokuya neden olabilir. Bu durumda dişler fırçalandıktan sonra dili de fırçalamak gerekir."\nARITICI GIDALAR TÜKETİN\n"Doğal diş fırçası olarak bilinen elmanın yanı sıra çiğ havuç, patlamış mısır ve kereviz özellikle yemek aralarında tüketildiğinde mekanik bir\ntemizlik sağlayacaktır. Sabahları elma sirkesiyle gargara yapın ve sonra dişlerinizi fırçalayın. Sirke, lekelerin yok olmasına, dişlerinizin beyazlamasına ve diş etlerinizdeki mikropların ölmesine yardım eder."\nAĞIZ KOKUSU İÇİN KAHVE ÇEKİRDEĞİ ÇİĞNEYİN\n"Ağız kokusu gündelik yaşamda insanı sosyal ve psikolojik olarak etkileyen bir rahatsızlıktır. Kötü ağız kokusu, hem kişiyi etkiler hem de çoğu zaman mahçubiyete sebep olur. Ağız boşluğunda yaşayan bakterilerin artıkları olan sülfürlü bileşikler kötü kokuya yol açar. Kahve çekirdeği çiğnemek bu sülfür bileşenlerini ortadan kaldırır. Kakao çekirdeğindeki antibakteriyal içerik nedeniyle, çikolata dişlere zarar vermiyor. Şekerlemeler ise dişlerin baş düşmanı. Meyve sularındaki asit ise her türlü dişe zararlı. Aynı şekilde laktoz içeren süt de, diş çürüklerine yol açıyor."\nYEMEĞİ PEYNİRLE SONLANDIRIN\n"Meyve suları, tatlılar, sert kıvamlı şekerler, karamel, muz gibi yiyecekler dişlerde çürük oluşturma riskini artırıyor. Tatlı yedikten sonra süt, ayran içmek ve peynir yemek, şekerin ve ortaya çıkan asidin zararlı etkilerini önler. Ph seviyesini kontrol ettiğinden dişler için koruyucu kalkan oluşturur."\nCihan\nKaynak: http://www.haberturk.com/saglik/haber/570658-agiz-kokusuna-son

Eyvah sevgilimin ağzı kokuyor

Eyvah sevgilimin ağzı kokuyor

Ağzınızın kokmaması için özen gösterebilir ya da önlemler alabilirsiniz. Ancak sevgilinizin, patronunuzun ya da iş arkadaşlarınızın ağzı kokuyorsa… Bu durumda ne yapmanız gerektiğini biliyor musunuz?\nDiş Hekimi Özlem Acar size bu durumda yardımcı olabilecek birkaç öneride bulunuyor;\nAğzında koku hissettiğiniz kişiye naneli bir sakız çiğnemesini önerin. Nazik olmak istiyorsanız ilk önce kendiniz bir tane alın ve daha sonra ona verin.\nİçecek bir şey önerin. Bazen kişilerin ağızları kuruduğu için de kokabilir. Her hangi bir içecek ya da bir bardak su da ağzındaki kuruluğun geçmesine neden olabilir.\nAğız bakımından bahsedin. Bazı kişiler ağız bakımlarını ihmal edebilirler. Bu durum onların ağızlarında bir koku oluşmasına neden olabilir. Günlük ağız ve diş bakımı; günde iki defa diş fırçalama, diş ipi ve ağız gargarası kullanımı şeklinde olmalıdır.\nKişi uzun zamandan beri geçmeyen bir ağız kokusuna sahipse, diş hekimine gitmesi konusunda öneride bulunun. Dişlerdeki bir çürük ya da biriken plaklar da ağız kokusuna neden olabilir. Bu durumda ise diş hekiminin müdahalesi dışında hiçbir uygulama ağız kokusunu gidermez.\nBazen dişleriniz ya da yediklerinizin dışında bir nedenle de ağzınız kokabilir. Ağız kokusu sinüzit, boğaz enfeksiyonu, mide problemleri gibi herhangi bir rahatsızlığın da habercisi olabilir. Bu gibi durumlarda kişinin daha detaylı bir muayeneden geçmesi gerekebilir.\nBu ve bunun gibi pratik önerilerin kısa süreli bir çözüm yarattığını belirten Acar, sadece ağzınızın kokmaması için değil aynı zamanda sağlıklı dişler içinde altı ayda bir düzenli olarak diş hekimi ziyaretlerinin ihmal edilmeden yapılması gerektiğini söylüyor. Böylelikle daha kolay bir tedavi yöntemi ile daha ciddi bir sorun ile karşılaşmadan rahatsızlığınızın giderilebileceğini söyleyen Acar, her hastalıkta olduğu gibi diş tedavilerinde de erken teşhisin önemini vurguluyor.

Elektrikli diş fırçalarının kullanımı kolaydır

Elektrikli diş fırçalarının kullanımı kolaydır

Elektrikli diş fırçalanyla diğer otomatik aletlere o kadar çok para vermeye değer mi? Eğer dişlerinizi iyice firçalayamıyorsamz bu sorunun yanıtı evetdir. Yok eğer dişçinizin uyansı doğrultusun­da dişlerinizi fırçalayabiliyorsanız yanıt hayırdır.\nDr. Mark Harris'in herkesin şunu bilmesini istiyor: "Dişlerin fırçalanması yerlerin ovulup fırçalanmasına benzemez."\nDr. Harris bu sözlerle ne demek istediğini de şöyle açıklıyor: "Bazı insanlar sert fırçalarla dişlerini yine aynı sertlikte fırçalama­larının çok iyi sonuçlar doğuracağını düşünürler ama dişlerin ara­sında ve yüzeyinde oluşan bakteriler ve yemek artıklan ovalamakla çıkmaz. Yumuşak fırçalarla dişlerinize daha az zarar verirsiniz. Ba­zı yaşlılar sert fırçalamanın bedelim dişlerinde oluşan oyuklarla öde­mek zorunda kalmaktadırlar."\nEn etkili fırçalama türü yumuşak hareketlerle ve günde üç kez yapılan fırçalamadır. "Her yemekten sonra dişlerinizi fırçalarsanız günde bir kez kullanacağınız elektrikli diş fırçasından daha yararlı bir şey yapmış olursunuz."\nÖte yandan, Dr. Harris, "Bazı insanlar talimatları kesinlikle dinlemezler. Arabalarını yıkar gibi sert hareketlerle dişlerini fırça­larlar ve hem dişlerine hem de diş etlerine zarar verirler. Bu tür in­sanların arabalarını yıkatmaya götürmelerini ve dişlerinin temizliği için de elektrikli diş fırçası satın almalarını öneririm," diye ekliyor.\nAma çürüklerin ve diş eti hastalıklarının önlenmesi dişlerin çok iyi temizlenmesine bağlıdır. "Hangi diş fırçasını kullanırsamz kullanın bunun ağzınızın içinde her tarafa uzandığından emin olma­lısınız. Dişlerin arasındaki yemek artıklarının da temizlenmesi ge­rekir. Eğer arkadaki dişlere ulaşamıyorsanız en arkadaki dişlerinize ulaşabilecek yeni bir diş fırçası satın almalısınız."\nMayo Klinik doğru fırçalamayla diş ipliğinin düzenli bir şekil­de kullanımının elektrikli ürünlerin kullanımı kadar etkili oldu­ğunu saptamıştır. Romatizma gibi eklem hastalıkları olanların elektrikli diş fırçalarını ve elektrikli diş ipliği cihazını kullanma­ları öneriliyor.

Bebek cinsiyet tayini

Bebek cinsiyet tayini

Antik Çin, Mısır ve Yunan uygarlıklarından beri insanoğlu doğacak bebeğinin cinsiyetini doğmadan önce saptayacak ve istediği cinsiyette bebek sahibi olmasını sağlayacak fomüllerin peşinde koşmuştur. Bu konuda sayısız hurafe, halk öyküsü ve sihirli öneriler ortaya atılmıştır. Günümüzde bile bazı "otoriteler!" ve "konunun uzmanları!" çiftlere istedikleri cinsiyette çocuk sahibi olabilmeleri için yüzdeyüz garantili! öğütler vermeye devam etmektedirler. Maalesef sadece bizim toplumumuzda değil en gelişmiş toplumlarda bile bu tür hokkabazlar rağbet görmektedir. Erkek bebek için Y kromozomu taşıyan, kız bebek için ise X kromozomuna sahip spermin yumurtayı döllemesinin gerektiği bir asırdan beri bilinmesine rağmen1970′lerde Y kromozomu taşıyan spermlerin X'lerden ayrılabileceğinin keşfi ile isteyene istediği çocuğu vermenin bilimsel ve gerçekçi yolu açılmıştır.\nZaman içerisinde yüksek teknolojiler geliştikçe X ve Y spermlerinin özellikleri daha iyi anlaşılmış ve bunları ayırmak için değişik teknikler gelişmiştir. 1998 yılında Virginia'a da yapılan bir çalışmanın sonuçları spermlerin ayrılmasında yeni bir tekniği dünyaya duyurmuştur. Bu teknik X ve Y spermlerin içerdikleri DNA oranlarına göre Y spermlerinin daha küçük ve hafif olmasına ve hareket hızlarına dayanmaktadır. Erkeğin ejekulatı (menisi) filtre edilmekte ve daha sonra basınç altında çok ince ve çokuzun bir tüpe verilmektedir.Bu spermlerin neredeyse tek tek boruda ilerlemelerini sağlamaktadır. Tüpün diğer ucu ikiye ayrılmakta ve birtkım teknikler ile X ve Y içeren spermler ayrılmaktadır. Bu sistemin başarı oranı X yani kız için %85 iken erkek yani Y içinse %65 olarak bulunmuştur.\nTeknoloji gerektirmeyen ve kişilerin kendilerinin uygulayabileceği bir yöntem de 1989 yılında tanımlanmıştır. Bu sistemde de Y spermlerinin daha küçük ve hızlı olduğu varsayımından yola çıkılmakta ve ilişki zamanlaması ile istenilen cinsiyette bebek sahibi olmak için öneriler verilmektedir. Buna göre erkek bebek isteyen çiftler öncelikle yumurtlama anını saptamak için piyasada satılan kitleri günde 2 defa kullanmalı, testteki renk değişimine göre ovülasyonun 24 saat içinde olacağı saptandıktan sonra tek bir sefer ilişkde bulunmalı, bu ilişki renk değişiminden sonraki 24 saat içinde olmalı, ve derin penetrasyonu sağlayacak pozisyonlar tercih edilmelidir. Bu sayede hızlı yüzen Y spermleri daha çabuk tüplere varabilecektir. Kadının erkeğin boşalmasından önce orgazm olması da şansı arttıracaktır.Kadının orgazmı vajendeki pH dengesini alkali yönde değiştirerek sperm ile serviks salgılarının temasını güçlendirecektir. Ek olarak ilişkiden 1 saat önce kafein içeren içeceklerin alınması spermlerin hızını arttıracaktır. İlişkiden önce 3-4 gün süre ile erkeğin boşalmaması şarttır. Bu sayede erkeğin sperm sayısı yükselecektir. Kız isteyenler için de bunun tam tersini yapmak gerekmektedir. Ovülasyonkitine gerek yoktur ve adet kanaması sona erdikten sonra sık cinsel ilişkide bulunmak yeterlidir.\nAncak son zamanlarda yapılan çalışmalar bu yöntemin Tabiat Ana'nın verdiği olaslıklardan daha yüksek başarılar vermediğini ortaya koymuştur.\nİstenilen cinste bebek sahibi olmanın en garantili yolu embryo seçimidir. Tüp bebek uygulamalarında embryo birkaç hücreli hale geldiğinde hücrelerden biri alınarak Y kormozomu baklır ve eğer istenilen cinsiyette ise rahimne yerleştirilir. Bu yöntemin başarı şansı %100 dür.\nEtik Yönü\nCinsiyet tayininin en önemli engelleyicisi işin etik yönüdür. Herhangi bir sebep olmadan çiftlere istedikleri cinsiyette bebek sahbi olmaları konusunda yardımcı olmak doğanın hassas dengelerini bozacaktır.Değişik toplumlarda farklı istekler olmasına rağmen özellikle ülkemizde erkek çocuğa olan merak geri dönüşü mümkün olmayan zararlar doğurabilir. Bu yöntemler sadece belirli hastalıkların varlığında kullanılmalıdır. Örneğin X-e bağlı geçiş gösteren kromozom bozukluğu olan çiftlerden doğacak kız bebekler %100 hasta olacağından bu tür çiftlerde yoğun çocuk isteği var ise değişik yöntemler ile kız bebek sahibi olmaları engellenebilir.

Bebeğinizin uzmanı sizsiniz

Bebeğinizin uzmanı sizsiniz

Bebeğiniz dünyaya geldiğinde isteseniz de istemeseniz de, arkadaşınız olsun olmasın, her­kesin bebeğinizle ilgili tavsiye vermeye hazır olduğunu göreceksiniz. Bu tavsiyelerden bir kısmı gerçekten işinize yarayabilir. Deneyim sahibi anne-babalar nereden ayakkabı alınacağından çamaşırların nasıl yıkanacağına, ya da bebek ağladığında ne yapılacağına kadar pek çok işe yarar bilgi verebilir. Anne-baba olma yo­lunda tavsiyelerine güvenebileceğiniz kişilerin kıymetini bilin ve ihtiyacınız olduğunda dene­yimlerinden faydalanın.\nDiğer taraftan her tavsiye de size uyacak de­ğildir. Hangi tavsiyeye kulak asmayacağınıza karar vermekte pek zorluk çekmezsiniz. Mesela size yanlış gelen; bebeğinize yapamayacağınız ya da aranıza mesafe koyacak tavsiyelere uy­mamak akıllıca olacaktır.\nÇocuk yetiştirme tavsiyelerinin talihsiz bir yanı da vardır. Bir anne olarak özgüveninizi yerle bir edebilir. Sezgileriniz size bir şey söyler an­cak anneniz, kayınvalideniz, kardeşiniz ve en yakın dostunuz buna karşı çıkabilir. Bunca ka­labalık karşısında iç sesinizi duyamaz olursu­nuz. Sizden deneyimli biri daha farklı bir yol izlemeniz gerektiğini söylediğinde yaptığınız­dan emin olmak zor olacaktır.\nBu sizin hatanız değildir. Bebeğinizi çok sev­diğinizden onun için en iyisini isteyeceksiniz. Uzun vadede onun mutluluğu için; bir kitabın, bir doktorun ya da sokakta karşılaştığınız yaşlı bir kadının söylemesi fark etmez neredeyse her şeyi yapmaya kalkarsınız. Minik ve yardıma muhtaç bir insanla ilgilenme sorumluluğu bir anneyi yıldırabilir. Ne kadar çabalarsanız çabala­yın, yaptığınız işin ağırlığını her daim üzeriniz­de hissedeceksiniz.\nBebeğinizin verdiği ipuçlarından onun ihti­yaçlarını karşılayabildiğiniz sürece, bu işte yeni olsanız da, bebeğiniz için verdiğiniz kararlara güvenebilirsiniz. Süreç içinde bazı önyargılarınız­dan kurtulacaksınız. Bebeğinizle geçirdiğiniz sü­re, bazen mantığa ayrı gelse de, sizi bu eşsiz bi­rey hakkında işin uzman yapacaktır.\nSezgilerine güvenen bir anne olmanız, çev­renizdekiler hata yaptığınızı söylediğinde sar­sılmayacağınız anlamına gelmez. Özellikle annelik dergilerinde yazılanları görünce doğru olanı yapıp yapmadığınızı düşüneceksiniz. An­neniz ya da en yakın dostunuz gibi değer verdi­ğiniz birinden bir tavsiye geldiğinde kendi kararlarınızın arkasında durmak kolay olmaya­caktır. Bir işte acemiyseniz, sevdiğiniz ve say­dığınız birinden onay almak istersiniz. Destek görmeden kendi bildiğiniz yoldan gitmek zor olacaktır.\nYeni anneler için istemedikleri tavsiye ve eleş­tirilere katlanmak büyük bir problemdir. Bağım­sız bir yetişkin olduğunuzu göstermek ya da an­neliğin sorumluluklarını kaldırabilme gibi pek çok duygusal mevzu ortaya çıkacaktır. Tartışma isteğiniz ağır basar, ancak böylesi duygusal bir dönemde ilişkiniz bozulmasın diye tereddüt eder­siniz. Ne diyeceğinizi bilemez olursunuz. Zaten hassas olan bir durumda yüzleşmek, pek iyi so­nuçlar doğurmaz.\nTavsiyelerde bulunan insanların içtenlikle si­zin için en iyisini istediklerini unutmayın. Sizi ve bebeğinizi çok sevdiklerinden, işleri sizin için kolaylaştırmak isteyeceklerdir. Bunu aklınızdan çıkarmayın ve onlara teşekkür edin. "Biliyorum benim zorlandığımı düşünüyorsun. İlgin için çok teşekkür ederim ama bebeğimi ağlarken gör­mek beni yıkar." diyebilirsiniz. "Bu hafta bir ak­şam, yemek getirebilirsin belki." deyip onlara başka bir yardım yolu önerebilirsiniz.\nİyi niyetlerle birlikte, onların da kendi ebeveynlik tecrübelerini onaylatma ihtiyacıyla, tav­siyeleri birbirine karışır. Anneniz emzirmeyi tercih etmediyse sizin bebeğinizi emzirme kararını­zı endişeyle karşılayabilir. Sanki size yeterince iyi annelik yapmadığını ima ediyormuşsunuz gibi algılayabilir. Kendi asabi bebekleri, sözde uzmanların tavsiyeleriyle ağlamaktan yorgun düşerken, sizin kollarınızda sakin sakin duran bebeğinizi kıskanan bazı çiftler, her ne kadar piş­man olsalar da size tavsiyesine uydukları kitabı verebilirler. Yeni, gelişmiş ve psikolojik açıdan daha iyi olan bebek yetiştirme yönteminizle övünmek yerine, o insanların da kendi durumla­rına uygun olarak ellerindeki bilgilerle, ellerin­den gelenin en iyisini yaptıklarının farkına va­rın. Onların özellikle beğendiğiniz bir yöntemi varsa onun hakkında konuşmayı tercih edin. Bir süre sonra kimlerle bilgi paylaşımı yapabilece­ğinizi öğreneceksiniz.\nBilgi paylaşımı eleştirileri etkisiz hale getir­mek için iyi bir yoldur. Birkaç, temel gerçek ha­rikalar yaratabilir. Mesela; "en mükemmel be­sin olduğundan anne sütü çok çabuk hazmedilir ve bebek kısa sürede acıkır." ya da "ilk 6 haf­tada daha çok kucağa alınan bebekler sonraları daha az ağlarlar." gibi. Gerçekler üzerine tartış­mak zordur. Ayrıca "her bebek farklıdır." diye­rek insanları atlatabilirsiniz. Veyahut "biz bebe­ğimizi tanıyoruz, böylesi işimizi görüyor." de­yip konuyu değiştirebilirsiniz.\nBebek ağladığında ne yapılacağı ve nerede uyuması gerektiği en dikkat çeken iki tartışma konusudur. Genelde insanların istediği bebeğin bağımsız olabilmesidir. Eğer bebeğinizi sakin­leştirmek için fazlaca kucağınıza alırsanız, bazı­ları onu şımarttığınızı ve bırakmanıza izin ver­meyeceğini söyleyecektir. Unutmayın ki bebek­ler bir mantık dizgisi geliştirmezler. Anne-babasıyla yakınlık kurma ihtiyacını karşılamak, tüm hayatı boyunca annesine yapışıp kalmasına ne­den olmaz, aksine onu bağımsız olmaya hazır­lar. Bebeğinizle birlikte uyumak aşağı yukarı aynı eleştirileri getirir. İnsanlar erken yaşlardaki bağ­lılığın, ilerleyen yıllarda bağımsızlığı destekle­diği fikrini kabullenmekte zorlanırlar. Belki de kendi bağımsızlık anlayışları, güven ve itimat üzerine kurulu olmadığı içindir.\nÇiçeği burnunda bir anne olarak eleştirileri olgun bir tavırla karşılamalısınız. Başka bakış açılarına da değer vermeli, her zaman haklı olduğunuzu savunmamalısmız. Kendinizi savunmaşız, kendine güvenemeyen ve de aşırı yor­gun hissederken bunu kabullenmek kolay olmayacaktır. Ama unutmayın, bebeğinizin uzmanı sizsiniz. Birkaç gün boyunca sürekli onunla bir­likte olmak size bu hakkı verir. Bu yüzden sezgilerinizi ve bebeğinizin ipuçlarını izleyin. Birkaç ay içerisinde mutlu ve huzurlu bebeği­niz, sizin ilgili bir anne olduğunuzun başlıca ka­nıtı olacaktır. Eleştirenler doğru yaptığınızı kabul etmek zorunda kalacak, siz de bir anne olarak kendinze güven kazanacaksınız.

Mükemmel olmak zorunda değilsiniz

Mükemmel olmak zorunda değilsiniz

Bazı kadınlar doğuştan mükemmeliyetçidir ya da yetiştirilme şekilleri onları bu duruma ge­tirir. Hayatlanndaki her şey kusursuz olmalıdır. En iyi işte çalışmak, en mükemmel eşi bulmak ve en mutlu yuvayı kurmakla yükümlü hisse­derler kendilerini.\nBazı kadınlar ise, anne olduklarında mükem­meliyetçi oluverirler. Çocukları için her şeyin eksiksiz olmasını dilerler. Kendilerinin hayatta karşılaştıktan olumsuzlukları, çocuklarının ya­şamasını engellemeye adarlar kendilerini. Bu şekilde çocuklannm ömür boyu mutlu ve sağ­lıklı bir hayat yaşayacaklannı düşünürler.\nHamilelikleri süresince iyi beslenip yasak yiyeceklere ellerini dahi sürmezler. Doğumla­rının en iyi hastanede en konforlu şekilde gerçekleşmesi için ellerinden geleni yaparlar. Anne sütünün bu dönem için en sağlıklı besin oldu­ğunu bildiklerinden minik bebeklerini mümkün olduğu kadar uzun emzirirler. Çocuklarının bo­yu akranlarına göre kısa ise panik olurlar.\nMükemmeliyetçiliğin bedeli çoğu kez ağır olur. Her ne kadar bebek gelişimi üzerine yazıl­mış kitaplan hatmedip, izlenmesi gereken tüm videoları izlemiş olsanız da, çocuğunuzun ha­yatı planladığınız gibi kusursuz olmayabilir. Zi­ra sizin yaklaşımınız, çocuğunuzun yaptığı hatalan kabullenmesini güçleştirecek ve bu da hatalannı görüp ders çıkarabilme kabiliyetinin ge­lişmesini engelleyecektir.\nHer zaman mükemmel olmak, her şeyi doğ­ru yapmak, en iyisi için savaşmak zorunda de­ğilsiniz. Kendinizi içinizde var olan annelik güdüsüne teslim ettiğiniz takdirde, zaten bebeğini­zin ihtiyaçlarına karşılık verecek özelliklere sa­hip olduğunuzu fark edeceksiniz. Hem bebeği­nize, hem de kendinize hata yapma alanlan ver­meniz, aranızdaki ilişkideki hayal kınkhklarını azaltacaktır.\nEmzirmeyi ele alalım. Anne sütünün bebek­ler için en iyisi olduğu, bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek. Her ne kadar başlangıçta uzmanların tavsiyeleri üzerine emzirmeyi tercih ettiyseniz de, bir süre sonra bundan ne kadar ke­yif aldığınızı fark edip bebeğinizi mükemmeliyetçilik adına değil, aranızda oluşan bağın bü­yüsüne kapılıp emziriyor olacaksınız. Ancak eğer emzirme problemlerinizi çözemiyorsanız ve bu sizin için bir işkence haline gelmişse, bebeğini­zi, sütünüzü uygun aletlerle sağmak suretiyle bes­leyebilirsiniz.\nKendi sağlık ve sıhhatiniz için emzirirken beslenmenize dikkat etmek gerektiğinin farkın­dasınız. Ancak bazen canınız abur cubur çeki­yor. Kremalı bisküvilere ya da cipslere dayana­mıyorsunuz. Kendinizi tutmanıza gerek yok. Hamilelik sonrası önerilen diyetlere harfiyen uymak zorunda değilsiniz. Ara sıra küçük kaça­maklar yapıp, ertesi gün sağlıklı beslenerek açı­ğı kapatabilirsiniz.\nMükemmeliyetçi annelerin takıldıkları bir diğer konu ise, bebeklerinin ağlamalarıdır. Be­beğiniz her ağladığında onu susturmanın müm­kün olmadığını kabullenmelisiniz. Ağlayan be­beğinizin ihtiyaçlannı karşılamak elbette ki gö­reviniz ancak yapabileceklerinizin sınırlı oldu­ğunu aklınızdan çıkarmayın. Bebeğinizi susturamadığmız zamanlarda kendinizi suçlamak yer­siz. Emin olun, dünyadaki en mükemmel anne\nbile bu konuda çoğu kez başarılı olamaz.\nEvinizin her daim düzenli ve temiz olması gerekmez. Hiç kimse, vaktinin çoğunu bebeği­nin bakımına adayan yeni bir annenin evinin pı­rıl pırıl olmasını beklemez. Hayatın her alanın­da mükemmel olmaya çalışmak sizi fazlasıyla yorar. Bırakın sehpanızm üstünde biraz toz biriksin. Sizce minik bebeğinizin mi size daha çok ihtiyacı var, yoksa kirlenen pencereleriniz mi?\nEv işlerim ikinci plana atmanız, tüm işlerden elinizi ayağınızı çekmeniz anlamına gelmez. Etrafı göz zevkinizi tatmin edecek kadar toplayıp, hafif bir temizlik yapmak size iyi gelecek­tir. Tabii bu konuda da eşinizden yardım iste­meyi ihmal etmemelisiniz. Evinizin modader­gilerinde gördüğünüz o muhteşem evler gibi görünmesini istemeniz normal, ancak bunun için kendinize biraz zaman tanıyın. Günün bi­rinde çocuğunuz ya da çocuklarınız büyüdüğün­de hep hayal ettiğiniz evlerden birine sahip ola­bilirsiniz. Ama bebeğiniz tekrar bebek olama­yacaktır. Anın keyfini çıkarmaya bakın.\nKafanızdaki "mükemmel anne" imajı, anın tadını çıkarmanıza engel teşkil ediyorsa, derin bir nefes alıp, sahip olduğunuz şartlarda yapabileceğinizin en iyisini yapıyor olduğunuzu ken­dinize hatırlatın. Çocukluğunuzdan beri bilin­cinize yerleştirilen anne modelini bir kenara bırakip, bebeğinizle kurmuş olduğunuz diyalogun tadını çıkarmaya bakın. Her an bebeğinizle uyum içindeyseniz, bebeğinizin ihtiyaç duyduğu mü­kemmel annenin ta kendisisinizdir.

Sırtınızı yaslayacağınız birilerine ihtiyacınız olabilir

Sırtınızı yaslayacağınız birilerine ihtiyacınız olabilir

Kendinizi şüphe, yalnızlık ve endişeye karşı savunmak için destek alın. Dünyayla ilişkinizi kesmeyin.\nKüçük çocuklarıyla evde kalan annelerde depresyon riski daha yüksektir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, dış dünyadan kendini soyut­lamaktır. Başka bir yetişkinle konuşmadan ge­çen uzun saatler ve küçük bir bebeğin bitip tü­kenmeyen isteklerini karşılamaya çalışmak ruh­sal sağlığınızı bozabilir. İşlerin bu noktaya gel­memesi gerekir.\nİnsanların küçük topluluklar halinde yaşadı­ğı ve birbirlerine yardım ettiği 150 yıl öncesini düşünün. Geniş bir ailenin tüm fertleri aynı evi paylaşmıyorlarsa da birbirlerine çok yakın otu­ruyorlar ve işleri aralarında bölüşüyorlar, hasta­larla ilgileniyorlar ve çocuk bakımında yardım­cı oluyorlar. Kocalar ve babalar ahırda, tarlada ya da evin altındaki dükkânda çalışıyorlar ve öğlende yemeğe eve geliyorlar. Genelde etrafta konuşacak ve bilgi edinilecek arkadaşlar, kız kardeşler, anneler, teyzeler gibi yakın başka ka­dınlar da oluyor.\nŞimdi bir de modern anneyi bununla kıyasla­yın. Yakınlarda bir aile üyesi olabilir ama muh­temelen kapı komşusu değildir. En yakın akraba binlerce kilometre ötede olabilir. Arkadaşları çalışan ve farklı hayat tarzları olan kadınlardır. Komşularını tanımıyordur. Tamsa bile çoğu, gün boyu evde değildir. Kimsenin onu tanımadığı büyük alışveriş merkezlerinde alışverişini ya­par. Sabah kocasını işe uğurladıktan sonra ak­şam o dönene kadar konuşacak bir insan bula­mayabilir.\nAnneliğin bu ilk evrelerindeki sorunları ra­hat atlatabilmek için hayatınızı ilk ömektekine benzetmeye çalışın. Kendinize farklı ihtiyaçla­rınızı giderecek insanlardan oluşan bir destek sistemi kurun. Yaslanabileceğiniz arkadaşları­nızın olması, bir anne olarak hayatınızı daha ko­lay, eğlenceli ve değerli kılacaktır.\nYaşadığınız çevrede başka kaynaklar da var­dır. Bir göz atın ve deneyin. Bir grup size uymaz­sa bir başkası uyabilir. Anne-bebek programla­rına yazılmak, bebekli diğer kadınlarla tanışma­nın diğer bir yoludur. İş arkadaşlarınızdan anne olanlarla da böyle bir ilişki kurabilirsiniz. Kim bilir, belki yürüyüşlerinizden birinde birkaç so­kak ötede yaşayan bir anneyle tanışırsınız.\nAnnelik değerlerinizi ve bazı diğer ilgilerinizi paylaşan, yanında rahat hissedebileceğiniz birini bulduğunuzda arkadaşlığınızı sürdürmek için biraz daha çaba gösterin. Sabah birlikte bir yürüyüş ya da bir öğle yemeği planlayın. Bir grup bazı ihtiyaçlarınızı giderirken diğer arkadaşla­rınız da farklı durumlarda destek verecektir.\nAnneniz, kayınvalideniz ya da diğer aile üye­lerinin gruptaki yerini küçümsemeyin. Her ko­nuda anlaşamasanız da sizi ve bebeğinizi çok sevdiklerinden emin olun. Eğer hepiniz, bazen fikir ayrılığına düşeceğiniz konusunda hemfi­kir olursanız, birbirinizden bir şeyler öğrenebilirsiniz. Pek çok kadın kendileri çocuk sahibi olduğunda anneleriyle ilişkilerinin daha derin­leştiğini fark etmişlerdir.\nDestek grubunuzda isterseniz kitap, dergi ve internet sitelerine de yer verebilirsiniz. Sorumlu anneliğe destek veren kitaplar için çevirimiçi La Leche League kataloguna göz atabilirsiniz. 3 harika annelik kitabı bulunmaktadır: Annelik (Mothering), La Leche League Yeni Başlayan­lar (New Beginners) ve Baby Talk. Unutmayın okuduğunuz her şeye inanmak ya da kabul et­mek zorunda değilsiniz. Özellikle internette ya­zılanları dikkatli okuyun. Bebeğinize zarar ve­receği şüphesi uyandıran kitap, dergi, internet sitesi, sohbet odalan ve e-posta listelerinden uzak durun.\nAnneliğe alışmak zordur. Hayatınızda büyük bir değişimdir. Bir destek sistemi, değişiklikle­rin üstesinden gelirken size çok yardımcı olacaktır.

Anne sütüne devam, sarf ettiğiniz çabaya değer

Anne sütüne devam, sarf ettiğiniz çabaya değer

Nedensiz yere emzirmeyi bırakmayın.\nPek çok anne, bebekleri henüz altı aylık bile olmamışken, anne sütünü kesiyor. Çok azı bir yaşına kadar emziriyor. İdeal olanı bebek kendi kesilene kadar emzirmeye devam etmektir ki bu da bir yaşa tekabül eder. İki yaşma kadar emzir­menizi öğütleyen uzmanların sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. Bu süre size uzun gele­bilir ama bebeğiniz istediği sürece onu anne sü­tünden mahrum bırakmayın.\nBebeğinizle başarılı ve uzun süreli bir emzir­me ilişkisi kurarken sorunlar çıkacaktır. Bunlar­dan bazıları emzirme konusunda kararlı olma­nızla; bazılarıysa bundan zevk almanızla alakalıdır. Emzirmeye alıştıkça ne zaman bırakaca­ğınız konusunda daha az endişe edeceksiniz. Be­beğinizi erkenden sütten kesmeden önce, kararınızı farklı açılardan gözden geçirmekte fayda var.\nPek çok araştırmada, sütten kesmenin en ön­de geleni yeterli süt olmamasıdır. Bu, emzirme hakkında bilgi sahibi olan birine şaşırtıcı gele­bilir. Zira süt üretimi arz-talep prensibi ile ger­çekleşmektedir. Normalde, bebeğinizin doğru ve güçlü bir şekilde emdiğini varsayarsak, vü­cudunuz bebeğin emdiği kadar süt üretecektir. Ne kadar çok emerse göğsünüzde o kadar çok süt olacaktır. İki emzirme arasında, göğüslerini­zin tekrar dolmasını beklemek zorunda değilsi­niz. Bazen daha dolu olduğunu hissettiğiniz za­manlar olsa da, göğüslerinizde daima süt vardır.\nO halde niye çok az sayıda anne emzirmede anatomik problemler yaşıyor, bu kadar çok an­ne yeterli sütü olmadığını düşünüyor? Öncelik­le, emziren çiçeği burnunda bir anne olarak, ken­di vücudunuza ve bebeğinize güvenmeyi öğren­melisiniz ki, bu her zaman kolay olmaz. Bibe­ronla beslediğinizde içilen miktarı görürsünüz. Bunları topladığınızda eldeki miktar, pek çok anne gibi sizi de mutlu eder. Emzirme ile bebe­ğinizin ne kadar süt aldığını ölçemezsiniz. Do­layısıyla tek yapabileceğiniz, bebeğin karnı doyana kadar emdiğine inanmak ve acıkınca tek­rar emzirmektir.\nEmzirmeye devam edip etmeyeceğinizi dü­şünürken, bebek çok sık emmek istediğinde so­run çıkacaktır. Çok acıktığını düşünürsünüz, an­cak muhtemelen mesele bu değildir. Belki be­beğiniz büyümekte iken, sizin sütünüzden ala­bileceği daha fazla enerjiye ihtiyaç duyuyordun Huzurlu hissetmek veya sizinle daha sık iletişi­me geçmek için de daha sık emmek istiyor ola­bilir. Az ama sık öğünleri tercih edebileceği gi­bi, arada atıştırmalık istiyor da olabilir. Bebeği­nizi emzirirken yalnızca fiziksel açlığını değil, duygusal açlığını da gideriyor olduğunuzu ak­lınızdan çıkarmayın.\nBebeğinizin yapısına birebir uyumlu olduğu için, anne sütü mamadan daha hızlı hazmedilir ve emen bebekler daha sık acıkır. Üç dört saat aralıklarla beslenmeyi öngören bebek diyetleri, mamayla beslenen bebekler için sorun teşkil et­mese de, anne sütüyle beslenen bebekler için çok uygun değildir. Normal bir bebeğin, ilk ay­larda gün içinde sekiz ile on iki kez emzirilmesi gerekmektedir ve emzirme seansları belli saat dilimlerine yayılmaz. Bebeğinizin acıktığını siz­den daha iyi kimse bilemez.\nBebeğinizin yeterli beslendiğinden emin ol­mak için başvurabileceğiniz çeşitli yollar mevcut. İlk olarak, doğumdan ortalama beş gün sonra bebeğinizin kilosunu ölçün. Kirlettiği bezleri de atmadan önce gözden geçirmenizde fayda var. Bebeğiniz doğduktan dört beş gün sonra, günde üç ile beş kez kakasını yapar. Bazı bebeklerin daha az kaka yapıyor olması, emme konusunda yeterince iyi olmadığının göstergesi olabilir. Çün­kü öğünlerin en sonunda göğsünüzden gelen yoğun kıvamlı süt, bebeğinizin bağırsak siste­mini güçlendirecek içeriğe sahiptir.\nBebeğinizi sık emzirmek, sütünüzü artırsa da bir süre sonra emzirme problemi haline gele­bilir. Bebeğiniz her acıktığında yanınızda olma­nız gerektiğinden, sütünüzü sağarak onu bibe­ronla besleme yoluna gidebilirsiniz. Hem evini­zin dışındaki hayata dâhil olup, hem bebeğinizi emzirebilirsiniz.\nBebeğinizi neredeyse her yerde emzirebilir­siniz. Dikkatli olursanız kimse ne yaptığınızı anlamaz, gerçi yaptığınız işte utanılacak bir şey yok. Toplum içinde bebeğinizi daha rahat emzirebilmek için kanguru kullanabilirsiniz. Askılannı biraz kısmak suretiyle bebeğinizin başını ve göğüslerinizi saklayabilirsiniz. Omuzun üzerin­den sarkan bir örtü de işe yarayabilir. Önceden evde ayna karşısında ya da bir arkadaşınızla de­neme yapabilirsiniz. Dışandayken bebeğiniz em­mek isterse onu susturmaya çalışmak yerine, hemen göğsünüzü önermenizi tavsiye ederim. Bu sayede hem bebeğiniz, hem siz daha rahat ve huzurlu hissedersiniz.\nToplum içinde bebeğinizi emzirmeye alış­mak biraz vaktinizi alabilir. Ama bir düşünün. Kadın göğüsleri her yerde sergilenmiyor mu? Televizyondaki reklamlar, moda dergileri, plaj­lar… Kim, niye göğüslerinizi asıl amacına uy­gun kullanırken gözünü üstünüze diksin? Bazı­ları emzirmenin özel bir mesele olduğuna ısrar etse de, bebeklerin sık sık emme istekleri bu gö­rüşü boşa çıkarır. Sürekli gizlice banyo köşele­rinde bebeklerini emzirmeye çalışan anneler, ikinci sınıf insanlar olmak zorunda değiller.\nİşe geri dönmek bile emzirmenin sonu ol­mak zorunda değildir. Siz yokken de anne sütü alabilmesi için, bebeğinize süt sağıp bırakmak zorunda kalacaksınız. Ancak böylelikle bebeği­nizi emzirmeye devam edebilecek ve onunla sı­cak, sarmaş dolaş vakitlerin tadını çıkaracaksı­nız.\nAileniz ya da arkadaşlarınız emzirme konu­sunda pek destekleyici değillerse, La Leche Lea-gue gibi anne ve bebeklerle alakalı çeşitli orga­nizasyonlar düzenleyen dernekleri takip etmek, yapacağınız en iyi şeydir. Diğer emziren anne­lerle birlikte olmak, emzirmenin doğal bir şey olduğunu fark etmenizi sağlayacaktır. Başka aileler ile vakit geçirmek; emzirmenin, bebeğini­ze sağlık ve iyi beslenme sağladığı kadar onun­la ilişkinize eğlence ve yakınlık kattığım da anlamanıza yardımcı olacaktır. Çevrenizden emzirmeye karşı olumlu tepkiler görürseniz, karşınıza çıkacak tüm zorlukların üstesinden gelebilirsiniz.

Bazen ağlayacak gibi oluyorsanız telaşlanmaya lüzum yok

Bazen ağlayacak gibi oluyorsanız telaşlanmaya lüzum yok

Dünya tatlısı bir bebeğiniz var ama ağlıyor­sunuz. Doğum sonrası duygusal iniş çıkışlar çok olağandır. Tüm hayatınız değişti. Daha önce hiç üstlenmediğiniz kocaman bir sorumluluk var omuzlarınızda şimdi. Deliksiz bir uykuya olan özleminiz her gün artıyor. Arada bir ağlamanız, çok doğal.\nSizi ara ara kıvrandıran tüm bu hissettiklerinizin sebeplerini anlamaya çalışmak, size kendinizi daha iyi hissettirecektir. Hiç alışık olmadığınız, hayli stresli bir dönemin içinde olduğunuzu unutmazsanız, aklınızı kaçırmakta olduğunuz düşüncesinden kolaylıkla kurtulabilirsiniz.\nÖncelikle, yalnızca zihinsel olarak değil fi­ziksel olarak da büyük bir dönüşüm yaşadınız. Dokuz ay boyunca, hamilelik süresince salgıladığınız hormonlar bir anda düştü. Hormonlarınız tekrar düzene girene kadar, ara ara ağlama krizlerine yakalanmanız çok normal.\nAcıya sebep olan, çözemediğiniz emzirme problemlerinden kaynaklanan acıyan göğüsleriniz, ya da doğumunuz sezaryenle olmuşsa, çekmekte olduğunuz fiziksel acı, psikolojik sıkıntılarınızı aşmanızı zorlaştırabilir. Bunun yanı sıra, uyku düzensizliğinin de sinir sisteminizi olumsuz etkiliyor olabileceğini hesaba katmanız gerekir.\nHamileliğiniz süresince kendinizi doğum anı­na hazırladınız. Bebeğinizi kucağınıza alacağınız o ilk anın mükemmel olacağını hayal edip durdunuz. Ama şimdi bebeğiniz kollannızdayken, bu yaşadığınız kayıp duygusunu anlamlandıramıyorsunuz. Kendinizi kötü hissetmenize gerek yok, bu hemen hemen her yeni annenin hissettiği duygudur.\nDoğumdan önce oluşan beklentilerinizle, şim­di tecrübe ettiğiniz gerçeklik arasındaki fark, kendinizi eksik hissetmenize sebep olabilir. Bu­nun arkasında yatan temel unsur, toplumumuzun çizdiği yeni anne modeli ile gerçek bir yeni anne arasındaki farktır. Bütün bebek dergilerinde, televizyonlarda bebeklerini sevgiyle kucaklayan enerjik ve mutlu anneler görürüz. Yüzlerinde yorgunluktan, bitkinlikten eser yoktur. Üzerlerinde şık kıyafetler vardır, ışıldayan saçları kuaförden yeni geldiğini gösterir. Size hiç benzemiyor değil mi?\nBunun yanı sıra, yeni annelerden bebekleri­nin ihtiyaçlarına her daim hızlı yanıt vermeleri beklenir. Ne de olsa diğerlerine göre, bebekler yalnızca süt içip, uyuyan minik bireylerdir ve gün içinde hâsıl olan ihtiyaçlan bir elin parma­ğını geçmez. Tüm bu varsayımlara dayanarak oluşturduğunuz beklentilerinizin, bugün tecrü­be ettiğiniz süreçle uyum içinde olmasını beklemiyorsunuz değil mi?\nDoğumu takiben sizi saran endişeyi ya da depresyon halini giderebilmek için yapmanız gereken ilk şey, tüm hissettiklerinizi kabul edip, kendinizi suçlama yoluna gitmemenizdir. En tecrübeli anneler bile, bebekleriyle yeteri kadar iyi ilgilenip ilgilenmedikleri konusunda şüphe­ye düşerler. Derin bir nefes alıp, bebeğinizi ne kadar sevdiğinizi düşünün. Sizin dışınızdaki annelerin süper kahraman değil; sizin gibi insan olduklarını unutmayın. Bebeğinizin sizin dünyadaki en mükemmel kişi olduğunuzu düşündüğünü unutmayın.\nAnneliğe alışmak için kendinize biraz zaman tanıyın. Bebeğiniz için yiyecek üreten bedenini­ze alışmak için, biraz zamana ihtiyacınız var. Bebeğinizin, çabanızı takdir edebilecek kadar büyümesini bekleyin. Doğum öncesi sahip oldu­ğunuz beklentilerinizi, şimdi tecrübe ettiğiniz gerçekliğe adapte etmek biraz zamanınızı alacak.\nSizin de bakıma ihtiyaç duyduğunuzu unut­mayın. En yakın arkadaşınız ya da anneniz bir süreliğine ev işlerinizi üzerine alabilir öyle de­ğil mi? Yemek yapmaya üşeniyorsanız, sevdiği­niz restoranlar ne güne duruyor?\nDış görünüşünüze de özen göstermeyi ihmal etmeyin. Bunun için baloya gider gibi giyinme­nize ya da her gün makyaj yapmanıza gerek yok. Saçlarınıza rahat edebileceğiniz bir şekil verip, aynanın karşısına geçtiğinizde kendinizi iyi his­sedebileceğiniz bir görüntüye sahip olmanız ye­terli olacaktır. Üzerinize oturacak ve bebeğinizi emzirirken sorun teşkil etmeyecek rahat kıya­fetler satın alabilirsiniz. Eski bedeninize kavuş­tuğunuzda giymeyi planladığınız elbiseler al­mayın. Bu, dolabınızı her açtığınızda kötü his­setmenize sebep olur.\nDışarı çıkıp biraz egzersiz yapın. Bunun için spor salonlarına kaydolmanız gerekmez. Her gün bebeğinizle birlikte yapacağınız birer saat­lik yürüyüşler, hem sizi, hem de bebeğinizi ra­hatlatır. Hava çok soğuk olmadığı sürece, bu yürüyüşleri her mevsim sürdürebilirsiniz. Bu sa­yede, öğleden sonraları ekseriyetle ağlama kriz­lerine tutulan minik bebeğinizi de sakinleştirmiş olursunuz.\nBütün gün bebeğinizle evde kalmak, yalnız­ca fiziksel olarak değil, zihinsel olarak da yorul­manıza sebep olur. Arada yetişkin bireylerle de bir araya gelip, zaman harcamak stresinizi üze­rinizden atmak için iyi bir yöntem olabilir. Dı­şarıda yenilen bir yemek ya da bebeğinizle bir­likte katılabileceğiniz anne-çocuk gelişimi ile alakalı seminerler sayesinde, kendinizi dış dün­yadan kopmuş hissetmezsiniz.\nYeni annelerin doğum sonrası yaşadığı sıkın­tıları etrafındakilerle paylaşmak istemedikle­rini, uzun yıllar meslekte olmama rağmen, yeni öğrendim sayılır. Bunun nedeninin yeni annele­rin "Anne Miti "ni zedelemek istememelerine ya da kendilerini eksik hissetmelerine bağlıyorum. Yeni babaların çoğu, eşlerinin bazı konularda yardıma ihtiyaçları olduğunun farkında bile de­ğil. Bunun sebebi yeni annelerin eşleri de dâ­hil olmak üzere, kimseden yardım talep etmiyor olmaları. Eşinize ve yakınlarınıza ihtiyaçlarını­zı sıraladığınız listeler uzatmaktan çekinmeyin. Bir diğer problem ise, yeni annelerin bebekleri­ni kimseye emanet edecek kadar güvenmemele­ri. Bırakın siz duş alırken bebeğinizle eşiniz ilgilensin. Elbette sizin kollarınızda olduğu kadar rahat olmayacak belki biraz ağlayacaktır. An­cak ikisinin kaynaşmasına fırsat tanımazsanız, nasıl gerçek bir baba-çocuk olabilirler ki?\nKimi doğum sonrası kaygılan, doğum sonra­sı depresyonuna dönüşebilir. Eğer korkularınız aşırı ise, hiç bir şeye odaklanamıyorsanız, uykusuzluk hastalığına yakalanmışsanız, mutlaka bir uzmana danışmanızı tavsiye ederim. Sizin gi­bi hisseden yeni annelerin katılmış olduğu grup terapileri de işe yarayabilir.

Bebeğinizle evde kalmak, hemen işe dönmekten daha verimli olabilir

Bebeğinizle evde kalmak, hemen işe dönmekten daha verimli olabilir

Bugünlerde anneler ve bebekler hakkında konuşmak, mayın tarlasında yürümeye benzi­yor. Her yer tuzak dolu. Büyük patlamaları engellemek için nerelere basmanız gerektiğini çok iyi bilmelisiniz. Aileler geçinmek için gelire ih­tiyaç duyar; kadınlar çalışmazlarsa özgüvenle­rini yitirirler; çalışan anne babanın çocukları kendi ayaklan üzerinde durabilir. Annelerin, do­ğumdan birkaç ay sonra işe dönmelerini teşvik eden bu ve benzeri birçok sebep sunulur. Bu bö­lümden bunları duymayacak olacağınızı şimdi­den belirtmemde fayda var.\nBebeğinizi kucağınıza aldığınız andan itibaren, birbirinize çok şey öğrettiniz. O güvenme­yi, ihtiyaçlarını dile getirmeyi, bu dünyanın yaşanılası bir yer olduğunu öğrenirken; siz de onun hiç bilmediğiniz dilini öğrenip özverinin uçsuz bucaksız keyfini yaşadınız. Her gün yeni bir şey­ler çıktı öğrenmeniz ve öğretmeniz gereken. Bu eğitim öğretim zamanını ne kadar uzun tutarsa­nız, ilerleyen yıllarda çocuğunuza annelik yap­mak o kadar kolay olacaktır.\nBebeğinizle olan diyalogunuzun, belli bir sa­ati yoktur. Antenleriniz yalnızca geceleri ya da gündüzleri değil, günün her saatinde öğrenmeye ve öğretmeye açık olmalı. Bebeğinizin siz­den öğreneceği çok şey var ancak onunla yetiş­kinler gibi randevu ayarlayamadığınızdan işe dönme kararınızı bir kez daha gözden geçirme­nizi tavsiye ederim.\nİşe dönecek olmanın en zor yanı iyi bir ba­kıcı bulamamaktan ziyade, bebeğinizle olan ile­tişiminizi sekteye uğratmak olacaktır. Onda keşfedeceğiniz pek çok şeyi kaçırmış olup, olan bi­teni bakıcınızdan dinlemek canınızı sıkar. Ça­lışma hayatına dönmeniz bebeğinizi artık daha az seveceğiniz anlamına gelmez elbet, ancak bebeğinizin yanında olduğunuz zamanlardaki kadar yakın hissedemezsiniz.\nİşsiz bir anne olmak, her şeyin üstesinden gelebilmeyi sağlamaz. Bebeğinin ihtiyacı olduğunda yardımına koşmayan, onunla oyunlar oynamayan işsiz bir anne olmaktansa; çalışan, an­cak geri kalan tüm vaktini bebeğiyle birlikte geçiren bir anne olmak, hem siz hem de bebe­ğiniz için daha verimli olacaktır. Çalışırken bebeğinizi emzirmeye devam edebilir, her fırsatta onunla oyunlar oynayıp gelişimini yakından takip edebilirsiniz.\nEğer eşinizle birlikte çalışmanızın aile eko­nomisi açısından gerekli olduğuna karar ver­diyseniz, size bir kez daha düşünmenizi tavsiye ederim. Çalışmaya başladığınızda kazanacağı­nız paranın ne kadarının bebek bakıcısına, ne kadarının yol masrafına ve yeni kıyafetlere gidecek olduğunu iyi hesap edip, size kalan para­nın bebeğinizden ayrı kalmanıza değecek kadar büyük bir miktar olup olmadığına bir bakın. Bu­nun yanı sıra, diğer birçok anne gibi evden yü­rütebileceğiniz işler bulabilir ve bir yandan para kazanırken, bir yandan da bebeğinizle ilgilene­bilirsiniz.\nEvde delirmek üzere olduğunuzu mu hisse­diyorsunuz? Çalışma isteğinizin arkasında ya­tan tek sebep para değil mı? İşyerinizde arkadaşlarınızla birlikte vakit geçirip dünyada neler olup bittiğine dair sohbetlere mi dâhil olmak is­tiyorsunuz? Ev anneliğinin size göre olmadığını mı düşünüyorsunuz? Eğer bebeğinize yeterince iyi annelik yapamadığınızı düşünüp, onun tec­rübeyi bakıcılar tarafından daha iyi yetiştirile­ceğini düşünüyorsanız, kesinlikle bebeğinizle daha fazla vakit geçirmeye ihtiyacınız var demek­tir. En azından bir süre evde tam zamanlı anne olarak çalışıp, bebeğinizi tanımaya çalışın.\nEğer işe dönmek zorundaysanız, alabilece­ğiniz en uzun doğum iznini alın. Bulduğunuz bakıcı bebeğinizi gönül rahatlığı ile emanet edebileceğiniz en iyi bakıcılardan biri olsa da, be­beğinizin sizinle vakit geçirmeye ihtiyaç duy­duğunu sakın unutmayın.

İşinize geri dönseniz bile, bebeğiniz için en önemli varlık olmanız gerektiğini unutmayın

İşinize geri dönseniz bile, bebeğiniz için en önemli varlık olmanız gerektiğini unutmayın

Artık işe dönmek zorundasınız. Peki, kendi­niz ve bebeğiniz üzerindeki stresi azaltıp bir­likte geçireceğiniz vakti nasıl arttıracaksınız?\nÖncelikle, işe dönmek zorunda olduğunuzu unutun. Alabileceğiniz en uzun doğum iznini alın ve bu süreyi bebeğinize uyum sağlamakla geçirin. Siz ve bebeğiniz bu süreyi ayrılma fik­rinden ziyade, birbirinize bağlanmakla geçir­melisiniz. Bırakın, sevgi aranızda özgürce ak­sın. Bebeğinizi, verdiği ipuçlarına bakarak emzirin, gündüzleri ve geceleri kendinize yakın tu­tun ve bunun tadını çıkarmaya bakın.\nNeler olacağından endişe ederken, işi düşünmemeye çalışmak elbette zor olacaktır. Belli başlı meseleleri (iyi bir dadı bulmak gibi) önceden hatta doğumdan önce ayarlamak yararlı olacak­tır. Böylece işe döneceğiniz gerçeğini aklınızdan çıkarabilirsiniz. Bebeğinizle bulduğunuz bakı­cıyı, siz işe başlamadan önce tanıştırmanızda fay­da var. Bu sayede, işe başladığınız ilk günlerde aklınız bebeğinizde kalmaz.\nSizin annelik tarzınızı anlayan, bebeğinizi kucağına alacak, hatta kanguruda taşıyacak ve ağladığında tıpkı sizin gibi avutacak birini bulun. Bebeğinizin tercih listesinde, en üst sırada kalmak isteyebilirsiniz ancak siz yokken onunla ilgilenecek kişiye güvenebilmesi gerekmekte­dir.\nAyrılma sürecine hazırlamak için bebeğini­zin sizi herkesten fazla istemesine engel olmak iyi bir yol gibi gözükebilir. Ancak gerçekten değildir. Aranızda şimdi kuracağınız güçlü bir bağ, sizin yokluğunuzda durumu atlatmasına yardımcı olacaktır. Sizi özleyecek ve siz yokken bazen üzülecektir fakat anneye karşı böyle bir tutku, onun sağlıklı duygusal gelişimi için çok önemli­dir.\nKendi açınızdan da bebeğinizden ayrı kalma duygularınızın, onu çok sevmenize engel olma­sına izin vermeyin. Sakın hayatınızdan küçük bir parça alıp, adını 'bebek' koyabileceğinizi sanmayın. Çoğu kadın, anneliğin ilerleyen dö­nemlerine kadar anne-çocuk bağını hafife alır. Bebeğinize olan tutkunuzla yüzleşmek korku­tucu olabilir. Çünkü aynı zamanda ondan ayrıl­manın size ne kadar zor geleceğini de düşünmek zorundasınız. Bu duygusal ikilemi aşma­nın bir yolu; kendinizi geri çekmek ve fazla bağ­lanmaktan kaçınmaktır. Ancak bu yaklaşım, be­beğinizi iyi tanıma ve ona annelik etme kabili­yetlerinize engel koyar. Bebeğinizle sağlıklı bir bağ kurmaktan korkmayın. Duygularınızın gü­cü, size önünüzdeki annelik zorlukları için ener­ji sağlayacak ve hatta hayatınızın diğer alanları­na da yayılacaktır.\nİşe dönme planları yapmaya başladığınız zaman, bebeğinizle olan bağınızı güçlü tutacak yollar bulmaya çalışın. Emzirmeye devam et­mek biyolojik bağınızı koruyacak ve duygusal bağınızı besleyecektir. Özellikle bebeğiniz altı aylıktan küçük ise, ona siz yokken anne sütü sağlamak için işyerinde süt sağmak, problem gibi görünebilir. Ancak bu zahmete değer. Süt sağ­mak, size iş saatlerinde bebeğinizi düşünme fır­satı verecek ve bebeğinize en iyi şekilde besle­menin tatminini yaşatacaktır.\nBebeğiniz için, emzirme anneyi özel kılan bir şeydir. Sizin yerinize bakıcısı biberonla besle­yebilir, bezini değiştirebilir, ağlamasını durdurabilir hatta bebeğinizi sevebilir. Fakat yalnızca siz, emzirmenin sağladığı o muhteşem yakınlık ve memnuniyeti verebilirsiniz. Emzirme, gün sonunda bebeğinizle kavuşmayı kutlamak için harika bir yoldur. Akşam yemeği ya da ev işle­rini düşünmeye başlamadan; ikiniz de birlikte oturup birbirinize yoğunlaşmaya hem ihtiyaç duyacak hem de bundan zevk alacaksınız.\nİşe dönmeden birkaç hafta önceden sürünüzü sağıp dondurucuda depolamaya başlayabilirsi­niz. İlk haftalarda çok fazla sütünüz varsa, bu işleme daha da erken başlayabilirsiniz. İş prog­ramınız ya da bebeğinizin istekleri yüzünden süt miktarında düzensizlik olursa, yedek sütü­nüz sorunu giderecektir. Sütü, sabah saatlerinde bebeğiniz uyanmadan ya da emzirme arasında sağmaya çalışın. Başta az miktarda süt gelirse telaşlanmayın, bir süre sabreder ve emzirmeye devam ederseniz sütünüz çoğalacaktır.\nBebeğinizi en başından biberona alıştırmalı mısınız? Bebeğiniz hâlâ emmeyi öğrenmeye çalışırken, yalancı meme vermek 'meme karışık­lığı' ya da farklı sorunlara yol açar. Biberona alış­tırmadan dört hafta (bebeğiniz emmeyi öğren­mede zorlanırsa daha fazla) beklemek en iyisidir. Biberon almayı öğretme vakti gelince endi­şelenmeyin, süreci eğlenceli hale getirin. Bebek aç değilken biberonu vermeyin yoksa onu kızdırabilirsiniz. Süt ile meme ılık olsun ve deneme­leri kısa tutun. Birkaç kez emdirerek başlayın. Bebeğin biberonu alması biraz zaman alabilir. Gerçeğinin yakınında olduğunu bildiği için, siz­den biberon almayı reddedebilir. Birkaç dene­me sonrasında bebek hâlâ reddediyorsa bu işi sakin, sabırlı ve tecrübeli başka birine verin. Be­bek biberonu kabul ettikten sonra, her gün ver­meniz gerekmez. Haftada bir ya da iki kez ver­meniz yeterli olacaktır.\nDoğum izninin sonuna doğru kendinizi işe dönmek için hazır hissetmeyebilir, izni uzat­mayı deneyebilirsiniz. Bazı işverenler bunu an­layışla karşılayabilir, diğerleriyse karşılamaz. İşiniz ve patronunuzun talepleri ile ailenize olan bağlılığınızı dengelemek zorunda olduğunuz bir durumda kalacaksınız. Olaya kendiniz kadar patronunuzun bakış açısından da bakmaya çalı­şın. Ancak unutmayın ki kendiniz ve bebeğinizin ihtiyaçları hakkında söz sahibi sizsiniz.\nPek çok anne pazartesi yerine perşembe işe başlamayı tercih eder. Ve bu, onlara iki gün ça­lıştıktan sonra hafta sonu tatili sağlar. Mümkün­se bir süre yan zamanlı çalışmak size ve bebe­ğinize kolaylık sağlar. Hafta arası rahatlamak için çarşambalan izin alın. Günde 8 saat yerine 6 saat çalışın. İşinizi eve getirin ve bebeğiniz yanınızdayken bitirin. Evinizden ziyade, iş yeri­nize yakın bir bakıcı bulun ki, öğle tatili sırasında bebeğinizi emzirebilesiniz. Böylelikle yolda ge­çireceğiniz vakti de kazanmış olursunuz.\nEvdeki önceliğinizin her zaman bebeğiniz olması gerektiğini asla aklınızdan çıkarmayın. Neredeyse tüm gün ayn olduğunuzdan, eve döndüğünüz andan itibaren onunla birlikte olmaya özen gösterin. Süt miktannızı artırmak için, ge­celeri de bebeğinizi emzirmeniz gerektiğini unutmayın. Bakıcınıza bebeğinizin öğlen uykularını uzatmasında sakınca görmediğinizi belirtirse­niz, geceleri sizinle daha fazla vakit geçirebil­mesini sağlayabilirsiniz. İşinizden arta kalan tüm vaktinizi bebeğinize vakfetmeniz gerektiği­ni unutmayıp, başka sorumlulukların altına gir­meyin. Çalışmadığınız zamanın ne kadarını be­beğinizle geçirirseniz, aranızdaki bağı o kadar güçlendirmiş olursunuz.

Ebeveyn olmak çiftler arasındaki aşkı öldürmez

Ebeveyn olmak çiftler arasındaki aşkı öldürmez

Bebek sahibi olmanız eşinizle aranızdaki ro­mantizmin bitmesini gerektirmez. Evin içindeki rollerinizin değiştiği bir gerçek. Artık yalnızca kan-koca değil anne-babasınız da. Yapmanız gereken tek şey birbirinize destek olmak değil; şimdi yuvanızda sizin ilgi ve şefkatinize ihtiya­cı olan minik bir bebeğiniz var. Sorumluluğu­nuz arttı çünkü artık sadece bir çift değil, aile­siniz.\nHayatınızdaki değişiklikler eşinizi ve sizi farklı boyutlarda etkileyebilir. Kendinizi bir eş­ten çok, bir anne olarak hissediyor olabilirsiniz. Vücudunuzun hamilelik süresince ve doğum­dan sonra salgıladığı tüm hormonlar, sizi böyle hissetmeye sevk ediyor. Muhtemelen eşinizin kaygıları, sizinkinden biraz daha farklı olacak. Her ne kadar bebek bakımına dâhil olsa da, be­beğinizin her hareketini sizin kadar titizlikle analiz etmeyecektir. Ancak bebeğinizin doğu­muyla, onun kafasını meşgul eden başka konu­lar peyda olacaktır: Bebeğinizin gurur duyacağı bir baba olabilmek için yapması gerekenler, onu en iyi okula gönderebilmek için yapması gere­ken birikim v.s\nBebeğinizin, hemen hemen tüm ihtiyaçları tarafınızdan karşılanacağından aranızda ilgi, sevgi, şefkat ve vericilikten meydana gelen çok sıkı bir bağ oluşacaktır. Eşiniz sizin gibi bebeği­nizle fiziksel olarak emzirme gibi bir bağa sahip olmadığından, kendini biraz dışarıda hisseder. Sizin alışık olmadığı annelik rolünüz, başlan­gıçta size biraz yabacılaşmasma sebep olabilir. Tasalanmanıza gerek yok. Yaşadığınız her şey gayet olağan. Hepiniz için her şey o kadar yeni ki, alışma süresinde hiç bir şeyin eskisi gibi ola­cağını düşünmeyin.\nDoğum sonrasında, eşinizin seks ve yakın­lığa olan ihtiyacı, muhtemelen sizinkinden fazla olacaktır. Eşinizin isteklerini görmezden gel­meyip, aile olarak mutluluğun sırrının eşinizle aranızdaki uyumdan geleceğini unutmayın. Ay­rıca minik bebeğinizi birbirine âşık anne-babadan oluşan bir aile içinde çok daha huzurlu ve sağlıklı büyütebileceğinizi aklınızdan çıkarma­yın.\nDoğumdan sonraki birkaç ay, sekse karşı il­gisiz olabilirsiniz. Bunun pek çok nedeni var­dır. İlki, size yeni anne olduğunuzu ve diğer bir bebek için vaktin çok erken olduğunu söyleyen hormonlannızdır. Sahip olduğunuz tüm zamanı, bebeğinize harcamanızı söyleyen içsesiniz ise, psikolojik etmen olarak düşünülebilir. Fiziksel olarak ise, çok yorgun olan bedeniniz sekse kar­şı geçici duyarsızlık gösterir. Panik yapmanıza lüzum yok, seks dürtünüzü kaybettiğiniz falan yok. Bitkin düşen bedeninizin ve zihninizin bi­raz dinlenmeye ihtiyacı var o kadar.\nEşiniz sizinkine benzer aşamalardan geçme­diği için, arzularını korur. Bu durumda yapma­nız gereken şey, eşinizle konuşup bu süreci en sağlıklı ve hızlı şekilde atlatmaya çalışmak ol­malıdır.\nEşinizle hissettiklerinizi paylaşmak, onun si­zi anlamasını sağlar. Bunun geçici bir dönem olduğunu bilmek onu rahatlatacaktır. Şimdi ar­zulu bir seksten ziyade, masum, yumuşak doku­nuşların sizi iyi hissettirdiğini bilmesine izin ve­rin. Ve bu dönemde size göstermiş olduğu anla­yışın, paha biçilmez olduğunu her fırsatta dile getirin.\nKendinizi hazır hissettiğinizde ilk denemele­rinize başlayabilirsiniz. Seks yapmak için seksi hissetmek zorunda değilsiniz. Annelik duygu­larını geceleri bir kenara itip, içinizde yatan ar­zulu kadını dışarı çıkarmak biraz zaman alabilir. Başlangıçta eskiden olduğu kadar zevk alamasanız da, yavaş yavaş eski romantizm dolu ge­celerinize kavuşacağınızdan emin olabilirsiniz.\nEğer bebeğinizle birlikte uyuyorsanız, eşi­nizle birlikte olacağınız anlar kısıtlıdır. Seks için en uygun zaman bebeğinizi emzirerek uyut­tuğunuz anlardır. Bir süreliğine bebeğinizi beşi­ğine yatınp, eşinizle birbirinize vakit ayırabilir­siniz. Doğum sonrası vajina kuruluğunuzu gi­dermek için, suda eriyen kayganlaştırıcılardan kullanabilirsiniz. Doğumdan sonra hâlâ ağnmakta olan bölgeyi tahriş etmemek için birçok farklı pozisyon deneyip, sizin için en uygun olanını tercih etmenizde fayda var. Eğer geceleri seks yapmak için çok yorgun hissediyorsanız, gün­düzleri bebeğiniz uyurken onunla birlikte biraz şekerleme yapıp dinlenmek, hem sizi hem eşi­nizi daha iyi hissettirecektir.\nSeks, eşinizle aranızdaki romantizmi güçlen­direceği gibi, genel olarak yaşamınıza da renk katar. Eşinizle birlikte geçireceğiniz zamanı ön­ceden planlayın. Los ışıklarla aydınlatılan res­toranlar, bebeğinizi rahatlıkla emzirebileceğinizden tercihiniz olabilir. Çorba ve salatanızı yedikten sonra bebeğinizi emzirerek uyutup, geri kalan yemeğin tadını çıkarabilirsiniz. Tıpkı eski günlerdeki gibi eşinizin gözlerinin içine bakarak onunla sohbet etmek, ikinize de iyi his­settirecektir.\nBenzer atmosferi evinizde de yakalayabilir­siniz. Mum ışığı ile aydınlatılan odada, siniri­nizi bozacak tozları görmezden gelebilip, dışa­rıdan sipariş ettiğiniz leziz yemekleri, kendiniz pişirmiş gibi servis edip, romantik anlar yaşaya­bilirsiniz. Rahat yatağında uyumakta olan bebe­ğinizin yemeğinizi böleceği dakikaların mini­mum olmasını diliyorum.

Bebeğinizin uzmanı sizsiniz

Bebeğinizin uzmanı sizsiniz

Bebeğiniz dünyaya geldiğinde isteseniz de istemeseniz de, arkadaşınız olsun olmasın, her­kesin bebeğinizle ilgili tavsiye vermeye hazır olduğunu göreceksiniz. Bu tavsiyelerden bir kısmı gerçekten işinize yarayabilir. Deneyim sahibi anne-babalar nereden ayakkabı alınacağından çamaşırların nasıl yıkanacağına, ya da bebek ağladığında ne yapılacağına kadar pek çok işe yarar bilgi verebilir. Anne-baba olma yo­lunda tavsiyelerine güvenebileceğiniz kişilerin kıymetini bilin ve ihtiyacınız olduğunda dene­yimlerinden faydalanın.\nDiğer taraftan her tavsiye de size uyacak de­ğildir. Hangi tavsiyeye kulak asmayacağınıza karar vermekte pek zorluk çekmezsiniz. Mesela size yanlış gelen; bebeğinize yapamayacağınız ya da aranıza mesafe koyacak tavsiyelere uy­mamak akıllıca olacaktır.\nÇocuk yetiştirme tavsiyelerinin talihsiz bir yanı da vardır. Bir anne olarak özgüveninizi yerle bir edebilir. Sezgileriniz size bir şey söyler an­cak anneniz, kayınvalideniz, kardeşiniz ve en yakın dostunuz buna karşı çıkabilir. Bunca ka­labalık karşısında iç sesinizi duyamaz olursu­nuz. Sizden deneyimli biri daha farklı bir yol izlemeniz gerektiğini söylediğinde yaptığınız­dan emin olmak zor olacaktır.\nBu sizin hatanız değildir. Bebeğinizi çok sev­diğinizden onun için en iyisini isteyeceksiniz. Uzun vadede onun mutluluğu için; bir kitabın, bir doktorun ya da sokakta karşılaştığınız yaşlı bir kadının söylemesi fark etmez neredeyse her şeyi yapmaya kalkarsınız. Minik ve yardıma muhtaç bir insanla ilgilenme sorumluluğu bir anneyi yıldırabilir. Ne kadar çabalarsanız çabala­yın, yaptığınız işin ağırlığını her daim üzeriniz­de hissedeceksiniz.\nBebeğinizin verdiği ipuçlarından onun ihti­yaçlarını karşılayabildiğiniz sürece, bu işte yeni olsanız da, bebeğiniz için verdiğiniz kararlara güvenebilirsiniz. Süreç içinde bazı önyargılarınız­dan kurtulacaksınız. Bebeğinizle geçirdiğiniz sü­re, bazen mantığa ayrı gelse de, sizi bu eşsiz bi­rey hakkında işin uzman yapacaktır.\nSezgilerine güvenen bir anne olmanız, çev­renizdekiler hata yaptığınızı söylediğinde sar­sılmayacağınız anlamına gelmez. Özellikle annelik dergilerinde yazılanları görünce doğru olanı yapıp yapmadığınızı düşüneceksiniz. An­neniz ya da en yakın dostunuz gibi değer verdi­ğiniz birinden bir tavsiye geldiğinde kendi kararlarınızın arkasında durmak kolay olmaya­caktır. Bir işte acemiyseniz, sevdiğiniz ve say­dığınız birinden onay almak istersiniz. Destek görmeden kendi bildiğiniz yoldan gitmek zor olacaktır.\nYeni anneler için istemedikleri tavsiye ve eleş­tirilere katlanmak büyük bir problemdir. Bağım­sız bir yetişkin olduğunuzu göstermek ya da an­neliğin sorumluluklarını kaldırabilme gibi pek çok duygusal mevzu ortaya çıkacaktır. Tartışma isteğiniz ağır basar, ancak böylesi duygusal bir dönemde ilişkiniz bozulmasın diye tereddüt eder­siniz. Ne diyeceğinizi bilemez olursunuz. Zaten hassas olan bir durumda yüzleşmek, pek iyi so­nuçlar doğurmaz.\nTavsiyelerde bulunan insanların içtenlikle si­zin için en iyisini istediklerini unutmayın. Sizi ve bebeğinizi çok sevdiklerinden, işleri sizin için kolaylaştırmak isteyeceklerdir. Bunu aklınızdan çıkarmayın ve onlara teşekkür edin. "Biliyorum benim zorlandığımı düşünüyorsun. İlgin için çok teşekkür ederim ama bebeğimi ağlarken gör­mek beni yıkar." diyebilirsiniz. "Bu hafta bir ak­şam, yemek getirebilirsin belki." deyip onlara başka bir yardım yolu önerebilirsiniz.\nİyi niyetlerle birlikte, onların da kendi ebeveynlik tecrübelerini onaylatma ihtiyacıyla, tav­siyeleri birbirine karışır. Anneniz emzirmeyi tercih etmediyse sizin bebeğinizi emzirme kararını­zı endişeyle karşılayabilir. Sanki size yeterince iyi annelik yapmadığını ima ediyormuşsunuz gibi algılayabilir. Kendi asabi bebekleri, sözde uzmanların tavsiyeleriyle ağlamaktan yorgun düşerken, sizin kollarınızda sakin sakin duran bebeğinizi kıskanan bazı çiftler, her ne kadar piş­man olsalar da size tavsiyesine uydukları kitabı verebilirler. Yeni, gelişmiş ve psikolojik açıdan daha iyi olan bebek yetiştirme yönteminizle övünmek yerine, o insanların da kendi durumla­rına uygun olarak ellerindeki bilgilerle, ellerin­den gelenin en iyisini yaptıklarının farkına va­rın. Onların özellikle beğendiğiniz bir yöntemi varsa onun hakkında konuşmayı tercih edin. Bir süre sonra kimlerle bilgi paylaşımı yapabilece­ğinizi öğreneceksiniz.\nBilgi paylaşımı eleştirileri etkisiz hale getir­mek için iyi bir yoldur. Birkaç, temel gerçek ha­rikalar yaratabilir. Mesela; "en mükemmel be­sin olduğundan anne sütü çok çabuk hazmedilir ve bebek kısa sürede acıkır." ya da "ilk 6 haf­tada daha çok kucağa alınan bebekler sonraları daha az ağlarlar." gibi. Gerçekler üzerine tartış­mak zordur. Ayrıca "her bebek farklıdır." diye­rek insanları atlatabilirsiniz. Veyahut "biz bebe­ğimizi tanıyoruz, böylesi işimizi görüyor." de­yip konuyu değiştirebilirsiniz.\nBebek ağladığında ne yapılacağı ve nerede uyuması gerektiği en dikkat çeken iki tartışma konusudur. Genelde insanların istediği bebeğin bağımsız olabilmesidir. Eğer bebeğinizi sakin­leştirmek için fazlaca kucağınıza alırsanız, bazı­ları onu şımarttığınızı ve bırakmanıza izin ver­meyeceğini söyleyecektir. Unutmayın ki bebek­ler bir mantık dizgisi geliştirmezler. Anne-babasıyla yakınlık kurma ihtiyacını karşılamak, tüm hayatı boyunca annesine yapışıp kalmasına ne­den olmaz, aksine onu bağımsız olmaya hazır­lar. Bebeğinizle birlikte uyumak aşağı yukarı aynı eleştirileri getirir. İnsanlar erken yaşlardaki bağ­lılığın, ilerleyen yıllarda bağımsızlığı destekle­diği fikrini kabullenmekte zorlanırlar. Belki de kendi bağımsızlık anlayışları, güven ve itimat üzerine kurulu olmadığı içindir.\nÇiçeği burnunda bir anne olarak eleştirileri olgun bir tavırla karşılamalısınız. Başka bakış açılarına da değer vermeli, her zaman haklı olduğunuzu savunmamalısmız. Kendinizi savunmaşız, kendine güvenemeyen ve de aşırı yor­gun hissederken bunu kabullenmek kolay olmayacaktır. Ama unutmayın, bebeğinizin uzmanı sizsiniz. Birkaç gün boyunca sürekli onunla bir­likte olmak size bu hakkı verir. Bu yüzden sezgilerinizi ve bebeğinizin ipuçlarını izleyin. Birkaç ay içerisinde mutlu ve huzurlu bebeği­niz, sizin ilgili bir anne olduğunuzun başlıca ka­nıtı olacaktır. Eleştirenler doğru yaptığınızı kabul etmek zorunda kalacak, siz de bir anne olarak kendinze güven kazanacaksınız.

Sırtınızı yaslayacağınız birilerine ihtiyacınız olabilir

Sırtınızı yaslayacağınız birilerine ihtiyacınız olabilir

Kendinizi şüphe, yalnızlık ve endişeye karşı savunmak için destek alın. Dünyayla ilişkinizi kesmeyin.\nKüçük çocuklarıyla evde kalan annelerde depresyon riski daha yüksektir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, dış dünyadan kendini soyut­lamaktır. Başka bir yetişkinle konuşmadan ge­çen uzun saatler ve küçük bir bebeğin bitip tü­kenmeyen isteklerini karşılamaya çalışmak ruh­sal sağlığınızı bozabilir. İşlerin bu noktaya gel­memesi gerekir.\nİnsanların küçük topluluklar halinde yaşadı­ğı ve birbirlerine yardım ettiği 150 yıl öncesini düşünün. Geniş bir ailenin tüm fertleri aynı evi paylaşmıyorlarsa da birbirlerine çok yakın otu­ruyorlar ve işleri aralarında bölüşüyorlar, hasta­larla ilgileniyorlar ve çocuk bakımında yardım­cı oluyorlar. Kocalar ve babalar ahırda, tarlada ya da evin altındaki dükkânda çalışıyorlar ve öğlende yemeğe eve geliyorlar. Genelde etrafta konuşacak ve bilgi edinilecek arkadaşlar, kız kardeşler, anneler, teyzeler gibi yakın başka ka­dınlar da oluyor.\nŞimdi bir de modern anneyi bununla kıyasla­yın. Yakınlarda bir aile üyesi olabilir ama muh­temelen kapı komşusu değildir. En yakın akraba binlerce kilometre ötede olabilir. Arkadaşları çalışan ve farklı hayat tarzları olan kadınlardır. Komşularını tanımıyordur. Tamsa bile çoğu, gün boyu evde değildir. Kimsenin onu tanımadığı büyük alışveriş merkezlerinde alışverişini ya­par. Sabah kocasını işe uğurladıktan sonra ak­şam o dönene kadar konuşacak bir insan bula­mayabilir.\nAnneliğin bu ilk evrelerindeki sorunları ra­hat atlatabilmek için hayatınızı ilk ömektekine benzetmeye çalışın. Kendinize farklı ihtiyaçla­rınızı giderecek insanlardan oluşan bir destek sistemi kurun. Yaslanabileceğiniz arkadaşları­nızın olması, bir anne olarak hayatınızı daha ko­lay, eğlenceli ve değerli kılacaktır.\nYaşadığınız çevrede başka kaynaklar da var­dır. Bir göz atın ve deneyin. Bir grup size uymaz­sa bir başkası uyabilir. Anne-bebek programla­rına yazılmak, bebekli diğer kadınlarla tanışma­nın diğer bir yoludur. İş arkadaşlarınızdan anne olanlarla da böyle bir ilişki kurabilirsiniz. Kim bilir, belki yürüyüşlerinizden birinde birkaç so­kak ötede yaşayan bir anneyle tanışırsınız.\nAnnelik değerlerinizi ve bazı diğer ilgilerinizi paylaşan, yanında rahat hissedebileceğiniz birini bulduğunuzda arkadaşlığınızı sürdürmek için biraz daha çaba gösterin. Sabah birlikte bir yürüyüş ya da bir öğle yemeği planlayın. Bir grup bazı ihtiyaçlarınızı giderirken diğer arkadaşla­rınız da farklı durumlarda destek verecektir.\nAnneniz, kayınvalideniz ya da diğer aile üye­lerinin gruptaki yerini küçümsemeyin. Her ko­nuda anlaşamasanız da sizi ve bebeğinizi çok sevdiklerinden emin olun. Eğer hepiniz, bazen fikir ayrılığına düşeceğiniz konusunda hemfi­kir olursanız, birbirinizden bir şeyler öğrenebilirsiniz. Pek çok kadın kendileri çocuk sahibi olduğunda anneleriyle ilişkilerinin daha derin­leştiğini fark etmişlerdir.\nDestek grubunuzda isterseniz kitap, dergi ve internet sitelerine de yer verebilirsiniz. Sorumlu anneliğe destek veren kitaplar için çevirimiçi La Leche League kataloguna göz atabilirsiniz. 3 harika annelik kitabı bulunmaktadır: Annelik (Mothering), La Leche League Yeni Başlayan­lar (New Beginners) ve Baby Talk. Unutmayın okuduğunuz her şeye inanmak ya da kabul et­mek zorunda değilsiniz. Özellikle internette ya­zılanları dikkatli okuyun. Bebeğinize zarar ve­receği şüphesi uyandıran kitap, dergi, internet sitesi, sohbet odalan ve e-posta listelerinden uzak durun.\nAnneliğe alışmak zordur. Hayatınızda büyük bir değişimdir. Bir destek sistemi, değişiklikle­rin üstesinden gelirken size çok yardımcı olacaktır.

Anne sütüne devam, sarf ettiğiniz çabaya değer

Anne sütüne devam, sarf ettiğiniz çabaya değer

Nedensiz yere emzirmeyi bırakmayın.\nPek çok anne, bebekleri henüz altı aylık bile olmamışken, anne sütünü kesiyor. Çok azı bir yaşına kadar emziriyor. İdeal olanı bebek kendi kesilene kadar emzirmeye devam etmektir ki bu da bir yaşa tekabül eder. İki yaşma kadar emzir­menizi öğütleyen uzmanların sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. Bu süre size uzun gele­bilir ama bebeğiniz istediği sürece onu anne sü­tünden mahrum bırakmayın.\nBebeğinizle başarılı ve uzun süreli bir emzir­me ilişkisi kurarken sorunlar çıkacaktır. Bunlar­dan bazıları emzirme konusunda kararlı olma­nızla; bazılarıysa bundan zevk almanızla alakalıdır. Emzirmeye alıştıkça ne zaman bırakaca­ğınız konusunda daha az endişe edeceksiniz. Be­beğinizi erkenden sütten kesmeden önce, kararınızı farklı açılardan gözden geçirmekte fayda var.\nPek çok araştırmada, sütten kesmenin en ön­de geleni yeterli süt olmamasıdır. Bu, emzirme hakkında bilgi sahibi olan birine şaşırtıcı gele­bilir. Zira süt üretimi arz-talep prensibi ile ger­çekleşmektedir. Normalde, bebeğinizin doğru ve güçlü bir şekilde emdiğini varsayarsak, vü­cudunuz bebeğin emdiği kadar süt üretecektir. Ne kadar çok emerse göğsünüzde o kadar çok süt olacaktır. İki emzirme arasında, göğüslerini­zin tekrar dolmasını beklemek zorunda değilsi­niz. Bazen daha dolu olduğunu hissettiğiniz za­manlar olsa da, göğüslerinizde daima süt vardır.\nO halde niye çok az sayıda anne emzirmede anatomik problemler yaşıyor, bu kadar çok an­ne yeterli sütü olmadığını düşünüyor? Öncelik­le, emziren çiçeği burnunda bir anne olarak, ken­di vücudunuza ve bebeğinize güvenmeyi öğren­melisiniz ki, bu her zaman kolay olmaz. Bibe­ronla beslediğinizde içilen miktarı görürsünüz. Bunları topladığınızda eldeki miktar, pek çok anne gibi sizi de mutlu eder. Emzirme ile bebe­ğinizin ne kadar süt aldığını ölçemezsiniz. Do­layısıyla tek yapabileceğiniz, bebeğin karnı doyana kadar emdiğine inanmak ve acıkınca tek­rar emzirmektir.\nEmzirmeye devam edip etmeyeceğinizi dü­şünürken, bebek çok sık emmek istediğinde so­run çıkacaktır. Çok acıktığını düşünürsünüz, an­cak muhtemelen mesele bu değildir. Belki be­beğiniz büyümekte iken, sizin sütünüzden ala­bileceği daha fazla enerjiye ihtiyaç duyuyordun Huzurlu hissetmek veya sizinle daha sık iletişi­me geçmek için de daha sık emmek istiyor ola­bilir. Az ama sık öğünleri tercih edebileceği gi­bi, arada atıştırmalık istiyor da olabilir. Bebeği­nizi emzirirken yalnızca fiziksel açlığını değil, duygusal açlığını da gideriyor olduğunuzu ak­lınızdan çıkarmayın.\nBebeğinizin yapısına birebir uyumlu olduğu için, anne sütü mamadan daha hızlı hazmedilir ve emen bebekler daha sık acıkır. Üç dört saat aralıklarla beslenmeyi öngören bebek diyetleri, mamayla beslenen bebekler için sorun teşkil et­mese de, anne sütüyle beslenen bebekler için çok uygun değildir. Normal bir bebeğin, ilk ay­larda gün içinde sekiz ile on iki kez emzirilmesi gerekmektedir ve emzirme seansları belli saat dilimlerine yayılmaz. Bebeğinizin acıktığını siz­den daha iyi kimse bilemez.\nBebeğinizin yeterli beslendiğinden emin ol­mak için başvurabileceğiniz çeşitli yollar mevcut. İlk olarak, doğumdan ortalama beş gün sonra bebeğinizin kilosunu ölçün. Kirlettiği bezleri de atmadan önce gözden geçirmenizde fayda var. Bebeğiniz doğduktan dört beş gün sonra, günde üç ile beş kez kakasını yapar. Bazı bebeklerin daha az kaka yapıyor olması, emme konusunda yeterince iyi olmadığının göstergesi olabilir. Çün­kü öğünlerin en sonunda göğsünüzden gelen yoğun kıvamlı süt, bebeğinizin bağırsak siste­mini güçlendirecek içeriğe sahiptir.\nBebeğinizi sık emzirmek, sütünüzü artırsa da bir süre sonra emzirme problemi haline gele­bilir. Bebeğiniz her acıktığında yanınızda olma­nız gerektiğinden, sütünüzü sağarak onu bibe­ronla besleme yoluna gidebilirsiniz. Hem evini­zin dışındaki hayata dâhil olup, hem bebeğinizi emzirebilirsiniz.\nBebeğinizi neredeyse her yerde emzirebilir­siniz. Dikkatli olursanız kimse ne yaptığınızı anlamaz, gerçi yaptığınız işte utanılacak bir şey yok. Toplum içinde bebeğinizi daha rahat emzirebilmek için kanguru kullanabilirsiniz. Askılannı biraz kısmak suretiyle bebeğinizin başını ve göğüslerinizi saklayabilirsiniz. Omuzun üzerin­den sarkan bir örtü de işe yarayabilir. Önceden evde ayna karşısında ya da bir arkadaşınızla de­neme yapabilirsiniz. Dışandayken bebeğiniz em­mek isterse onu susturmaya çalışmak yerine, hemen göğsünüzü önermenizi tavsiye ederim. Bu sayede hem bebeğiniz, hem siz daha rahat ve huzurlu hissedersiniz.\nToplum içinde bebeğinizi emzirmeye alış­mak biraz vaktinizi alabilir. Ama bir düşünün. Kadın göğüsleri her yerde sergilenmiyor mu? Televizyondaki reklamlar, moda dergileri, plaj­lar… Kim, niye göğüslerinizi asıl amacına uy­gun kullanırken gözünü üstünüze diksin? Bazı­ları emzirmenin özel bir mesele olduğuna ısrar etse de, bebeklerin sık sık emme istekleri bu gö­rüşü boşa çıkarır. Sürekli gizlice banyo köşele­rinde bebeklerini emzirmeye çalışan anneler, ikinci sınıf insanlar olmak zorunda değiller.\nİşe geri dönmek bile emzirmenin sonu ol­mak zorunda değildir. Siz yokken de anne sütü alabilmesi için, bebeğinize süt sağıp bırakmak zorunda kalacaksınız. Ancak böylelikle bebeği­nizi emzirmeye devam edebilecek ve onunla sı­cak, sarmaş dolaş vakitlerin tadını çıkaracaksı­nız.\nAileniz ya da arkadaşlarınız emzirme konu­sunda pek destekleyici değillerse, La Leche Lea-gue gibi anne ve bebeklerle alakalı çeşitli orga­nizasyonlar düzenleyen dernekleri takip etmek, yapacağınız en iyi şeydir. Diğer emziren anne­lerle birlikte olmak, emzirmenin doğal bir şey olduğunu fark etmenizi sağlayacaktır. Başka aileler ile vakit geçirmek; emzirmenin, bebeğini­ze sağlık ve iyi beslenme sağladığı kadar onun­la ilişkinize eğlence ve yakınlık kattığım da anlamanıza yardımcı olacaktır. Çevrenizden emzirmeye karşı olumlu tepkiler görürseniz, karşınıza çıkacak tüm zorlukların üstesinden gelebilirsiniz.